Alparslan Kılınç

Ulu Hakan'ın Ardından

Alparslan Kılınç

Vefatının 106. yıldönümünde (10 Şubat 1918) Ulu Hakan Abdülhamid Hanı neden rahmet ve minnetle anmamız gerektiğini bu haftaki köşe yazımda kalemim yettikçe siz kıymetli okuyucularımıza tarihi gerçekler doğrultusunda yazmaya çalışacağım.

Batılı ve işbirlikçileri tarafından “gericilik” ya da “istibdat dönemi” olarak nitelendirilse de günümüzde artık II. Abdülhamid döneminin aslında mühim bir modernleşme dönemi olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Bilhassa devlet yapılanması konusunda II. Abdülhamid devrinde çok önemli değişimler yaşanmıştır.

II. Abdülhamid’in idarecilik açısından ve kişisel açıdan gelişimindeki mihenk taşı şüphesiz ki amcası Abdülaziz eşliğinde yaptığı Avrupa seyahatidir. Bu seyahat ile dönemin en modern ülkelerini, en gelişmiş teknolojilerini yakından tanımıştır.

II. Abdülhamid Osmanlı’nın en zor dönemlerinde tahta çıkmış, ancak zekâsı ve kabiliyeti sayesinde böyle bir dönemde bile uzun süre boyunca tahtta kalmayı başarmıştır. Elbette bu başarının temel anahtarı dış politikada izlediği siyaset olarak yorumlanabilir. Şehzadeliğinden itibaren Avrupa’yı yakından gözleyen, zaaflarını ve gücünü analiz eden II. Abdülhamid’in denge ve tarafsızlık siyaseti izlemiştir.

Avrupalılardan gerçek anlamda bir dost kazanamayacağını gayet iyi bilen II. Abdülhamid, İslamcılık (ya da Osmanlılık) hayalinin önündeki en büyük engelin İngiltere olduğunu da gayet iyi bilmektedir. Bu nedenle de denge siyaseti önem kazanmıştır.

II. Abdülhamid dünyadaki son teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yakından takip etmiş ve bunların Osmanlı coğrafyasında da gerçekleşmesi için çaba göstermiştir. Genel anlamda II. Abdülhamid’in amaçları arasında, Batı’nın teknolojisini ve ilmini almak ancak Batı’nın kültürel değerlerinden halkı uzak tutarak İslamiyet’in temelleri üzerinde Osmanlı’yı eski heybetli günlerine geri kavuşturmak öne çıkar.

II. Abdülhamid, eğitimi yaygınlaştırmak, merkezileştirmek ve toplumu gelecek çağlara hazırlamak istemiştir. Nitekim onun döneminde yapılan en önemli faaliyetlerin başında ilköğretimin zorunlu hale gelmesi ile kız ve erkek çocuklarının eğitim haklarının hukuken temellenmiş olmasıdır. Tanzimat döneminde başlatılan sivil ve Batı modeli eğitim projesi, II. Abdülhamid zamanında uygulamaya konulmuş; Hicaz dışındaki tüm vilayetlerde idadiler (lise düzeyi okullar) açılmıştır. Bu okullarda da pozitif ilimlere öncelik verilerek laik bir eğitim politikası izlenmiş ve böylece Müslüman ve Gayrimüslim tebaanın Osmanlılık kimliğinde birleştirilmesi hedeflenmiştir.

Bu dönemde bilhassa teknik ve mesleki eğitim verecek okulların açılmasına öncelik verilmiştir. Hatta kaynaklarda, II. Abdülhamid döneminde elektrik eğitimi almak için (telgraf eğitimi başta olmak üzere) on beş kişinin Fransa’ya, üç kişinin Almanya’ya, iki kişinin Macaristan’a, bir kişinin İngiltere’ye ve bir kişinin de Belçika’ya gönderildiği belirtilmektedir. Yaşadığı dönemi her anlamda çok iyi takip ve analiz eden II. Abdülhamid, birçok alanda modern mektep kurduğu gibi, güzel sanatlar alanında da mektep kurmayı unutmamış; Sanay-i Nefise Mektebi’nin kuruluşunu gerçekleştirmiştir.

II. Abdülhamid döneminde 10 bine yakın ilkokul düzeyinde okul açılmıştır. Bunun yanı sıra öğretmen okulları da açılarak eğitimci kadroların yetiştirilmesine başlanmıştır. Ortaokul düzeyinde eğitim veren rüştiye sayısı bu dönemde 900’e ulaşmıştır. Aynı zamanda lise düzeyi eğitim verecek olan idadi ve sultaniler açılmaya başlanmıştır ve eğitim faaliyetleri bugünkü anlamıyla bir bakanlık altında kurumsallaştırılmıştır. II. Abdülhamid döneminde ilk defa kız okulları da açılmaya başlanmış ve II. Abdülhamid tarafından büyük destek almıştır. Modern anlamda merkezi eğitim teşkilatı sistemi II. Abdülhamid zamanında kurulmuş ve günümüze kadar kendini muhafaza etmiştir (Berkan Güngör, Sultan II. Abdülhamid’in Yönetim Anlayışı ve Osmanlı Bürokratik Yapısındaki Yeri).

Otuz üç yıllık iktidarı süresince sanatın hemen her dalı ile yakından ilgilenen sultan, sanatın ve sanatçının gelişmesi için maddî ve manevî her türlü desteği vermeye çalışmıştır. Marangozluk ile uğraşan, Batı tarzı müzik seven, tam bir opera tutkunu olan, çini ve porselen işlerinden hoşlanan, resim sanatına karşı da ilgisiz kalmayan II. Abdülhamit, özellikle müziğe karşı büyük bir sevgi ve ilgi duymuş, tercihini ise her zaman Batı müziğinden yana kullanmıştır.

II. Abdülhamid’in, iktidarı süresince sadece yurtiçinde değil, aynı zamanda Türk elçilikleri vasıtasıyla yurtdışındaki tiyatroları da takip ettiği görülmektedir. Padişahın yurtdışında oynanan oyunlarda hassasiyet gösterdiği konuların başında ise İslâmiyet ve Hz. Peygamber ile kendi ve ailesinin kişilik hakları gelmektedir. Bu hususta verilebilecek en ilginç örneklerden biri, II. Abdülhamit’in tanınmış Fransız yazar Henri de Bourneir’in kaleme aldığı ve Paris tiyatrolarında sahneye koydurtmak için çok uğraştığı Muhammed isimli piyes için verdiği mücadeledir. Oyunda bazı sakıncalı ifade ve sahnelerin olduğu bilgisi üzerine padişah bu oyunun sahnelenmesini istememiş ve konu kısa sürede Osmanlı Devleti ile Fransa arasında siyasi bir krize dönüşmüştür. Sonuçta, Fransa’daki Türk elçiliğinin de müdahalesi ile oyun yasaklanmış (1890), hatta bu jestten ötürü Fransa Cumhurbaşkanı Sadi Carnot’a memnuniyet ifadesi olarak bir de nişan verilmiştir. Adı geçen oyunun Fransız yazarı, piyesini daha sonra İngiltere ve Amerika’da sahneletmek için çok uğramıştır. Fakat 1892 yılında Osmanlı Devleti’nin Amerika elçisi Mavroyani’nin çabaları sonucunda oyun ne İngiliz, ne de Amerikan sahnelerinde oynanmıştır (Seda Bayındır Uluskan, II. Abdülhamit’in Sanata ve Sanatçıya Bakışı).

Unutmamamız gereken bir diğer husus ise, Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in Osmanlı’nın dış borçlarını silmesi karşılığında II. Abdülhamid’den Filistin topraklarını istemiş. Sultan bu duruma sert bir tepki göstererek Theodor Herzl’i huzurundan kovmuştur.

II. Abdülhamid dönemi üzerine konuşurken, şüphesiz ki hem dönemin şartlarını hem de II. Abdülhamid’in maruz kaldığı olayları da hesaba katmak gerekir. II. Abdülhamid’in tahttan inmesi sonucu imparatorluk ancak on üç yıl daha dayanabilmiş ve tarih sahnesinden silinmiştir. Birçok alanda yapmış olduğu yenilikleri göz ardı etseniz bile, sadece bu açıdan bile değerlendirilecek olursak, II. Abdülhamid’in döneminin koşullarında oldukça başarılı bir idareci olduğudur.

Hiç şüphesiz bu ülkenin evlatları II. Abdülhamid’i her zaman rahmet ve şükranla anacaktır. Mekânın Cennet, Makamın Âli olsun Ulu Hakan.

Yorumlar 8
Neslihan 16 Şubat 2024 08:55

Aminn.. Ecdadımızı hakkıyla tanımak, tarihi gerçekleri bilmek bugüne de yarını da ışık olur. Kaleminizin bizlere ışık olması dileğiyle.. Emeğinize sağlık Bu konudaki yazılarınızın devamını bekleriz hocam

Hüseyin ÇAHAN 12 Şubat 2024 23:26

Amiin.. Ulu Hakan bu neslin halini görse ne düşünür acaba.. Mekanı cennet olsun inşallah.. Yüreğine sağlık dostum..

Yadem 12 Şubat 2024 23:00

Sultan ll. Abdülhamit Han'ı rahmetle anıyorum. Üstadım ll. Abdulhamit dönemi Filistin meselesine ayrı bir yazı ayırmanızı istiyorum. Yazının devamı mahiyetinde...

Kemal 12 Şubat 2024 22:09

iki ncı Abdulhamid'i çok güzel anlatmışsınız Kaleminize sağlık.

Zulüm 12 Şubat 2024 18:56

Kaleminize sağlık hocam, ceddi iyi tanımak her Türk'ün aslı vazifesi olması gerekiyor

Yeşim Özkan 12 Şubat 2024 15:40

Çok şükür son zamanlarda 2. Abdülhamid daha iyi anlaşıldı. Hak ettiği değeri gördü. Kaleminize sağlık.

Nihal Yalçın 12 Şubat 2024 14:24

2. Abdülhamid ve başka tarihi şahsiyetleri değerlendirirken yaptığımız en büyük yanlış bugünün şartlarına göre değerlendiriyoruz. Herkes döneminin şartlarına göre değerlendirilmeli. Mekanı Cennet olsun.

Mahmut Çelik 12 Şubat 2024 12:02

II. Abdülhamid'e karşı yapılan haksız ithamları yapanlar, O'nun yaptığı icraatları bilseler çok pişman olurlar. Bu haftaki köşe yazısında II. Abdülhamid Handan bahsedip, icraatlarına yer verdiğiniz için sizi tebrik eder, şükranlarımı sunarım.

Yazarın Diğer Yazıları