Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bir Ayağımız Köyde

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bizim nesil, köy kültürünü de iyi bilir, şehir kültürünü de gayet iyi
kavramıştır.
1970 yılında Türkiye'nin toplam nüfusu, “35 milyon 605 bin 176”
1970 yılında Türkiye'nin toplam nüfusunun, “yüzde 38,5’leri şehirlerde
yaşamaktadır!”
2021 yılına gelindiğinde, Türkiye'nin toplam nüfusunun, “yüzde
93,2’lerinin şehirlerde yaşadığını görmekteyiz…”
Son elli yıl içerisinde, ‘kontrol edilemeyen bir değişimi yaşıyoruz’
1970 yılında Elâzığ Şehrinin, “yüzde 40’ları şehirlerde yaşıyor’ Yüzde
60’ları ise kırsal kesimde yaşamaktadır. 2024 yılına geldiğimizde,
“şehirlerde yaşayan nüfus yüzde 76’lara yükseliyor!”
Türkiye’nin 3.ncü büyük ovasına sahip bulunan Muş İlimizde, 2024
yılında toplam nüfusun, “yüzde 48’leri şehirlerde yaşamaktadır!”
“Köyün Havası!” isimli dörtlüğümüzde şöyle deriz;
“Büyüler her zaman köyün havası
Burada başkadır toyun hevesi
Sakin, sessiz, sükûtla düşlerdesin
Düşlerimin toprak kokar nefesi!”
Toprak kokusu her zaman için söylerim, ‘hayat kokusudur’
O kokuda, doğal bir serinlik sizleri sarar sarmalar…
Şehirlerde, topraktan giderek kopuyorsunuz! Kalabalıklar sizleri
günaşırı bunaltmaya başlıyor.
Ve hele bir de, ‘yaz sıcakları şehirlerimizi yaşanmaz hale getiriyor’
1960’lı, 1970’li yıllara gidelim… Ülkemde köy kültürünün genel bir
ağırlığı vardır. Ders kitaplarında, ‘köyümüzden örnekler verilir’
O yıllarda, TRT'nin yayınlarında da, “Köylerimiz ve köy kültürümüz
daha canlı bir şekilde sunulur!”
“Köylü” başlığını taşıyan bir şiirimizde şöyle sesleniriz;
“Katır sırtında yük taşıyan köylü
Patika yollarda ter döken köylü
Bilirim hancı, konukların kimler?
Saman pazarında nöbette köylü!
Özledim sizlerde masum bakışı
Yürekli yüzlerde buğday nakışı
Güneşi çatlatır terin sıcağı
Haz verir gönlün niyete akışı…”
Elâzığ Şehrinin ilk kurulan mahallelerinde, “evler iki katlı cumbalı…
Evlerin kapısı avluya açılır… Avlu içerisinde birkaç meyve ağacı…
Ağırlıklı olarak da çiçekler, güller, sarmaşıklar… Fıskiyeli küçük
havuzlar… Sohbet için ayrılan nezih köşeler…”
O yıllarda mahallemizde, ‘hayvan besleyen aileler bulunurdu. Sütümüzü
ve bazende yoğurdumuzu belli bir ücret karşılığı onlardan temin
ederdik…’
Kirada oturduğumuz bir evin bahçesinde, ‘güzel bir bostan yeri
hazırladığımı da hatırlarım…’
Buradan, “Köyüme!”  isimli şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum;
“Köyüm Konak’tır, ak günlerin kalbi
Sevincim orada, hava kadar duru
Bahçesini, yeşilini özledim;
Düşer gönlüme asırların ruhu…”
Ben ve ağabeyim, ismini aldığı Konak Köyünde doğmuşum… Doğduğumuz
evimiz, ‘taş bir konak’
Rahmetli Babam ve ataları, yedi nesil orada dünyaya gelmişler… Orada
hayat sürmüşler. Dedelerim, büyük dedelerim, ‘okumuşlar…’ O asırlarda,
‘sohbet kültürüne önem vermişler’  İlim ve hikmet sahibi insanları
misafir etmişler… Çevre köylerle çok güçlü bağlar kurmuşlar,
dostluklara büyük önem vermişler.
“Toprağın Efendisi” isimli dörtlüğümüzde şöyle deriz;
“Bahçeye gir ki göresin misali
Renkler, kokular farklı albenisi
Âlemde göresin hakka visali
Âdemoğlu toprağın efendisi…”
İnsanımızın, şu bunaltıcı yaz sıcaklarından kaçabildiği yerlerin
başında, ‘varsa eğer köyleri geliyor’
Ayakların toprağa değmesi ne demek? Kanaatimce, ‘şifadır efendim’ Bir
bakıma da, ‘sükûta merhaba’ demektir.
“Köyümden” isimli şiirimizde, köyümüzün bir bakıma resmini çekmeye
çalışmışımdır;
“Dağlar badem kokuyor
Bağlar, rengârenk halay çeker!
Rüzgâr, gök mavisi sulara dökülür
Toprak, buğday teniyle gülümser
Yazın soğuk ayranı, karpuzu,
Sade bir köy hayatını muştular
Düşlerim resmini çizer mazinin,
Hayatın dolunayımmış meğer?
Gecesi gündüzü tebessüm kokar”
Köyümüzün yolunda, şunu söylemek isterim; yolumuz her dem, gönüllere
açılır. Huzura, esenliklere açılır. Ruhun ışığı güvene açılır.
Elbette, şehirlerimizde de bizlerin tarihi irfan kültürü vardır.
Harput Şehri, gönül coğrafyamızın bir açık hava müzesi olarak anılır.
Bizler, Harput Şehri için, “Vuslat Şehri!” deriz.  Tarihimizde,
“Kaşgar için Divan Şehri, Buhara için ise Hadis Şehri…” demişiz.
Toprağı her zaman için kendimize, ‘sadık bir dost olarak bilmişiz…’
Toprakla sürekli haşır neşir olan bir millet olmuşuz.  “köylü,
milletin efendisidir!” sözü, ruhumuzun derinliklerine kadar
işlemiştir.
Yaşadığımız Köyümüzü, Bağımızı, Bahçemizi sıklıkla dile getirmişizdir;
“Toprağı kendine yar edeceksin
Zalime dünyayı dar edeceksin
Sabrı ve sükûtu var edeceksin
Erdemli yol tahammülle aşılır

