Cengiz GÜLAÇ

SERKAN AKSAKAL VE DİĞERLERİ

Cengiz GÜLAÇ

Son yazımda Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti’nin genel kurulunda yaşananları yazmıştım. Genel kurul sonrası bir arkadaşımızın Fırat Gazetesinden bir muhabir arkadaşı arayarak hakaret ettiğini, tehdit ettiğini ve bu konuyu yazacağımı belirtmiştim.

            Geçen hafta konunun taraflarından olan Alper Karakulak yaşananları köşesinde yazdı. Savcılığa başvurmuş.

            Benim açımdan yazacak bir şey kalmadı. Umarım konu tatlıya bağlanır. Husumetlerin uzamasını doğru bulmuyorum. Alper iyi bir arkadaşımız. Hak etmedi…

            Ama konuyu başka açıdan ele almak istiyorum…

            Alper’in şikâyet ettiği kişi Kanal Fırat’tan Serkan Aksakal. Zeki Akbıyık ile atışmadan önce Serkan’la hukukumuz çok iyiydi. Zeki ile problem yaşayınca Kanal Fırat’ta çalışan birçok arkadaş gibi Serkan da benimle konuşmamaya başladı.

            Aramın çok iyi olduğu Zülfü Bal, Coşkun Kamaç, Mustafa Gür de Zeki ile tartışınca benimle konuşmamaya başladılar.

            Beni eleştirmiş olsalardı, hiçbir problem yoktu. Sonuna kadar saygı duyardım. Ama arkamdan yazdığım yazı için “Cengiz’e yazdırdılar…” diye iddiada bulunup beni tetikçi yerine koymaya çalışıyorlar ya… Bu arkadaşlarımız da aynı konuma düşmüş oluyorlar!

            Ya talimatla, ya korkuyla, ya da yaranmak için benimle ilişkilerini kesmiş oldular! Kendileri açısından hiç de hoş olmadığını düşünüyorum. Öyle ya, Cengiz birilerinden talimat alıyorsa kimse onlara hür iradesiyle hareket eden kahraman muamelesi yapmayacaktır!

            Hepsine naçizane uyarım şu olacak…

            Kraldan fazla kralcı olmanın bir anlamı yok. Burası küçük bir şehir. Her gün yüz yüze bakıyoruz. Zaman zaman birbirimizden farklı düşünebiliriz. Ama birilerinin husumetinden dolayı gerginlik yaşamanın bir anlamı yok. En azından bundan sonra başkasına böyle davranmayın…

            Çalıştığınız kanaldan ekmek paranızı kazanıyorsunuz ve sonuna kadara saygıyı hak ediyorsunuz. Ekmek paranızı kazanıyor olmanız husumetlerin tarafı olmanız anlamına gelmemeli.

            Normal şartlar altında ben bu arkadaşlarla ne diye küs olayım veya Serkan ne diye Alper’le tartışsın ki? Hele Serkan’ın bir özrü var ki, kabahatinden de beter!

            Serkan Alper’i aradıktan sonra Fırat Gazetesi’nin ortağı Deniz Aslan’ı da arıyor. “Sizin gazetede çalıştığını bilmiyordum. Ben Alper’i Kanal 23’te çalışıyor diye biliyordum!” Diyen Serkan’ın böyle bir meselenin ortasına kendisini atmasının bir anlamı var mı?

            Ah be Serkan, Alper gel deseydi Kanal 23 mü basacaktın? Bundan sonra Kanal 23’teki dostlarımızın yüzüne bakarken hiç utanmayacak mısın?

            Neyse, umarım bazı şeyler düzelir.  

            Bu yazıda ismini saydığım arkadaşların kendileriyle bir tartışma yaşasaydım ve aramız açılsaydı emin olun bir gün düzelirdi. “Saçma sapan meseleler yüzünden bir ömür düşman kalacak değiliz ya!” derdim, geçerdim.

            Ama birilerine yaranmaya çalışanlardan oldum olası haz etmiyorum! Bir insanın kendisi adına değil de, birilerine yaranma adına yaptığı tepkinin hiçbir samimiyeti olamaz!

            Biri bu arkadaşlarımıza sorsa, “Cengiz size ne yaptı?” diye, verecek cevapları yok! Değer miydi peki?

            Sonuç?

            Bilmiyorum! Yazıya başlarken gidişata ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Bir yere bağlamadan bitireyim gitsin!

ZEKİ BİR KARAR VER ARTIK!

            Bazen yazıyorum ya, bu şehirde hiçbir şey saklı kalmıyor diye, hakikaten de öyle.

            Kim nerede, ne söylüyorsa, her şey biliniyor. Hem de öyle bir hızlı yayılıyor ki, insanın başı dönüyor.

            Malum olduğu üzere Zeki Akbıyık ile aramız açık. Her gün nasıl benim hakkımda Zeki’ye bir şeyler anlatılıyorsa, onun hakkında da bana anlatılıyor.

            Zeki kendisine yazdığım yazının bana yazdırıldığını iddia ediyor ya, şöyle şeyler söylüyormuş:

            “Ben Ahmet Toprak’ı gerçekten çok seviyorum ondan sonra, (Maşallah!)

            Ben Ahmet Toprak’a kırgınım ondan sonra, (A aaa!)

            Cemiyet seçiminde tarafsızım ondan sonra, (Çok güzel)

            Benim Semih Erdem’le hiçbir problemim yok, meselem Ahmet’le ondan sonra, (Hani tarafsızdın?)

            Benim Ahmet’le hiçbir problemim yok, meselem Cengiz’le ondan sonra, (E ne diye kırgınsın?)

            Ben Mücahit Yanılmaz’ı çok seviyorum ondan sonra, (İyi)

            Ben Mücahit Yanılmaz’a kırgınım ondan sonra, (Noluyoruz ya hu!)

            Benim Yanılmaz’la hiçbir sıkıntım yok ondan sonra, (Değil mi?)

            Cengiz’e yazıyı Ahmet yazdırdı ondan sonra, (Hadi tamam diyelim)

            Cengiz’e yazıyı Yanılmaz yazdırdı ondan sonra, (Hoppalaaaa!)

            Cengiz, kendisine program yaptırmadım diye yazıyı yazdı ondan sonra, (Vallahi intihar edecem!)

            Cengiz’i sevmiyorum, on bir ondan sonra! (Hah, bu tamam işte!)”

            Allah aşkına bir karar ver be Zeki, vallahi başım dönüyor! Beni sevmemen haricinde hiçbir konuda net değilsin. Konuştuğun kişinin yakınlıklarına göre duygun değişiyor. Biraz samimiyet, biraz samimiyet!

            Bak ben tek bir cümle kuracağım:

            Sen beni sevmiyorsun ya…

            Zeki, seni seviyorum!

Not: Önceki yazımda kesinlikle kameraman arkadaşları tehdit etmedim, asla etmem de... O garibanlarla ne işim olsun ki benim? Bizim meselemiz Ahmet’le diyenlere uyarı yaptım. Ya dürüst olun, görünce yalakalık yapmayın, ya da erkekçe hesabınızı görün. Lütfen kimse başka yere çekmesin!

Yazarın Diğer Yazıları