“Sözün bittiği yer” deriz ya bazen, aslında bazı konular hakkında söylenecek sözler hiç bitmemeli. Kudüs meselesi bunun en önemli örneğidir. Zaten ümmetin(?) Kudüs konusundaki eylem gücünü elimizden aldılar. Sıradaki amaç da yükselen sesleri susturmaktır. O yüzden eğer haklı bir dava uğruna konuşuyorsak söylenecek sözümüz her zaman olmalıdır.
Sözlerin daha etkili yükselmesi için de yetkin, bilgili nesiller yetiştirmek gerekmektedir ki çağlar boyunca unutulmasın. Haklı davalarımızda dün yapılanlar bugün hatırlanmaz ise söylenecek sözlerde elbet gün gelecek bitecektir. O yüzden bu sefer biraz geriye gidip bazı kişileri hatırlatma ihtiyacı hissettim.
Kudüs’ün dünü dediğimizde akla gelen ilk ve en büyük kahraman elbette Selahaddin Eyyubi’dir. Bu kutlu yolda yürüyen Selahaddin Eyyubi’ye yolu açanlar ise; işte o unutulan kahramanlardır. Belki de o dikenli yolu açanlar olmasaydı bugün Sultan Selahaddin’den bahsetmiyor olacaktık.
I.Haçlı Seferi ile 7 Haziran 1099 yılında Kudüs önlerine gelen haçlılar, o dönem Fatımiler kontrolünde olan mukaddes toprakları 15 Temmuz 1099 günü ele geçirdiler. Zaten İslam’a hizmet yerine fitne çıkaran Fatımi Devleti’nin direnişinin de fazla sürmemesi doğrusu bana sürpriz olmadı. Sizler bu konuda ne düşünürsünüz bilemem. Böylelikle 2 Ekim 1187 yılı Miraç gecesine kadar, yaklaşık 98 yıl sürecek esaret başlamış oldu. Kudüs’ün bir Miraç gecesi günü fethedilmesini de basit bir hadise olarak görmememiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Fazla derine inmeden konumuza geri dönelim. Yol açanlar dedik ya! Oraya gelelim isterseniz. Tabi Kudüs’ün esaret altına alınmasından sonra, bölgede sürekli bir harp hali devam etmiştir, zaferler kazanılmış, savaşlar kaybedilmiştir. Ancak kaderi değiştiren olaylar silsilesi Selçukluların bölgeye gelmesi ile başlamaktadır. “Selçuklular ne alaka?” diyeceksiniz. Hemen izah edeyim.
Musul’un Selçukluların eline geçmesinden sonra Sultan Sencer’e bağlı olarak hareket eden Irak Selçuklularının Sultanı Olan Mesud, Musul atabeyliğine Haziran 1127’de Melikşah’ın Halep Valisi Kasımüddevle Aksungur’un oğlu İmadeddin Zengi’yi atadı. İşte dönüm noktası tam olarak budur. Haçlılara karşı sayısız başarılar gösteren Zengi’nin en büyük başarısı; 24 Aralık 1144 tarihinde Urfa’yı fethetmesidir. Bu aynı zamanda haçlılara karşı o güne kadar alınan en büyük zafer olarak tarihteki yerini almıştır. Selahaddin Eyyubi’nin babası Necmeddin Eyyub’u Balabek Valisi olarak atayan da odur.
İmadeddin Zengi vefat ettikten sonra yerine oğlu Nureddin Mahmut B. Zengi geçmiştir. Zengi devletinin en büyük başarıları Nureddin zamanında alınmıştır. Onun en büyük kumandanı ise Selahaddin Eyyübi’nin amcası Mısır Fatihi, büyük kahraman Esedüddin Şirkuh’dur. Nureddin’in tarih sahnesindeki yükselişi, Şirkuh’la beraber haçlıları nerdeyse her yerde bozguna uğratmaları, II.Haçlı seferini de beraberinde getirmiştir. II.Haçlı seferi neticesinde Dımaşk bölgesinde yaşanan şimdiye kadarki bu en büyük savaş 28 Temmuz 1148’de Nureddin’in büyük zaferi ile sonuçlanmıştır. Buraya bir parantez daha açmak gerekiyor. Bu zafer sadece Nureddin’in zaferi değildi. Aynı zamanda Anadolu Selçuklularının zaferiydi. Çünkü II.Haçlı seferine, haçlılar iki koldan gelmeye çalışmışlardır. Birincisi deniz yolu, ikincisi Anadolu ve Akdeniz sahili üzerinden gelen kara yoludur. İşte haçlı ordusunun karadan gelen büyük bir kısmını oluşturan Konrad’ın ordusu Eskişehir’de II.Kılıçarslan tarafından 25 Ekim 1147’de imha edilmiş, kalanlar İznik’e kaçmak zorunda kalmıştır. Bu da Nureddin’in işini kolaylaştırmıştır. Ayrıca Nureddin Zengi’nin ordusunda bulunan en seçkin askerler Oğuz süvarilerinden oluşmaktaydı.
