AJANDA'YA KAYDEDİLEN BİR POLEMİK

AJANDA'YA KAYDEDİLEN BİR POLEMİK
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Ajanda; Kanal 23 televizyonunda yayınlanan seviyeli bir programın adı. Şehrimiz kadar ülke sorunlarının konuşulup değerlendirildiği program,  moderatör Metin Eren Erol’un konular arasındaki enfes geçişleri ve keyifli sunumuyla daha bir beğeni topluyor.

Program yorumcuları ise İl Genel Meclisi Üyesi ve ilimizdeki yerel ekonomiye büyük katkı sağlayan MİSAŞ yönetim kurulu başkanı işadamı Aytunç Sunguroğlu, yeni neslin rol modeli, donanımı, gerçekçi yorumları ve sempatisiyle göz dolduran iş adamı ve Doruk Medya Genel Müdürü Yunus Evliyaoğlu, ilimizin tanınmış hukukçusu Av. İbrahim Gök ve entelektüel kimliği yanında demokrat yorumları ile dikkat çeken ve önemli bir kesimin sesi olan Av. Yener Yazgın.

Geçtiğimiz haftalarda yine ülke ve şehir gündemine dair yorumlar yapılırken konu nasıl olduysa gazeteci Ruşen Çakır’a geldi.

Av. Yener Yazgın, Ruşen Çakır’ın işini iyi yapan başarılı bir gazeteci olduğunu ifade ederken Av. İbrahim Gök ise Ruşen Çakır’ı yakından tanıdığını, siyasal İslam ile tarikatlar ve cemaatler üzerinde araştırma yaparak üne kavuştuğunu ifade etti.

Bu aşamadan sonra konu mitomani  tartışmalarına çevrildi.

Programı izleyen Elazığ’dan bir vatandaş, programın ilgili bölümünü Ruşen Çakır’a göndermiş, o da mitomaninin  tarifiyle başlayıp Av. İbrahim Gök’ü tanımadığıyla devam edip, böyle bir isimle yollarını kesişmediğini dair kendi portalı olan Medyascope’de dile getirdiği cümlelerle son bulmuş.

Ruşen Çakır bununla da kalmayarak İbrahim Gök’ü aradığını ve Gök’ün söylediklerinin arkasında olduğunu ve kendisini çok iyi tanıdığını ısrarla söylemesi üzerine, kendi avukatıyla dava açmak için görüşme yaptığını avukatının da “bundan bir şey çıkmaz” dediğini aktardı.

Sonuç şu: İbrahim Gök “ben Ruşen Çakır’ı çok iyi tanırım diyor ısrarla, Ruşen Çakır da “ben tanımıyorum” diyor.

Bu polemikte İbrahim Gök çok haklı ve doğru söylüyor. Bir gazeteciyi tanımak ya da tanımamak çok da önemli bir konu değil, İbrahim Gök’e bir şey katacak ya da azaltacak değil ama biz konuya açıklık getirelim istedik.

Ruşen Çakır, 1990’lı yıllarda Türkiye'deki İslamcılık ve genel anlamda İslami cemaatlerin anatomisi sayılabilecek  "Ayet ve Slogan" kitabını hazırken, görüşmediği İslamcı siyasetçi, öğrenci, akademisyen, kanaat önderi ve siyasetçi kalmamıştı.

Refah Partisinde Şevket Kazan’ın siyasi programlarını takip etme adı altında hem Refah Partisi hem de Şevket Kazan’la gittiği her ilde diğer tüm İslami oluşum, cemaat, dernek ve guruplarla görüşen, onların önde gelen simalarıyla röportaj yapan bir gazetecidir kendisi.

Aynı maksatla 1997 yılında Elâzığ’a gelerek programında İslami unsurlar taşıyan Refah Partisi, Büyük Birlik Partisi ve MHP yetkilileri ile birçok tarikat şeyhi, âlim ve cemaat lideri ile görüşmüş ve bunu “Elazığ örneği: Türk-Kürt sınırında İslâmî hayat” adıyla uzun bir makale olarak yayınlamıştı.

Ruşen Çakır’ı 1990 yıllarda Refah Partisi ve İslami camiada tanımayan ve onunla konuşmayan insan yoktur. "Çağdaş İslami Siyasi Düşünce ve Türkiye", "İslam, Demokrasi ve Sivil Toplum" konularında araştırma yapmış bir gazeteciyle yine o dönemin önemli aktörlerinden biri olan, 28 Şubat’ın haksız ve hukuksuz yere tutukladığı ve sorgusuz sualsiz içeri atıldığı günlerde ve özellikle başörtüsü eylemlerinde tutuklanan tüm gençlerin ücretsiz avukatlığını yapmakla kalmayıp ceplerine harçlık koyan Av. İbrahim Gök’le görüşmemesi mümkün değil.

 Gök’ün o günlerde samimi ve İslamcılığı ile öne çıkmış aktivist bir avukat olması dolayısıyla görüşleri alınmıştır.

Ruşen Çakır araştırması için bir hafta kaldığı Elazığ’da; Molla Hayrettin, Molla Bahri, Cemil ve Abdülkadir Evliyaoğlu kardeşler, Hacı Efrayim Yıldırım,  Sadi Baba,  Süleymancılar, Balak gazi Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı yöneticileri, Fethullahçılar, Necdet Bayram, Hacı Hulusi Yahyagil Dershanesi,   Müslüm Gündüz,  Hakyol Vakfı, Haydar Baş’ın İlmi Araştırmalar Vakfı,  Akabe Kültür ve Eğitim Vakfı, Kadiri şeyhi Abdülkadir Şaşmaz, Milli Gençlik Vakfı, Öğretmenler Vakfı, Refah Partisi İl başkanı Ziya Orman ile  BBP’nin o dönem Elazığ’daki en önemli isimlerinden İrfan Sönmez ile görüşen Ruşen Çakır’ın yüzü ve yolu İbrahim Gök ile birçok noktada çakıştığı gibi bazı randevuları da bizzat İbrahim Gök vasıtasıyla alındığını bilenler biliyor.

Ruşen Çakır’ın İbrahim Gök’ü hatırlamamasını da normal karşılıyoruz. Ama o günlerde İslamcılar üzerine araştırma yapan bir gazeteciyi araştırmaya konu ola tüm İslami cenahlar bilir ve tanırdı. Kaldı ki Ruşen Çakır gazetecilikteki tüm kariyerini de bu alanda yapmış ve eserler vermiş, 28 Şubatla birlikte bu malzeme elinden gittiği için sonrasında bu meslekte çok da varlık göstermemiştir.

Bu polemikteki son sözümüz şudur;  araştırmasının sonuç bölümünde “1) İslâmcılık (ümmetçilik)-milliyetçilik (Türk, Kürt ve Zaza); 2) Medrese-tarikat; 3) Tarikatlar-tarikat dışı cemaatler (Nurculuk, Süleymancılık); 4) Parti (RP, BBP...)-geleneksel cemaatler; 5) Aczimendilik-Nurculuk; 6) Sünnilik-Alevilik; 7) Kürtlük-Türklük; 8) Kürtlük-Zazalık; 9) Sağ-sol Bütün bu ve sayamadığımız bir dizi çelişki ve ikiliğin yaşandığı Elazığ, bu bakımdan Türkiye’nin küçük bir prototipi olarak adlandırılabilir.” Diyen bir gazetecinin o tarihlerde Elazığ’da ve öncesinde hızlı bir İslamcı kimliği ile öne çıkan genç bir hukuk öğrencisi İbrahim Gök, O yok dese de gazeteci Ruşen Çakır’ı çok ama çok iyi tanır ve bilir.