Cemil TURGUT

HER YERDE AYNIYIZ GALİBA            

Cemil TURGUT

Uzun bir tatil arasından sonra yeniden birlikteyiz. Tatil sebebiyle hem Manisa Kırkağaç’ta askerlik görevini ifa eden mahdumumuzu, hem de uzaktaki (İzmir-Çeşme- Ankara-Kırıkkale)akrabaları ziyaret etme fırsatı bulduk. Bu vesileyle aynı zamanda ülkemizin batı illerinde yaşayan insanımızı gözlemleme imkânı da elde ettik.

Doğrusu bir hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Batı illerimizi gerek insanların davranış biçimi, gerekse batı illerindeki fiziksel gelişmişlik gibi birçok açıdan daha ileride zannediyordum. Ancak hiç de öyle olmadığına üzülerek şahit oldum. Ne yazık ki trafikte, çarşıda, pazarda, alışveriş merkezlerinde insanların sergiledikleri davranış biçimleri küçük istisnalar hariç aşağı yukarı aynı. Hatta bazı insani değerler bakımından yaşadığımız bölge daha duyarlı denebilir. Mesela bize biri adres sordu mu ona elimizden gelen yardımı yaparız. Arabamız varsa bizzat arabamızla o adrese götürüp teslim ettiğimiz bile oluyor. Oysa oralarda çoğunlukla kimse size cevap vermek istemez. Köşe başlarındaki küçük büfelerden bile doğru dürüst cevap alamadığınız olur. Mesela bir bankta ya da parkta oturun yanınızda oturanla havadan sudan bir sohbete tutuşmaya kalkın. Mümkün değil. Sizi kendisine zarar verecek biri olarak algılıyor ve hemen yanınızdan ayrılıyor. Bizim memleketimizde bu sohbetlerden ne dostluklar kurulmuştur. Hele hele bu bir yabancıysa ona yemek ve çay ısmarlamak için can atarız. Bu ve benzeri insani değerlerin oralarda çok da kıymeti yok gibi.

Modern şehirleşme açısından da umduğumuzu bulamadık. Gelişmemişlik görüntüleri bizdeki gibi. Manisa, Afyon, Uşak, İzmir gibi şehirlerde bizde olduğu gibi çarpık kentleşme had safhada. Şehirlerin bazı bölgelerinde gereksiz yükselen çok katlı ucube binalar, bazı bölgelerinde yıkık dökük iç içe girmiş gecekondu tarzı binalar var. Neredeyse her şehirde bizdeki gibi varoş mahalleler var. Bunların bir kısmında ya Suriye’den ya Afganistan’dan ya da çeşitli ülkelerden gelmiş vasıfsız, işsiz güçsüz insanlar var. Dilencilik oralarda da almış başını gidiyor. Her sokaktan, her köşe başından önünüzü kesen dilencilere rastlamanız mümkün.

Bizdeki gibi cadde ve sokaklar dar ve şehir trafiği keşmekeşlik içinde. Alternatif yollar olmadığından ve araç çokluğundan bir yerden bir yere gitmeniz saatler alıyor. Trafikteki öfke bizdeki gibi kornalar aracılığıyla dile getiriliyor. Tabirimi mazur görün trafik magandalığı bizde neyse oralarda da aynı. Öndeki aracın yol vermesi için el kol hareketlerinden, kafa göz sallamaya kadar yapılmayan kabalık kalmıyor. Yahu adamın önünde sağında solunda araba var sana nasıl yol versin. Önündeki kamyonun altına mı girsin. Bir başka araçla mı çarpışsın magandanın umurunda değil. Yani bizim şehrimizdeki ruhsuzluk ve donukluk ne yazık ki oralarda da var.

Kirlilik derseniz o da bizdeki gibi. Şehirlerin birçoğunda çöpleri sokağa atmaktan tutun da, poşetlerden sızmış çöp sularının kirlettiği cadde ve sokaklar görmeniz ve alabildiğine sigara izmaritine rastlamanız mümkün. Parklar, piknik alanları, deniz sahilleri oraları kullananların bıraktığı çöplerle dolu. Sahil kenarlarına su ve gazlı içecek şişeleri ya da yiyecek atıklarının bırakılması beni çok şaşırttı. Oralara gelen insanların eğitim düzeylerinin yüksek olduğunu ve dolayısıyla temizlik konusunda daha titiz olacaklarını hep vehmetmiştim. Ama yanılmıştım. Ne yazık ki deniz kenarları ve hatta denizin içi bile beklediğim gibi değildi.

Özellikle yazlıkların olduğu Çeşme, Alaçatı, Urla gibi sahil kasabalarında beni şaşırtan bir başka konu da başıboş dolaşan evcil hayvanlar oldu. Ortalık köpekten, kediden geçilmiyordu. “Niye bu kadar evcil hayvan var?” diye sorduğumda yazlıkçıların gelirken beraberlerinde evcil hayvanlarını getirip orada bırakarak gittiklerini ifade ettiler. Önce hayvan sever modunda büyük bir hevesle kedi köpek gibi bir evcil hayvan alıp yazlığa getiriyorlar, sonra hayvanlar biraz büyüyünce hayvanseverlikten eser kalmıyor ve acımasızca hayvanları orada bırakıp gidiyorlar.  Açlıktan hayvanların derileri kemiklerine yapışmış durumdaydı.

Anlayacağınız şehirler, davranışlar ve daha birçok açıdan her yerde genellikle birbirimize benziyoruz. Kültürel ve inanç kodlarımız dejenere olmuş, bundan dolayı da sosyal ve kültürel dokumuz bozulmuş durumda. İnsani ilişkilerimiz zayıflamış ve yozlaşmış. Hâlbuki övünç kaynağımız olan tarihimiz, inancımız ve kültürümüz bize farklı davranış biçimleri öneriyordu.

Yukarıda dile getirdiğimiz kötü tablo elbette kaderimiz değil, değiştirebiliriz. Yeniden öz kodlarımıza dönerek, kurallara ve disipline uyarak kaybettiğimiz değerlerimizi kazanabilir, biraz hoşgörü ve anlayışla insani ilişkilerimizi düzeltebiliriz. 

 

Yazarın Diğer Yazıları