“Subliminal mesaj” kavramı son yıllarda dimağlarımızda iyice yerleşti. Kısaca; “bilinçaltını etkilediğini düşünülen mesaj” olarak tarif ediliyor. Ben şahsen bunlara çok da katılmıyorum. Yazarken yine aklım başka yerlere gidiyor. Bilinçaltı ne ya, hiç inanasım gelmiyor bu tür şeylere. Gerçekçi bir adamım ben, o yüzden daha çok “bilinç” kısmı ile ilgilendim doğrusu. Zaten en büyük sorunumuz bu; özü anlamadan altını üstünü kurcalamayı çok seviyoruz.
Bilinç deyince aklıma özel bir yazarın kitabı geliverdi. İsmet ÖZEL’in “Bilinç Bile İlginç” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yaklaşık yirmi yıl önce okumuştum. Beni etkileyen özel kitaplardan biridir. Yıllar geçtikçe çoğu detay kayboluyor. Bilinçaltına mı gidiyor? Sanmam. İnsanız yani, unutuluyor işte. Hepsi o kadar. Bilinçaltı deyip kendimize süs vermeye hiç gerek yok. Bende çoğu yerini unuttuğum için yeniden okumayı düşünüyorum.
Biz konumuza geri dönelim. Sahi daha başlayamadık değil mi? O zaman başlayalım.
Başlamadan önce şu subliminal mesaja biraz daha bakalım. Aslında akledenler için her mesaj oldukça açıktır. Bilici kapalı, idraki dar olan için subliminal olsa ne olmasa ne, zaten anlamayacaktır. İnsanda eğer sağlıklı bir bilinç varsa, subliminal ifadesi bilince hakaret olur.
Tamam tamam başlıyoruz. Kızmayınız lütfen.
Kadın ve erkek: İnsanlık tarihi bir kadın ve bir erkekle başladı. O yüzden, kimin kime üstün olduğu, kısır bir tartışmadır. Şahsi fikrim; her iki tarafın da oransal olarak bir üstünlüğü yoktur. Meziyetleri ve yaradılışın kendilerine bahşettiği ferasetleri vardır. Kadın anadır, erkek baba; başka söze gerek var mıdır? “Kim kime üstündür?” sorusu; küçük bir çocuğa sorulan; “Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?” sorusu kadar saçmadır.
Bazı yerlerde okuyorum. Öyle bir erkek tarifi yapılıyor ki, kadınlar aciz, cani; bazı yerlerde de öyle bir kadın tarifi var ki, meğer erkekler cani. Haydi, sabun fabrikasına. “Hiç değilse başımızı yıkarız” modundalar. Bu yaklaşımların ikisini de asla doğru bulmuyorum.
Gelelim şu eşitlik mevzusuna: Öncelikle hangi eşitlikten bahsediyoruz? Kadın-erkek eşitliğinden mi? Cinsiyet eşitliğinden mi? “E ne fark eder canım ikisi de aynı değil mi?” Kesinlikle “hayır”. Aynı şey olmadığı gibi uzaktan yakından alakaları bile yok.
Kadın erkek eşitliği tartışmasını da kısır bir tartışma olarak görüyorum. Yüce Yaradanın birini birine üstün kılmadığı yerde eşitsizlikten bahsedilebilir mi? Ortada bir eşitsizlik varsa bu kulun kabahatidir? Ortada büyük bir kabahat varsa bu da iman noksanlığından kaynaklanıyordur? Bilinçli Müslümanlar bu hataya asla düşmezler.
Benim asıl derdim diğer husus: Cinsiyet eşitliği
“Cinsiyet eşitliği” kavramı, temelde ne kadar sıradan gibi duruyor değil mi? Ancak dedim ya ben gerçekçi biriyim diye. Bir kavramı değiştirip yerine başka bir şey konuyorsa ben orada biraz durur düşünürüm. Neden? Bu neden yapıldı? Önceki kavram tam olarak ortaya konulan fikri karşılamıyor muydu? Verilmek istenen mesaj nedir?
Şimdi buradan sizlere soruyorum sevgili okurlar. “Kadın ve erkek” kavramları cinsiyeti tanımlamaya ve eşitlemeye yetmiyor muydu, neyi eksikti de “cinsiyet eşitliği” kavramına evrildi? Dilim döndüğünce kendi fikrimi beyan edeyim:
Bir şeyi değiştirmek istiyorsanız önce onu tanımlayan kavramları değiştireceksiniz. İnsan belleğine yavaş yavaş bunu işleyeceksiniz. Bilinçaltından çok direk bilincin kendisine bir saldırıdır bu.Öyle bir hale gelecek ki eskisi çok az hatırlanacak. Artık pek fazla aranan bir şey olmayacak. Yeni kavramın eskisinin karşılığı olduğu düşünülecek. Daha sonra yavaş yavaş bu yeni kavrama yeni içerikler eklenerek normalleştirilecek. Bilinçsiz çoğunluk, bu algının potansiyel alıcılarıdır. Bedava da olduğuna göre dadından yenmez onlar için. Bu yeni kavramları bilmeyenler de çağ dışı, geri kafalı oluverirler; bilinçsizlerin gözünde. Bakın ne güzel değişmiş, “kinaye”, “mecaz” kelimeleri “subliminal” ile. Ne kadar güzel ve ilgi çekici? “Subliminal”: Ne kadar entellektüel hissettiriyor değil mi? Tüm bilinci aştık altına mesajı bıraktık, öyle ya! Aslında alıştırılma ve normalleştirmeden başka bir şey değil. Bilinçli nesiller yetiştireceğimize bilinçlerinin altını oyuyoruz.
Tekrar tekrar soruyorum: Kadın ve erkeğin cinsiyeti sorgulanır bir şey midir ki? Cinsiyeti eşitlemekle kimler kastediliyor? Bunları düşünmenizi tavsiye ederim. Burada bir hak eşitliğinden ziyade, sapkın guruplara bir aidiyet kazandırma çabası vardır. Kadın ve erkekten ziyade, kadınımsı ve erkeğimsilere kimlik kazandırılmaktadır. Bir meşrulaştırma çabasıdır.
Toplumda cinsiyet eşitliği isteyenlere bir bakalım: LGBT adı altındaki sapkın zihniyet ve onu topluma yerleştirmeye çalışanlardan başkaları değildir. Şimdi derdim daha net anlaşıldı sanırım. Buradaki eşitlik anlayışı cinsiyetini kendisi tayin edenlerin istediği eşitliktir. “Onların da hakları var” diyerek oluşturulmaya çalışılan mağduriyet fikri ile “cinsiyet eşitliğini” eşlemeye çalışmaktadırlar. Lut Kavminin bu yüzden helak olduğunu bilmiyor muyuz? Eğer bunu kabul etmiyorsak. O zaman iman noktasındaki eksikliğimiz ayan olmuyor mu? Neyin hakkı, neyin eşitliği bu?
Hep başkaları üzerinden düşünüyoruz. Hiç başımıza gelmeyecek gibi davranıyoruz. Yarın (Allah muhafaza) sizin çocuğunuzun böyle sapkın bir tercihi olursa da eşitlik isteyecek misiniz?
Tekrar ve tekrar hatırlatmak istiyorum. Eğer bir kavram bir başkası ile değiştirilmek isteniyorsa onu kullanmadan önce birkaç kez düşünün. Şunu da unutmayın; küfür ile iman arasındaki çizgi sandığınızdan daha incedir.