YOLSUZLUĞUN BELGESİNİ YAYINLIYORUM

Bazen düşünüyorum da küçük taşramızın çapsız meselelerine ne kadar çok zaman harcıyoruz!  

İtiraza açık bir tespit oldu

YOLSUZLUĞUN BELGESİNİ YAYINLIYORUM
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Bazen düşünüyorum da küçük taşramızın çapsız meselelerine ne kadar çok zaman harcıyoruz!  

İtiraza açık bir tespit oldu. Ben en iyisi tespitin öznesini kendim üzerinden kurayım. Şunu anlatmak istiyorum… 

2013 Aralık ayından itibaren başlayan gazetecilik serüvenimden önce hayatımda tek bir saniye yer almayan kişi ve kurumları o kadar çok zaman ayırır oldum ki, bazen gereksiz işlerle uğraştığımı düşünmeye başladım.  

“O bunu yapmış. Bu şunu demiş. Diğeri şu cevabı vermiş. Onun amacı buymuş…” 

İnsanın kişisel gelişimine hiçbir faydası olmayan, evrensel hiçbir değer taşımayan kişileri ve olayları düşünerek modern dünyanın geldiği seviyeyi ıskalar olduk. Mesele zannettiğimiz şeylerin her geçen gün bizi daha tutucu hale getirdiğini fark etmiyoruz.

Yeniliğe ve gelişime kapalı bir toplum olduğumuzu görmüyoruz. En büyük korkularımız ise ezberlerimizi bozan fikirler… 

İnsanın hayatında Valinin, Belediye Başkanının, Vekillerin, diğer siyasilerin, belediye meclis üyelerinin vs yapıp ettiklerinin çok fazla yer alması sadece sığ bir bakış açısını yansıtmıyor. Sıradan hayatlar yaşar hale geliyoruz.  

Üç buçuk yılda yüzlerce yazı yazdım. Üzücü olan ne biliyor musunuz? 

En fazla ilgiyi gören yazılarım kişileri konu ettiğim yazılar oldu! Hal bu ki en kaliteli yazılarım yerel konulardan uzak olanlardı… 

Hayatında iki satır kitap okumamış adam bile kişileri konu ettiğinizde müthiş bir iştahla yazınızı okuyor. Değerlerin değil, kişilerin konu edinmesinden vahşice bir zevk alıyoruz!

Neyse… Nerde kalmıştık? Vasatımız neydi? 

***** 

Başlığı merak ediyorsunuz… 

Düzenli okuyucularımı tenzih ederek, bir şeyi ispatlamaya çalıştım da!  

Tamam tamam. Biliyorum, anlamadın! 

KESİN CENNETE GİDERİZ! 

Atatürk’e söverek veya onun nesebinin bozuk olduğunu ispatlayarak cennete gideceğini zanneden bir grup var Türkiye’de. Üstelik bu kişiler kendilerini dindar olarak tanımlıyorlar. 

Bir anımı paylaşmak istiyorum. Konuya örnek üzerinden devam ederiz… 

Ortaokuldayken bir gün tarih dersi başlar başlamaz bir arkadaşımız yırtık dondan çıkmış tarihi sırları ifşa etmeye çalışan şüpheci ergen edasıyla bir soru sordu: 

“Hocam, Atatürk’ün hemen hemen her şeyini bilirken babası hakkında hiçbir şey bilmiyoruz!” 

Düzen ve Atatürk’ü koruma kanunu arkadaşımızın Atatürk’e direkt “Gayri sahih nesepli” demesini engellese de sorunun niyetini hocamız anlamıştı. 

Saygı ve muhabbetle ellerinden öpeceğim sevgili hocamız Meftune Güler duygusal bir konuşma yaptıktan sonra arkadaşımızın şahsında tüm sınıfa şöyle dedi: 

“Suç sizde değil çocuklar. Bu iftiraları beyninize sokmaya çalışanlar asıl suçlu olanlar…” (O gün anlamak istediğim şekliyle aktardım. Zira gerici ve yobaz bir disiplinin baskısı altında şekillendirilmeye çalışılan ben, o yaşlarda; gerici ve yobazlara gerici ve yobaz denmesinden rahatsız oluyordum! Allah’tan aile yapım, aldığım eğitim ve kişisel çabalarım sayesinde o gruba hiç dâhil olmadım…)

Kaçımız soyumuzu 1500’lü yıllara kadar ispatlarız, bilmiyorum ama Atatürk dedesinin, dedesinin, dedesinin, dedesini bile ispatlıyor. (Bilinen son dedesi 1500’lü yıllarda Şeyh Hasan isminde birisi.)Çok mu önemli…? 

Atatürk’ün babası kadar hırsızlığı, yalanı, yalakalığı dert edinmeyen sevgili dindar kardeşim…  

Ali Rıza Efendi’ye iftira atmak seni cennete götürmez!