Demek ki Bin Yıl Sürecek…

28 Şubat döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve ardından Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun '28 Şubat bin yıl sürecek' ifadesi hem 28 Şubat döneminde hem de sonrasında çok konuşulmuştu. Post modern darbe ile iktidardan düşürülen Refahyol hükümetinin ardından kurulan hükümetlerin ülkeyi getirdiği noktaya bir tepki olarak halkımız Ak Parti'yi 2002 yılında büyük bir çoğunlukla iktidara getirmişti.

Demek ki Bin Yıl Sürecek…
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Ak Parti de başta başörtüsü yasağı olmak üzere 28 Şubat’ın izlerini zaman içerinde silmişti. Bu rahatlıkla  28 şubatın yıl dönümlerdeki açıklamalarda “bin yıl sürecek denen 28 şubat, bir on yıl bile sürmedi” gibi cümleler kurulmuş ve tehlikenin geçtiği rehavetine kapılmıştık.

Ancak yaşanan bir olay, durumun hiç de öyle olmadığını ortaya koydu.

30 Ağustos kapsamında Tokat Valiliği'nde gerçekleştirilen resepsiyonda kalabalık bir askeri grup, kendilerini kapıda karşılayan ve Cumhurbaşkanı'nı temsilen kenti yöneten Tokat Valisi Numan Hatipoğlu'nun elini sıkmadı.  Sosyal medyada yayınlanan görüntülerde, grubun en başında olan rütbeli, kendisinden önceki protokol üyelerinin valiyle tokalaşmasına ve bayramı kutlamasına rağmen, kutlamaların kabul edildiği salona girerken saygısız bir şekilde telefon görüşmesi yaparak giriyor ve valinin yüzüne bile bakmıyor. Arkasındaki subaylar da bu tavrı devam ettiriyor ve valinin elini sıkmadan geçiyor.

28 Şubatı hatırlatan bu görüntülerden sonra iki rütbeli farklı illere tayin edilmiş.  Bu tavır ve davranış, hem de Hulusi Akar’ın Milli Savunma Bakanı olduğu bir dönemde gerçekleşiyorsa, 28 Şubatın yüz yıl süreceğini söyleyen generaller çok da yanlış bir şey konuşmamış. 

Bizler her ne kadar on  yıl bile sürmedi deyip milli iradenin zaferini ilan edip 28 Şubatı yıldönümünde  darbe ve vesayeti  lanetlerken  demek ki bu tür saygısızlıklar halen yapılıyormuş. İki subayın farklı illere gönderilmesi, yapılan suçla orantılı bir yaptırım değil. Bu tavır valiye değil, demokrasiye ve devletin düzenine yönelik aleni bir post modern meydan okuma, devleti ciddiye almamaktır.  Gereği yapılmazsa da benzerleri devam edecektir.