Kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen. Bilimsel veriler sunsan, rakamlar konuşsa dahi, insanlığın sağır vicdanına ulaşamıyor. Duygusal, can yakıcı sözcükler seçsen, yine de aynı duvara çarpıyor: Biz sadece kendimizi düşünüyoruz. Bireysel çıkarların, anlık heveslerin gölgesinde, ortak bir akıl, toplumsal bir vicdan maalesef göremiyoruz.
Bu acı gerçekle geçmişte, depremin yıkıcı etkilerinde yüzleştik. Şimdi ise, ülkenin ciğerlerini saran yangınların ortasında, bir kez daha aynı çaresizliği yaşıyoruz. Kimi zaman vatana ihanetle eşdeğer kasıtlı eylemlerle yanan ormanlarımız, kanunların keskin dilinde elbette yerini buluyor. Peki ya bilmeyerek, düşünmeden, "anlık hevesler" uğruna bu felaketlere sebep olanlar? İşte asıl mesele burada başlıyor.
Onlar, "toplum olmaktan bihaber vatandaşlarımız." Bilinçsizce sokağa atılan bir çöp, bir sigara izmariti... Ufacık bir dikkatsizlik, nasıl da kocaman bir yangının fitilini ateşleyebiliyor. Yaz sıcağında, her yer cayır cayır yanarken bile, araç camından fırlatılan o sigara izmaritlerini görmek, içimizi acıtan bir utanç tablosu.
Acı gerçek şu ki, ormanlarımız artık hatalarımızın bedelini ödeyemeyecek hale geldi. Her bir ağaç, sadece bir bitki değil; o, oksijenimiz, toprağımızın tutucusu, yaban hayatının sığınağı, geleceğimizin umududur. Kaybettiğimiz her orman, soluduğumuz havadan, çocuklarımıza bırakacağımız mirastan çalınmış bir parçadır.
Artık sadece "cezalandırma" yetmez. Asıl ihtiyacımız olan, bireysel ve toplumsal bir uyanış. Her birimizin, attığımız her adımın, yaptığımız her seçimin doğaya ve geleceğe olan etkisini idrak etmesi gerekiyor. Belki o zaman, yanan ormanlarımızın sessiz çığlığını duyabilir, kaybettiğimiz vicdanımızı yeniden bulabiliriz. Yangınlarla mücadele ederken şehit olan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.