Ata yurdundan selam getirmişim
Gönül ehlinden kelam getirmişim
Ak alınlarla çilem getirmişim
Dertlenme gün gelir güller açılır

Hak yolunda başın dik alnın açık
Sakın olmayasın harama açık
Yüreğin bütün gönüllere açık
Yaralı kalpler sevdaya açılır

Konak kâmil insanların uğrağı
İlim marifet ehlinin durağı
Sen de mum kimin eriyen çerağı
Hakikat baki âleme açılır

Aman söndürme içindeki feri
Hayır, işlerde niyet et zaferi
Kaderi ilahi hayat defteri
Bil ki sıla-ı rahimle açılır

Bizler geldik gidiyoruz dünyadan
Bu faniyi de düşerler künyeden
Geç anlarlar Konya’dan anyadan
Orada hesap defteri açılır…”
2024 yılının şu sıcak yaz günlerinde sizlere merhaba derken şunu ifade
etmeliyim…
“Dün toprağı bırakıp şehirlere göç edenler… Bugün, günümüzde tekrar
toprağın özlemiyle yandığını söylemek isterim… Bu millet hiçbir zaman
toprakla bağını koparamaz. İnşallah, koparmayacaktır da, Toprak,
vatandır. Vatan sevgisi imandandır. Ayaklarımız dün olduğu gibi
bugünde toprağa bastı! Toprakla hasbihal etmek, dertleşmek, terimizi
dökmek, insana gönül rahatlığı veren apayrı bir zevktir, neşedir,
huzurdur, iç rahatlığıdır.

Yazarın Diğer Yazıları