ŞEHİRDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK

Hep hayal ettik huzurun, mutluluğun ve sevginin doyasıya yaşandığı bir şehirde yaşamayı

ŞEHİRDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Hep hayal ettik huzurun, mutluluğun ve sevginin doyasıya yaşandığı bir şehirde yaşamayı. İstedik ki kırgınlıklarımız, küskünlüklerimiz hiç olmasın. Hislerimiz, haydigererimiz törpülenmeden yeryüzü maviliğinin en deruni kardeşliğini yaşarken “güneş ülkesi budur” diye zannedilen küçük dünyamızın büyük şehrinde el sdigeradık hep beraber güneşe.
Sokaklarında yüzlerinden tebessüm eksilmeyen şehrin insanlarıyla küçük de olsa bizi mutlu eden her şeyiyle yetinmeyi bildik.

Gün oldu annemizin evin küçük bahçesinde pişirdiği sac ekmeğini bölüştük…

Gün oldu aşağı mahdigerenin yukarı mahdigere ile oynadığı futbol maçında güldük ve üzüldük…

Ayşe ninenin, Ahmet amcanın elini öptük hep beraber bayramlarda…

El ele vererek topladık her bayramda bayram şekerlerimizi…

Yarıştık istasyonda koşarak trenle rüzgâra karşı... 

Ve sonra kuşattı şehrimizi ve haydigererimizi kötü bir düşünce: Her şey birilerinin, hiçbir şey herkesin olsun! Diyerek!

İşte haydigererin şehri ve sonrasında hayal kırıklıkları... 

 

Evet! Tam da Adam Smithvari bir anlayışın hâkim olduğu hegamonist bir düşünce ve bu düşünceyi tatbik etmeye memur ekonomik bir feodalizm. Bir başka ifadeyle şehri olmasını istediği biçimde yeniden kuran ve yönetme arzusunda olan yeni bir anlayış…
Yeryüzünde bilinen bütün dilleri öğrenen bu hegamonist yapı dünyanın dört bir yanına ve ülkelerin bütün kurumlarına elçiler salar; törelerini, yasalarını, tarihlerini ve sosyal hayatın var olan bütün inceliklerini(!) öğrenir. 

 

Campanella, bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağını; insanın kendisinden başkasını düşünmemesinde, dünya malını benim senin diye paylaşmasında bulur. Aynı şekilde insanlar genel yarar kaygısından uzak oldukları sürece kendilerinden başkasını düşünmezler der.  Oysa toplum halinde birbirlerine bağlanan insanların amacı genel yarar olmalıdır. Özel çıkarları kaldırdığımızda ortada toplum yararından başka bir şey kalmaz ve bencil davranışlar eninde sonunda toplum güçlerinin çatışmasına yol açar.

Dayanışma bilinci ve topluma yararlı olma isteği ise toplumsal barışın ve huzurun bağlarını kuvvetlendirir. Oysaki sadece anılarda kalabilen şehrimizde ise insanlar   kardeşçe yaşardı. Yirmi beşini aşanlara baba, bu yaştan aşağı olanlara da oğul denirdi. Gurur; onlarca kusurların en ürkütücüsüydü. Gurur taslayan kimse en sert şekilde toplum tarafından yadırganır ve dışlanırdı.  

 

Campanella tıpkı Platon da olduğu gibi zihninde sadece bir ütopyadan ibaret olan devleti tasvir ederken; savaş hilesi bakımından usta olan beş, sekiz ya da on komutan(!)  şehri  yönetir der. Ona göre  bunlar savaş işlerini görüşmek için toplanır ve aldıkları karara göre birliklerine kumanda ederler. Kendilerine göre düşman gördüklerinin önünden ilk kaçanları ölüm cezasına çarptırırlar. Ancak emrindekilerin hepsi  bağışlanmalarını ister ve teker teker suçu paylaşırlarsa, ölümden kurtulabilirler.

 

Aslında yabancı bir televizyon kanalında yayınlanan Arrow (Okçu) adlı dizi bu konuyu görsel olarak çok iyi anlatır. Hikâye özetle şöyledir: Senaryonun kahramanı yaşadığı şehrin varlıklı ve tanınmış ailesinin herkes tarafından sevilen bir oğludur. Bu kişi uzun bir zaman önce babasıyla çıktığı bir yat gezisinde kaza geçirmiştir ve babası ile birlikte öldüğü sanılmaktadır. Ve kahramanımız bir gün ansızın geri döner.  Çünkü hayatta kalmış, ıssız bir adaya düşmüş ve orda hayatta kalma  mücadelesi verirken aynı zamanda her türlü savaş hilesine karşı koymayı da öğrenmiştir. Ayrıca kaza sonrası yatta babası tarafından tutulmuş isim listesinden oluşan bir de not defteri bulunmaktadır. Not defterinde bir zamanlar adaletle yönetilen şehirden kurtarılması gereken katillerin,  kaçakçıların, şehir eşkıyalarının ve şehri kendi çıkarları için yönetenlerin isimleri  yazılıdır. Şehri kirletenlere karşı başlar bir mücadele. Şehri yönetenleri ve kaynaklarını tüketenleri alır bir korku ve telaş. İnsanlar ise hem  tedirgin hem de şaşkınlık içindedir. Emniyet güçleri ve görevli savcı ise olayı titizlikle takip etmektedir. Ancak somut bir bilgiye ulaşamazlar. Ve bir süre sonra şehirde adaletin ve huzurun başladığı hissedilir. Kısacası kanunsuzlara karşı kanunsuzca mücadelenin edildiği çok güzel bir hikâye. Sadece bir senaryo işte!

 

Evet! Sevgili kardeşlerim bu hafta hikâye tadında bir yazıyla ve biraz da  ironi yaparak sizlere seslendik. Gayemiz biraz heyecan biraz da düşündürmek olsun istedik. Umarım başarılı olmuşuzdur!
Kalın sağlıcakla.