Bir sadeliğin sosyolojisi: 'İnsan, sadeleştikçe kendisi olur ve kendisi olunca da değerli olur'
Rüveyda Sadak
Moderne bağlı yaşam biçimindeki birtakım farklılıklar, bireyleri öz kendiliklerinden uzaklaştırarak, geleneksel değerin sosyolojisini ortadan kaldırmaya çalışır. Tüketimde gösteriş, markaların isimli şekilleriyle tanınır ve bilinen bir besin için bu nedir sorusu, çoğu zaman cevapsız bırakılır, bilinmez. Fakat modern dönem, uyum sağladığı bilinmezlik gösterisiyle geçmiş yıllarda ekmeğin hangi malzemeyle üretildiğini, un kavramına rağmen ekmeği bile şaşırtan bir soru yöneltmişti. Tüketim, modern ile kent kavramından, markaya doğru meydana getirdiği gösteriş ifadesini, birey yaşamına dahil ederek nesne şeklinde, tüketimi bir tür endüstri haline getirdi. Bir toplum bilimi olan sosyoloji kapsamında, geniş alanlı çoklu bir sosyoloji yapılmıştır. Kültür bir değerdir ve her toplumun, kendine dair özgün değeri olan gelenekleri mevcuttur. Çayın, demlik ve çay bardağı ile olan bütünlüğü, kültürümüze ait olan bir değerdir. Benzer şekilde kahve, kültürümüz açısından cezvede pişirilip, fincan ile sunumu gerçekleştirilen özgün bir gelenekseldir. Değerlerimiz, geleneklerimizi yansıtan doğal ve tüm sadeliği ile olduğu gibi bir samimiyet şeklidir. Sadelik, yapay olan her şeyden arınmış bir doğallıktır.
Kültürel değerlerimiz vardır. Bayram, kandil gibi… Ve mekânın kendisi olan mahalle kavramı vardır ki bunlar ayrıntılı geleneksel değerlerin yaşanmasıdır. Sade yaşamın, doğal şeklini resmeden gerçek mekân, şüphesiz mahalle olmuştur. Bir mahallede muhtar, imam, öğretmen ve bakkal geleneksel bir mahallenin ayrıntılı tasviridir. Nitekim bir bakkal, mahallenin ruhudur ve her konuya, kişiye dair detaylı bilgisi vardır. Tanınmayan bir mahalleye gidince adresin sorulacağı ilk mekândır, bakkal. Günümüze dair bir ithaf ile alışveriş yapılan market kasasında ödeme yapılmadan önce sorulan soru, nakit ya da kart mı şeklindedir. Bakkalda yapılan alışveriş ödemesinde ise peşin ya da veresiye kavramları kullanılır. Komşuluk gelenekleri vardır, mahallede. Kandil günlerinde, evlerde yapılıp komşulara dağıtılan helva ya da tatlılar, kâselerde dağıtıma hazırlanan, rutinlerden biri aşure geleneği vesaire her biri geleneksel bir toplum olmanın değerini ifade eder. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” atasözüne binaen, mahalle samimiyeti içinde dayanışma, yardımlaşma kavramı gerçekleştirilir. Değerlerimizin ifade ettiği iyilik teması bunu gerektirir. Marka gösterişi söz konusu değildir. Önemli olan samimiyettir, iletişimdir. İnsanın doğallığı, gerçekliği bir modernliğin yapaylığındaki gösterişin dışındadır. Mekân, birey iledir dolayısıyla toplum iledir. Selam söylemi her bireyde muhakkaktır. Teşekkür, tabirin birey tarafından en doğal halidir. Tebrik ise gerek bireysel gerek topluluk şeklinde tebessümlerle ifade edilir. Her birey, samimiyetle bağlıdır geleneksel değerlere. Modern kapsamında, çoğu komşuluk detayları, muhabbetten ziyade günlük hayatta birtakım değerleri izah eden iyi temennilerden; nasılsın gibi bir nezaket, aynı mahalle ya da tenzih edilen bir kısım komşuluklar dışındaki bazı komşuluklarda, yabancılaşma kavramına tekabül eden sebep, sosyal medya gibi yapay ortamlarda sürekli güncellenen bir muhabbet uzaklığında devam ediyor. Oysaki kültürel gelenek, toplumun önemli değerleridir. “Sadeleşip doğallaştıkça, üretebilirsin. Üretmek, ancak sadeleşip millileştikçe olur. Okumayan birey, körelir başkalarının düşüncelerinin esiri olur. Birey, sade olmalıdır, kendisi olmalıdır.” sözleriyle öğrenmek için okumak diyerek, sadeliğin bir yaşam biçimi olduğunu, okumak için bir kitap ve bir bardak çay yeterlidir, tasavvurunu bütünleştirdiği kitap ve çay şeklindeki sosyoloji ile ve özgün bir uzmanlıkla gerçekleştirirdi, Eğitimci-Sosyolog Hocam. Önemine dair değer atfedilen niteliğin, okumak ile mümkün olacağını ifade eden ve okumak konusunda sağladığı başarılarıyla Eğitimci-Sosyolog Hocam’ın anlattığı bir bilgi, dahil olduğu okumak konusunu derin ayrıntı kavramıyla açıklıyor. Eğitimci-Sosyolog Hocam’ın teyit ettiği tevazunun en doğal ifadesini sosyoloji ile bütünleştirerek, geçmişten şimdiye nitelikli bir