Selim Şengül

Hattın izinde bir nakkaş: Nihat Oğuz - 3

Selim Şengül

Bursa'daki görevinin ardından Elazığ'a atanan Nihat Oğuz, memleketine büyük bir özlemle geri döner. Döner dönmez de hem şehri hem de ülkesi için kolları sıvar, büyük bir gayretle çalışmaya başlar. Bir yandan imamlık görevine devam ederken, diğer yandan da sanat yeteneğini geliştirmeyi sürdürür.

İzzet Paşa Camii’nin alt katında yer alan Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bir hat ve tezhip sergisi açmaya karar verir. Bu önemli sergiye dönemin valisi ve yerel televizyon kanalı büyük ilgi gösterir. Sergi, daha sonra TRT GAP’ın efsanevi programlarından biri olan Gide Gide GAP’ta da yer bulur ve geniş kitlelere ulaşır. Sanatçının bir diğer önemli eseri ise vitray süslemesidir. Nihat Oğuz, 1991 yılında Şener Bulut ile tanışır. Manas Yayınevi Direktörü Şener Bulut’un çalıştığı ve belediyenin hemen yanında bulunan Kültür Bakanlığı kitap satış mağazasında bir ilke imza atarlar. Dünyanın en eski halılarından biri olan Pazırık Halısı’nın eşsiz deseni, bir cam üzerine vitray tekniğiyle işlenerek sanatseverlerin beğenisine sunulur. Bu eser, sıradan bir camı bir sanat eseri haline getirerek kültürel zenginliğimizi modern bir teknikle buluşturur.

Nihat Oğuz, Elazığ'da insanları bir araya getiren Uluslararası Hazar Şiir Akşamları programı kurucularından biridir. Şener Bulut, Saniye Bulut, Recep Bağcı ve Ahmet Boydak'la birlikte bu eşsiz etkinliğin temelini atmışlardır. Yıllarca severek izlenen bu program, izleyicilerin kalbinde taht kurmuş durumda.

Balkanlara ilk gittiğimde, 19 yıl önceydi. Karadağ’ın Rožaje kentinde, Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı bir caminin hat ve tezyinat işlerini üstlenmiştim. Şehir, Sırbistan sınırına yaklaşık 20 kilometre mesafede, eski Osmanlı kültürünü ve ruhunu hâlâ yaşatan bir yerdi. Orada beni en çok etkileyen şeylerden biri de, kasabanın insanlarının “Osmanlı torunlarına” duyduğu derin saygıydı. O kasabanın ileri gelen ailelerinden biri, beni ısrarla evlerine davet etmek istedi. “Osmanlı torunu evimizde misafir olacak” diyerek, sırf ben rahat edeyim diye yeni bir yatak bile almışlardı. Evin hanımı, beni ağırlamak için çeyiz sandığını açmış, en nadide örtülerini ve çarşaflarını sererek bana bir köşk misafirine gösterilecek incelikle evini açmıştı. Gündüzleri camide mürekkeple çalışıyor, eve döndüğümde ise her ne kadar ellerimi defalarca temizlesem de yatağın bembeyaz çarşaflarının kirlenmesinden çekiniyordum. Her gece, kimseye fark ettirmeden, uyumadan önce çarşafları topluyor, sabah erkenden kalkıp, evin hanımının serdiği o değerli çeyizliği tekrar yerine seriyordum. Bu inceliği tam 17 gün boyunca tekrarladım. Yaptığım bu hassasiyetin tek nedeni vardı: Misafirliğim bittikten sonra arkamdan, “Osmanlı torunu kirli bıraktı” demesinler diye.

Yazı dizimizin bu bölümünde ele aldığımız değerli isim, Nakkaş Nihat Oğuz'dur. Sanatını hem ülkemizde hem de diğer ülkelerde başarıyla icra eden Oğuz, yaklaşık 20 farklı ülkede çalışarak Türkiye'yi yalnızca sanatsal yönden değil, aynı zamanda ahlaki değerler açısından da başarıyla temsil etmiştir. Hayat yolculuğunda pek çok önemli dönüm noktasına imza atmış olsa da, bu yazı serimizde yer verdiğimiz kadarıyla kendisinin dolu dolu bir kariyere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Şimdilerde de sanatına devam eden Nakkaş Nihat Oğuz’a hayırlı uzun ömürler diliyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları