Rüveyda Sadak

Sanatıyla (!) Nomofobi

Rüveyda Sadak

Tüketim toplumu sadece alışveriş ile değil, aşırı oranda telefon ve internet kullanımı ile de ilgilidir. İletişim alışkanlıklarının çoğu, günlük rutinlerden oluşur. Toplum tabiriyle hal-hatır ve havadan sudan kavramların yerine, başa taç edilen ‘Nomofobi’ gibi doğal iletişim kaygısı bulunmayan bir durumdan bahsediliyor. Akıllı olarak ifade edilen ve zamanın pek önem teşkil etmediği vakti, fazlasıyla duraksatan çağın kavramı, nomofobi... Toplumda süreklilik gösteren telefon alışkanlığı, özellikle sınav dönemi öğrenci çalışma programını kesintiye uğratıyor ve toplumda telefon ile türetilen yapay bir organizma meydana geliyor. Sosyal medya kullanılırlığı giderek hız kazanırken; toplumsal örf, iletişim kapsamlı pasif bir ivme oluşturuyor. Toplumda bir iletişim tabiî ki mümkün. Fakat çoğu zaman, gerçek olmayan yapay bir iletişim de söz konusu olabiliyor. Bir aygıt olan telefonun; bozulabilme ve kaybedilme olasılığı bile telefona bağlılık kapsamında bireysel endişe için büyük bir unsur olarak düşünülebiliyor. Birey için bu ortama imkân sağlayan sosyal platformlar ise modern dönemde toplumsal bir alışkanlığı ifade ediyor. Bu alışkanlık, dijital bir mobbing meydana getiriyor. Telefonun günlük kullanımından ziyade bir zorunluluk haline gelmesine sebep oluyor. Ve böylece birincil iletişimin sağlanamadığı diyalog kavramı, kişileri topluma yabancılaştıran bir soruna dönüşüyor. Mevlana’nın, ‘Ya olduğun gibi görün Ya da göründüğün gibi ol’ diyerek tavsiye ettiği, ‘kendin gibi’ olmak kavramı, bireysel bir gerçekliktir. Mevcut koşullara ayrıca bir yapay statü gerekmediği gibi bu bir kazanım, değildir. Farklılığı, tükettikçe tükenen değerler ile sıralamak mümkün. Kendin olmak ile başkası gibi olmak, tamamen farklı kavramlardır. Sosyal medyada, olduğu gibi gerçek olmayan bazı kareler, telefonların ‘akıllı’ telaffuzundan ibaret gerçekleşir. Tüketim toplumu, bireysel saygınlığın markalaşma ile teyit edildiğini ifade ederken, yapay bir resim oluşturur. Hâlbuki cep telefonu, organik iletişimin kaygı ve endişe sağlayamadığı gerçeği anlatır.

Muhabbet, bireylerin toplu bulunduğu mekânlarda olmalıdır. Tanpınar’ın, ‘ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında’dizeleriyle tasvir ettiği zaman ve mekânın ötesinde olmak, böyle bir ifade olmalıydı. Nitekim telefon kullanımından fırsat buldukça, nasılsın sorusunun cevabına tezat oluşturmaması açısından doğallık, iyidir. İletişim konusundaki sorun, iletişim kavramının gerçekleşememesidir. Konuşanı dinlemek ve konuşulurken dinlenebilmek, iletişim kapsamında olması gereken bir değer atfıdır. Gerçekleştirilen diyalog, telefonla sosyal medya gibi yapay ortamlarda harcanan iletişimin diyalog değil, kendi başına bir monolog durumunu yansıtır. Kahve bahane, şeklindeki bu doğal ifadenin, şimdilerde sıra dışı görünme çabasıyla sağlanan yapay bir iletişim olduğunu düşündürüyor. Cafe gibi mekânların oluşturmaya çalıştığı tercih, tüketim toplumunun görsel betimlemesi olduğunu açıklıyor. İçerikte yer alan kahve isimlerinden, en yabancı ve oldukça değişik fotoğraf çekimleriyle sosyalde farklı olunduğunu düşündürmek bir tebessüm sebebi olabilir. Sosyal kapsamında mekânın önemi yoktur. Çünkü bireysel dikkat; muhabbet ile değil, telefon akışındaki düzene göre değişkenlik gösterir. Doğal olan, yapay değilse yapay olan, neden toplumsal bir dikkat olmuştur. Bu yapaylığın sağlandığı nomofobi alışkanlığı ile telefon, iletişim konusunda doğal olmayan bir makineleşme sürecini gerçekleştirebiliyor. 
 

Yazarın Diğer Yazıları