bilgiyi tasavvur etmişti. Merhum Fuat Sezgin Hocamız’ın bir sözünü anlatırken, “Kitap okumak, ibadet gibidir. Allah’ın rızasını kazanmak, ilim yapmak için okuduğun zaman okumuş olursun bir kitabı. Tıpkı namaza durduğun gibi kendini etrafında olan bitenlerden arındırır, kitabın ruhuna verirsin. Ve tıpkı namaz kılan insana seslenmediğin gibi kitap okuyan insana da seslenmezsin. Bir kenara geçer onun ibadeti bitene kadar beklersin.” Eğitimci olmayı, öncelikle yaşamak ve bildiğini bir tevazu ölçüsünde ilme dahil etmekti, tevazu. Toplum, bireyden oluşur. Birey ise toplumun küçük bir bölümü ve toplum nabzının yansıdığı bir mekanizmadır. Birey, kendi içinde kendi halinde bir dünyadır ve olması gerektiği gibidir. Yani öncelikle ‘Sade’dir. Günlük, haftalık, aylık, yıllık derken içinde birey ile ilgili olan her şey insan için aynı döngü içinde süreklilik göstererek tekrar eder. Mesela insan, çay içerken kitap okur. Çay, kültürümüzde önemli bir geleneksel rutin, daimi bir alışkanlıktır. Çayın, kalabalık ile arası iyidir öyle denilmiştir, öyle değil mi. Ve çay bir derstir. Toplumsal kalabalıklar içinde kimi zaman öğüt kimi zaman tavsiye ve kimi zaman da sade bir muhabbet için seslenir, çay. Çünkü çay, sade olmaktır bir sadeliktir. Bunun içindir ki gelenekselimizi ifade eder. Eğitimci Sosyolog Hocam, “İnsan, sadeleştikçe kendisi olur ve kendisi olunca da değerli olur.” derken sadeliğin, insanı aynı zamanda sadeleştirdiğini ve değerli kıldığını örneklendirmişti. Sade olmak, doğuştan gelen bir doğallık yani bir var oluştur. Ziyadesiyle memnun olmak kavramı vardır, günlük hayatta sürekli kullanılır. Sade olmanın sürekliliğinin devamı ve aslında edebin, edebiyatı ile tevazu şeklini gerçekleştiren bir söylemdir. Gösterişten uzaktır, sadelik. Kavramları teyit eden mütevazı, olduğu gibi, tevazu, yalın, doğal, saf, net, arı, kendi halinde, ziyadesiyle…Söz konusu ziyade kavramına ile eki ilave edilince derinleşen bir mana oluşur ve ziyadesiyle şeklinde, fazlasıyla gibi bir anlam ihtiva eder. Çok, daha çok ifadesi olan ziyade, örneğin misafire ikram edilen kahve sonrasında gelenekselleşen bir kullanım ile ziyade olsun tabiri, “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır.”atasözünü teyit eden bir değer ifadedir. İnsan, mevcut şartların sağladığı modern kapsamında, değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu ve bir gösteriş olarak, sosyal medya ile olmayanı var gibi belirtmeyi, yine sosyal medya tabirleriyle geçerli bir ölçüt olarak kanıksıyor. Böylece sadelik kavramı, Mevlana misalindeki “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” kavramından uzakta yaşanıyor. Oysaki değer neydi? Değer, kendi halinde bir doğallık üzere sade olmaktı. Yaşam biçiminde sadeliği tasavvur etmekti. Çünkü “İnsan, sadeleştikçe kendisi oluyor ve kendisi olunca da değerli oluyor.” diyerek böylece mananın idrakini düşündüren Eğitimci Sosyolog Hocam, samimiyetin tasvir ettiği doğalı, mütevazı bir yaşam biçimi şeklinde teyit ettiği sade kavramını ziyadesiyle memnun etmiş olmalı. Kültürümüzü, geleneklerimizi ve bizi biz yapan bireyden topluma öz kültür, komşu komşunun külüne muhtaçtır atasözüyle nesilden nesile aktarılan değerlerin, nicelik değil niteliği tanımladığının farkındalığı ile sadeliği, kendi halinde bir yaşam biçimi olarak teyit ediyor. Modern, getirmiş olduğu doğal yerine, yapay olan bir yaşam şeklini birey odaklı sadelikten arındırarak bunun yerine sade değil, yapay biçimi uyarlamaya çalışan bir kavram oluşturur. Günlük hayatta birtakım gelenekseller mevcuttur. Bireyin, toplumsal bir kapsama dahil olduğunu ifade eden ve nesilden nesile aktarılan kültürel değerler, insanın gerçekliğini, kendi öz değerleriyle anlamlandırır. Toplum içinde alışkanlığa dönüşen birtakım değerler vardır. Çocuk dönemi yapılan birçok sıradan oyun mesela bir saklambaç oyunu için birey olmak yeterlidir, gösteriş kavramı geçersizdir. Bir tevazu doğallığının günlük hayattaki karşılığı olan sadeliğin sade olabilmenin kültürümüzdeki yansımasıdır. ‘Sadelik’ adlı konunun fikir tavsiyeli, ayrıntılı ve bireyden topluma bir sosyoloji şeklindeki düşünsel alan ve büyük ve bütün katkıları için Eğitimci-Sosyolog Hocam’a teşekkürler.