Mağdurlar haklarına kavuşturulmalı, itibarları iade edilmelidir

Eğitim Bir Sen 1 No'lu Şube Başkanı İbrahim BAHŞİ ' Kumpaslar nedeniyle mağdur olan Bylock kullanmadığı halde 15 aydır açıkta bekletilen kişilerin eski görevine döndürülüp itibarları iade edilmeli' dedi.

Mağdurlar haklarına kavuşturulmalı, itibarları iade edilmelidir
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Eğitim Bir-Sen 1 No’lu Şube Başkanı  İbrahim BAHŞİ  sömestr tatili nedeniyle bir basın açıklaması yaparak eğitim dünyasının sorunlarını  masaya yatırarak çözüm önerilerinde bulundu. BAHŞİ’nin  yaptığı açıklamanın ilk sırasında 15 aydır açıkta bulunan   Fetullahçı terör örgütünün  haberleşme programı  Bylock mağdurları  oldu. 

Öncelikle eğitim gündeminin  olağan hâle getirilmesi gerektiğini söyleyen BAHŞİ “ Terör örgütlerinin bertaraf edilmesine, elemanlarının ve uzantılarının siyasal zeminden kamu düzenine, kamu personel sisteminden ekonomik sisteme bütün alanlardan tasfiye edilmesine yönelik faaliyetler, demokratik işleyişin, hukuk düzeninin ve insan haklarına dayanan toplumsal hayatın korunması amacıyla hukuk kurallarına bağlılık ve adaletin tesis edilmesi ekseninde hassasiyetle ve hızla yürütülmelidir. Bylock ile ilgili kurulan kumpas nedeniyle söz konusu programı kullanmadığı anlaşılan, yaklaşık 15 aydır açıkta olduğu hâlde hakkında hiçbir işlem tesis edilmeyen ve hâlâ açıkta bekleyen kişilerin eski görev ve kadrolarına dönmelerini sağlamak adaletin gereğidir” dedi.

 Öğretmen ihtiyacı ivedilikle karşılanmalıdır

Son yıllarda hatırı sayılır öğretmen atanmasına rağmen önemli sayıda öğretmen ihtiyacı olduğu da bir gerçektir. Norm fazlası öğretmenlerin eş vb. gerekçelerle ihtiyaç duyulan yerlere gidemeyeceği dikkate alındığında reel öğretmen ihtiyacı 120 bin civarındadır. Bakanlık, daha fazla öğretmen istihdamı gerçekleştirmelidir. Eğitimde reformların kalıcı olması, okullarda boş ders kalmamasına ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin bulunmasına bağlıdır.

Kamu vicdanını yaralayan mülakatla öğretmen atama yöntemi sona erdirilmelidir

Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasıyla birlikte Türkiye’deki öğretmen istihdamı süreçlerine sözlü sınav aşaması da ilk kez dâhil edilmiştir. Uygulamanın başladığı ilk günden itibaren sözlü sınav kamuoyunda tartışılmaktadır. Özellikle, çok sayıda sözlü sınav komisyonu olması, sınav komisyonunda bulunanların yeterlilikleri, sınavlarda sorulan sorular gibi konular kamuoyunda sıklıkla gündeme gelmektedir. Genel olarak, binlerce adayın çok sayıda farklı komisyon tarafından kısa süreli bir sözlü sınava tabi tutulmasının hem nitelikli öğretmen seçimine hizmet etmediği hem de adalet duygusunu zedelediği şeklinde genel bir kanı bulunmaktadır.

Öğretmeni aktör olarak görmeyen performans değerlendirmesi kabul edilemez

Öğretmen Strateji Belgesi, paydaşlarca istişare edilip revize edilmeye muhtaç, yürütülebilirliği tartışmalı bir belgeyken, bu belgede toplumsal mutabakatla eleştiri konusu edilen performans değerlendirmesinin alelacele uygulamaya konulması telafisi zor zararlara sebep olacaktır. Kanuni dayanağı olmayan, öğretmene, öğrenciye ve eğitime somut hiçbir katkısının olmayacağı açık olan performans değerlendirme sistemini uygulamaya koymaktaki ısrar, hatalara ve mağduriyetlere yol açacaktır. Öğretmene not vererek değerlendirme çabası, daha önce farklı bir şekilde denenmiş ve okullarda huzurun kaçtığı, motivasyonun bozulduğu, iş barışının sarsıldığı çok net bir şekilde görülmüştür. Sicil notu uygulamasında verilen sicil notlarına ilişkin mahkeme içtihatları, bu türden değerlendirme süreçlerinin yürütülebilir olmadığını ortaya koymuştur.

İstihdamda zorluk çekilen bölgelerde cezbedici yöntemler uygulanmalıdır

İstihdamda güçlük çekilen bölgelerde en önemli sorun, kalıcı öğretmen istihdamının sağlanamamasıdır. Söz konusu bölgelerde bir öğretmenin görevde kalma süresi ortalama 1,5 yıldır. Bu durum, ilkokul dönemi başta olmak üzere, eğitim ve öğretimde ciddi sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Bu bölgelerdeki öğretmen açığının kapatılması amacıyla zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilmesine rağmen, bunun kalıcı bir çözüm getirmediği görülmektedir.

Eğitim yöneticileri işveren muamelesi görmemelidir

Sosyal güvenlik, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı çerçevesinde mesleki ve teknik eğitim veren kurumlar başta olmak üzere, eğitim kurumlarının müdürleri, işveren/işveren vekili sayılmakta; bu durumda (işletmelerde mesleki eğitimi bırakan öğrencinin/işletme sahibinin zamanında bilgi vermemesi gibi) kendi kusurlarından kaynaklanmayan hâller nedeniyle yüklü miktarda idari para cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Eğitim kurumları müdürlerinin kasten işlenenler hariç olmak üzere, bireysel sorumluluklarını gideren bir düzenleme konusunda SGK ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nezdinde adım atılmalıdır.

5. sınıflarda yabancı dil ağırlıklı eğitim heveslere değil gerçeklere dayanmalıdır

Pilot uygulamanın yapılacağı bazı okulların eğitim-öğretimin başlamasından bir gün önce belirlenmesinden anlaşılacağı üzere, hazırlığa ilişkin uygulanabilir bir takvim söz konusu olmamıştır. Yabancı dil öğrenme ve kullanma becerisinin yanında diğer dersler ve öğrencinin gelişimi açısından nasıl bir etki meydana getirdiğini analiz etmeye imkân verecek değişkenlerin öngörülmemesi de pilot uygulamanın değerini azaltmaktadır.

Ortaöğretime geçiş sürecinde doğacak problemler şimdiden öngörülmelidir

Bakanlık tarafından TEOG’un yerine getirilen yeni ortaöğretime geçiş sisteminde tüm öğrencileri merkezi olarak sınava sokan ve yerleştiren bir geçiş sistemi yerine bu yeni sistemde öğrencilerin sadece bir kısmının sınavla yerleştirilecek olması ve sınavın isteğe bağlı olması, sınav stresini azaltması yönüyle olumludur. Bu gelişmelere rağmen, açıklanan yeni sistemde geliştirilmesi gereken bazı hususlar vardır: Merkezi sınavla öğrenci alacak okulların belirlenmesinde özellikle nüfus ve kentin büyüklüğü gibi nesnel kriterler mutlaka dikkate alınmalıdır. Fen liseleri ile sosyal bilimler liselerine ek olarak bazı Anadolu liseleri, meslek liseleri ve imam hatip liseleri de merkezi sınavla öğrenci almalıdır.

Okulların bütçe ihtiyacı karşılanmalıdır

Eğitim-öğretim desteğinin sadece özel öğretim kurumlarıyla sınırlı tutulmaması, resmi öğretim kurumları ile resmi kurum öğrencilerinin de aynı destekten faydalanması sağlanmalıdır. Bu durum, resmi öğretim kurumlarının niteliğinin artırılmasına ve nitelik artışı getirecek rekabetin gelişmesine olumlu katkı sağlayacaktır.

Hâlihazırda eğitim kurumları yönetimlerinin kullanımına tahsis edilmiş bir ödenek mevcut değildir. Hizmetli/özel güvenlikçilerin ücret, vergi ve sosyal güvenlik primleri, basit onarım, günlük rutin giderler, internet faturaları ödemeleri, sosyal faaliyetler için yol ve benzeri giderler, kırtasiye masrafları gibi zorunlu harcamalar, Okul-Aile Birliklerine yapılan bağışlardan karşılanmaktadır. Bu durumda da okul yöneticilerinin, Bakanlık genelgeleriyle bağış konusunda eli kolu bağlanmaktadır. Okulların kendi kullanımlarına sunulmuş herhangi bir ödenekleri olmadığı dikkate alındığında, zorunluluk arz eden mal ve hizmet alımlarının ne şekilde karşılanacağı sorunu halen izaha muhtaç olup çözüm beklemektedir.

Kamu görevlilerine kılık-kıyafet dayatılmamalı, darbe ürünü yönetmelik kaldırılmalıdır

Kamusal alan yalanıyla yıllarca kadınlara ve kız öğrencilere uygulanan kılık-kıyafet dayatması, verdiğimiz mücadele, yaptığımız eylem ve etkinlikler sonucunda kaldırılmış, kamuda çalışan kadınlara yönelik ‘başı açık’ ibaresinin yönetmelikten çıkarılmasıyla kadının kamu hizmetine katılımında bir engel aşılmış; Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’te de yapılan değişiklikle öğrencilere kılık-kıyafet dayatmasının kaldırılması son derece önemli bir adım olmuş ve bir yasak daha tarihe karışmıştır. Çerçeve yönetmelikte de acilen değişiklik yapılmalı ve sivil itaatsizlik gerekçelerimizden olan erkek kamu görevlilerine de kılık-kıyafet dayatmasından vazgeçilmelidir.