Oğuz süvarileri demişken Şirkuh’un Mısır seferine göz atalım: Şirkuh Mısır’a toplamda üç sefer yapmıştır. Amaç hem Mısırdaki kargaşayı sonlandırmak hem de haçlıları iki ateş arasına almaktır. Büyük kumandan Şirkuh, emrindeki küçük bir Oğuz birliği ve yeğeni Selahaddin Eyyubi ile birlikte Mısır seferine çıkmıştır. Aynı zamanda bu Selahaddin’in tarih sahnesine ilk çıkışıdır. Biblis’i aldıktan sonra Şirkuh; Selahaddin’i burada bırakıp, Mısır ordusunu kolayca yenip Kahire’yi kuşatmıştır. Ancak Mısır sahibi Fatımiler kendi üzerine düşeni hakkıyla yapmışlardır ve fitne iş başındadır. Sözde İslam sancağı halifelik makamının kendilerine ait olduğunu iddia eden Fatımiler, haçlılar ve haşhaşilerle işbirliği yapmış ve frenkler Biblis üzerine yürümüştür. Bunu haber alan Şirkuh kuşatmayı kaldırıp Selahaddin’e yardıma gitmiş az bir kuvvetinin olmasına rağmen üç ay süre ile frenklerle savaşmış ve karşılıklı anlaşmalarla Mısır üzerinde bazı haklar elde ederek dönmeyi başarmıştır.
İkinci Mısır seferi ise tam bir kahramanlık destanıdır. Büyük kahraman Şirkuh: Sadece 2000 Oğuz süvarisi ile tüm Mısırı dize getirmiş, İskenderiye sahiline kadar ilerleyip sahil frenklerini bozguna uğratmıştır. Tarihçiler bu olayı en enteresan zaferlerden biri olarak göstermektedir. Fatımilere biat ettirip anlaşmalar yaparak seferi noktalamıştır. Üçüncü Mısır seferinde ise Mısır’ı tamamen kontrol altına almış, daha önce defalarca merhamet gösterdiği, sürekli anlaşmalar yapıp sözünden dönen Fatımi Veziri Şaver’i öldürmüş ve Nureddin tarafından Mısır Veziri olarak atanmıştır. Hatta Nureddin Zengi, Bağdat Halifesine yolladığı mektupta bu zaferden bahsetmiş, “Kudüs ve İstanbul’un fethi yakındır” demiştir. (Bu bize Nureddin Zengi’nin vizyonu hakkında önemli bir bilgi vermektedir.) Böylece haçlılar tamamen kıskaç altına alınmıştır. Kısa bir süre sonra ölen Şirkuh’un yerine vezirlik yeğeni Selahaddin Eyyubi’ye verilmiştir. O da amcası gibi Nurettin Zengi ile birlikte sayısız zaferlere imza atmıştır. 15 Mayıs 1174’de Nureddin Zengi ölünce Eyyubiler Devri başlamıştır.
Tarihçi İbnü’l Esir, Nureddin Zengi’den şöyle bahseder: “Sayısız tarih kitabı okudum. Hulefa-yı Raşidin, Ömer b. Abdulaziz’den sonra onun gibi bir hükümdar geldiğini görmedim.”
Tarihçi ve şair İmadeddin el-Katip el-İsfihani ise şöyle bahseder: “el-Malikü’l Adil Nureddin Ebul Kasım Mahmud b. Zengi, hükümdarların en namuslusu, en dindarı, en iyi geçmişi olanı, en temizi, yaptıkları en faydalı olanı, emeline en çok ulaşanı, en üstün fikirlisi, eserleri en çok meydanda olanıdır. Şam ülkesine İslam’ın parlaklığını yeniden getiren, kalelerini düşmandan geri alan, değerli topraklarını kurtaran odur…”
Maalesef çocuklarımız bu kahramanları tanımıyor, geçmişini bilmiyor, Kudüs davası nasıl başladı, ne fedakârlıklar yapıldı bilmiyor; diyeceğim demesine de, çocuklara gelinceye kadar kim biliyor da onlara anlatacak asıl üzücü olan bu. Bizler bilmiyoruz ki çocuklarımıza da anlatalım. Hala bu Türktü, şu Kürttü, o Araptı tartışması yapıyoruz. Bu tartışma ne kazandırdı; ona bakan yok. Peki, ne kaybettirdi; onunda farkında olan yok. Allah’tan az da olsa Selahaddin Eyyubi unutulmamış. Bir dizi yapıldı Kudüs Fatihi hakkında, diziyi izleyince insan iğreniyor. Oysa bu kahramanların her birinin destansı hikâyeleri, destansı filmlerle anlatılmalıdır.
Bu yazıyı okumaya başlayanların kaçı bitirdi bilemiyorum. Bu yazıyı kaleme alırken Ramazan Şeşen’in “Selahaddin Eyyubi ve Dönemi” adlı eserinden faydalandığımı söylemek isterim. Yazarken hata yapmış isem de tüm tarihçi ve okurlarımın affına sığınırım. Bahsettiğim kitap herkesin mutlaka okuması gereken bir başyapıt olma özelliği taşıyor. Ben okuyunca hem çok gurur duydum, hem de bir o kadar teessüre kapıldım ki, tarif edemem! Okursanız beni anlarsınız.
Meğer ne çok konuşup ne kadar az şey biliyormuşuz……..