Cemil TURGUT

EĞİTİM ÜNİVERSİTEDEN BAŞLAMALI

Cemil TURGUT

 

Hafta başında Milli Eğitim Bakanı,uzun vadeli ve kapsamlı bir eğitim programı hazırlığı içinde olduklarını ifade etti. İlkokul ve ortaokulların yeniden yapılandırılacağından tutun da yabancı dil eğitiminde daha farklı adımların atılacağına; ders saatlerinin azaltılmasından tutun da tüm okullarda beceri atölyelerinin kurulacağına kadar eğitimde birçok konuda ciddi adımlar atılacağını söyledi.

Bakan; orta öğretimde zorunlu ders saatlerinin ve ders çeşitliliğinin azaltılacağını, alan seçiminin 9.sınıfta yapılacağını, 12. sınıfta yükseköğretime hazırlık ve uyum programları düzenleneceğini, okul yöneticilerinin yetki ve sorumluluklarının artırılacağını, eğitimde yeni bir vizyon oluşturma gayretinde olduklarını belirtti. Daha pek çok şey söyledi sayın bakan. Söylediklerinin tamamını burada değerlendirme imkânımız yok elbette. Bizim üzerinde duracağımız konu bütün bu eğitim sürecinde aktif rol oynayacak eğitim ordusunun yetiştiği eğitim kurumları, yani üniversiteler. Eğitim üniversitelerden başlamalı tespitini yaparak konuyla ilgili değerlendirmelerimize geçebiliriz.

Okurlarımızın ilgisini çeker mi bilmem ama yirmi sekiz yıllık akademisyen olarak yani içerden biri olarak söylüyorum üniversitelerimizin hali harap. Ülkemizde yüz otuzu devlet, yetmiş altısı vakıf ve özel üniversite olmak üzere YÖK’ün sayfasında toplam iki yüz altı üniversite var. Üniversitelerimizin hemen tamamının hem bina hem de kampus olarak fiziki alt yapısı büyük oranda tamamlanmış üniversiteler. Yani üniversitelerimiz, heybetli, ihtişamlı, cicili bicili bina ve kampuslara sahip. Peki içindeki eğitim nasıl? Ben söyleyeyim ne yazık ki üniversitelerimizdeki eğitim öğretim büyük oranda yeterli değil. Yeterli olmama durumu, üniversiteyi yönetenlerin ve akademisyenlerin liyakatsizliğinden kaynaklandığı gibi ülke yöneticilerinin yükseköğretime gerekli önemi vermemelerinden de kaynaklanmaktadır.

İşini düzgün yapanları tenzih ederiz ama akademisyenlerimizin bir kısmı baba, anne, amca, dayı vs. gibi yakın akrabalarının, bir kısmı siyasilerin tavassutuyla, bir kısmı cemaat, meşrep ve ideoloji taraftarlığı sayesinde üniversitelerde akademisyen olmuşlardır. Bu cümlenin sağlamasını isteyen kıymetli okurlarımız üniversitelerin rehberlerindeki soyadı benzerliklerine baksınlar. Soyadı hasbel kader tutan birkaç kişinin dışında çoğu yakın akrabadır. Kendi başarılarıyla girenlere elbette şapka çıkarırız. Bir akademisyenin yakını olması onun akademisyen olmayacağı sonucunu tabi ki doğurmaz. Ama yapılan imtihanlarda birçoğuna hak etmedikleri halde pozitif ayrımcılık yapıldığını görmek mümkün. Bu durum sadece akademisyen alımında değil, yüksek lisans ve doktoraya öğrenci alımında da böyle. Peki hak etmediği halde akademisyen olanların yetiştirdiği öğrenciler eğer kendilerini ekstradan yetiştirmiyorlarsa eğitime ne kadar katkı sağlayabilirler. Üniversitedeki özellikle sosyal bilimlerde okuyan son sınıf öğrencilerine katkı sağlayacak; Türk dili, güzel ve etkili konuşma, sunum teknikleri, anlatım teknikleri gibi dersleri kaldırarak, ders ücreti almak için bu derslerin yerine satranç veya uyduruktan dersler koyan bir anlayışın yetiştirdiği öğrenci, eğitim ordusu içerisinde ne kadar başarılı olur. Alanı olmadığı halde sadece ders ücreti almak için başka bölümlerin alan dersine giren akademisyenlerin yetiştirdiği öğrenciler eğitim ordusu içerisinde ne kadar başarılı olur. Öncelikle üniversitelerdeki ders ücreti yapılandırılmasında yeni bir sistemin ortaya konmasında yarar var. Çünkü işin içine para girince tabir yerindeyse bilim milim ilke milke kalmıyor.

Öte yandan üniversitelerimizde sadece öğretim yapılmakta, eğitime zaman ayrılmamaktadır. Sanki bütün öğrenciler önceki eğitim süreçlerinde her şeyi hallederek üniversiteye geliyorlarmış gibi bir algı var. Oysa öyle olmadığı kısa bir süre sonra anlaşılıyor. Öyleyse üniversitedeki akademisyene düşen derslerde davranış biçimlerinden tutun da, kültürel değerleri, inanç değerlerini, vatan ve millet sevgisini kısa aralıklarla da olsa öğrenciye aktarmayı bir görev addetmesidir.

İlköğretim ile orta öğretimde madem yeniden bir yapılanma söz konusu o halde işe üniversitelerden başlamak lazım. Önce üniversitelerde idari ve özellikle akademik liyakati artırarak kaliteyi yakalamak gerekir. Gelecek kuşakları eğitecek olan üniversitelerdeki öğretmen adayları en iyi şekilde yetiştirilmeli ki eğitimde istenilen sonuç elde edilebilsin.  Aksı takdirde emekler yine boşa gidecek ve eğitim yaz boz tahtasına dönmeye devam edecektir. 

 

Yazarın Diğer Yazıları