Başaramadılar…

Bundan beş gün önce 'Afette Siyasetin Dili' başlıklı yazımızda bakın neler yazmışız: 

Başaramadılar…
TAKİP ET Google News ile Takip Et

“Ülke olarak çok zor yılları yaşıyoruz. 2020 depremi, pandemi ve 6 Şubatla birlikte İngiltere büyüklüğündeki bir bölgede yaşanan deprem.

Yerbilimcilerinin ve bugüne kadar bilindik deprem hareketleri ve karakterlerini yerle bir edip tüm ezberleri bozan ve 9 saat arayla gerçekleşen bir deprem.
Bu olağanüstü ve ezber bozan depremden sonra devletimizin tüm imkanlarıyla sahada olmasına rağmen 11 ili kapsadığı için zaman zaman yaşanan aksaklıkların olmasını da normal.

Elbette bu kadar geniş bir coğrafyada ve 14 milyon nüfusun yaşadığı bir bölgede yaşanan depremle birlikte bazı koordinasyon eksiklikleri olabilir.
Burada kamu kurumlarının ve gönüllü kuruluşların gayretlerini görmezden gelmek haksızlık olur.

Yaşanan lokal aksaklıkları genel bir başarısızlık gibi gösterip buradan siyasi malzeme üretmek çok doğru olmadığı gibi diğer siyasileri dışlayan bir çalışma yürütmek de çok doğru olmaz.

Afet dönemlerinde kalplerin dili yumuşadığı gibi siyasetin dili de yumuşamalı ve daha bir sükûnetle olaylara yaklaşılmalı.

Bunu hem iktidar  hem de muhaliften bekliyor insanlar.  Acılar ve dramlar üzerinden siyaset yapmaya kalkmak ne kadar yanlışsa, karşı tarafları yok saymak, onları küçümsemek ve ötelemek de yanlıştır.

Yaşanan ciddi bir afet ve felakettir. Ve bunu her partili yaşamıştır. Enkazın altında kalan ya da -14 derece soğuktaki ateşin etrafında ısınan insanlarımız çok değişik siyasi partilere oy veren vatandaşlarımız. Nasıl ısınmak için bugün onlar bir ateşin ve sıcaklığın etrafında toplanmışsa ve acılarıyla birlikte daha güçlü olmaya çalışıyorlarsa iktidarı ve muhalefetiyle tüm partilerin de böylesine soğuk günlerde bu sıcaklığı ve samimiyeti göstermesi lazım.

Biliniz ki halk, deprem sonrası siyasilerin birbirlerine laf yetiştirme gayretlerinden hiç hazzetmiyor. Hatta bu süreçte kendi siyasi liderinin konuşmalarını bile zaman zaman doğru bulmuyor ve kınıyor.

Gün, halkın yardımına yetişmek ve onların yaralarını sarmak günü olmakla birlikle aynı acıda birleşme ve bunları birlikle ortadan kaldırma günüdür. Zaten her gün televizyonlara içimizi parçalayan manzaraları izliyoruz bari siz susun bu süreçte!

Birbirlerinize giderli cümleler kurma ve karşı tarafı yok etme yerine herkes acının ucundan tutsun ve birlikte kaldırsın. Taki hem yüreklere hem de ülkemiz iklimine yeni cemreler düşsün ve yeni umutlar doğsun.

Son sözümüz odur ki, bari afet ve felaket dönemlerinde siyasetin dili yumuşasın ve daha bir hilm kaplasın ortamı. Siz bunu başarırsınız ey siyasiler?”
Yazı buydu ve ne yazık ki başaramadılar bunu siyasilerimiz.

Muhalefet daha ilk günden itibaren acılar üzerinden siyaset yapmaya ve iktidarı başarısızlıkla suçladı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ile görüşmeyeceğini en baştan ifade ederek acıları paylaşma konusunda kapıları kapattı.

Muhalefet bunu yaparken ne yazık ki Cumhur ittifakından da benzer tavırlar gecikmedi.

Haluk Levent’in başında olduğu ve her felakette ciddi destek ve katkılar sunan  Ahbap oluşumuna yüklenen MHP Genel Başkanı  Devlet Bahçeli’nin; “Devleti bir kenara itip ahbap çavuş ilişkisi içinde yardım toplanması bizim nazarımızda yanlıştır. Devletin yapamadığı, yatıştıramadığı, yetiştiremediği ne vardır ki Ahbapçılar ve Babalacılar akbaba gibi kanat  çırpmaktadır. Bu sahtekârlar Türk televizyonunda yer almamalıdır.” cümlesi hiç olmadı.

Her türlü suiistimale açık olmasına rağmen bugüne kadar haklarında kamuoyunda herhangi bir şaibe konuşulmamış ve her afette ilk saflarda yer almış yardım oluşumlarına böyle yaklaşmak toplumsal kutuplaşmanın fay hatlarına stres yüklemektir ve yanlıştır. Teşekkür etmediniz bari hakaret etmeyin.
Bahçeli, bu açıklamasıyla hem kendi tabanını, hem iki gün önce Ahbap oluşumunu ziyaret edip teşekkür eden milletvekilini ve en çok da Ak Parti’yi zora sokmuştur bu açıklamasıyla.

Yine Deniz Baykal için düzenlenen cenaze namazında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ile selamlaşmaması da güne ve vaktin vacibine uygun düşmemiştir ve yanlış olmuştur. Siyasi hasımlık, kızgınlık ve küskünlük söz konusu cenaze namazı ya da ülkenin afet durumu söz konusu  olunca rafa kaldırılmalıdır. Ve bu konuda ilk görev, devleti  yönetenlere düşer. 

Hani siz değil miydiniz Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e vasiyetini dillerinize dolayan… 

Bir kez de biz hatırlatalım bu vasiyeti: 

“Ey Oğul! Bey’sin...

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...

Gücengenlik bize, gönül almak sana...

Suçlamak bize, katlanmak sana...

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...

Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana...

Ey oğul! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana...”

Peki, bu vasiyet nerde sizlerin söylem ve eylemleri nerde?

Yapmayın etmeyin. Ülkeye ve halkımıza güzel örneklikleri sunun. Biz yine de ümitvarız. Başarabilirsiniz…