Mustafa Demirbağ

İsrail-İran savaşı ve hava savunma sistemleri

Mustafa Demirbağ

Dünya gündemi İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği terör eylemi ile bir anda sarsıldı. Terör eylemi diyorum çünkü kullanılan yöntemin terör faaliyetlerinden hiçbir farkı yok. MOSAD ajanları dedikleri ise İran’da yaşayan öz be öz İranlılar. Ne acı. Zaten terörün olduğu yerde ihanet olmazsa olmaz bir olgudur.

İhanet bize çokta uzak bir kavram değil. Hatta bilinen iki bin yıllık tarihi serüvenimizde ihanet de iki bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Yani İran’ın düştüğü durum bize çokta uzak sayılmaz. Şimdi bunu İran’da ki baskıcı rejimin bir sonucu olarak niteleyenler olacaktır. Peki, bizdeki neyin sonucu? Yıllarca içimizdeki hainlerle mücadele etmedik mi? Türk televizyon tarihinin tartışmasız en güzel dizisi olan “Kurtlar Vadisi” o kadar da abartılı değilmiş ha ne dersiniz?

Kabul edersiniz etmezsiniz ama yaşadığımız coğrafya gereği, ayrıca çok büyük ve kozmopolit imparatorlukların devamı olan bir reayanın yaşadığı ülkemizde her zaman hainler çıkmaya devam edecektir. O yüzden bilerek mi bu isimler koyulmuştur bilmem ama Ülkemizde var olan ve isminin başına “milli” kelimesi konulan iki kuruluşumuzun organizasyonuna en hassas bir şekilde yaklaşmamız gerekmektedir. Bu iki kuruluşu akıl sahiplerinin tahmin etmesi çok da zor değildir. Milli Eğitim ve Milli İstihbarattan bahsediyorum. Hatta bunlar kadar önemli olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin de adının başına “milli” ifadesi konularak bunları üçe çıkarmak daha gerçekçi olacaktır. Milli denmeyince önemsiz oluyor demiyorum. Demek istediğim şu; bu üç oluşum bir ülkenin bekasının asıl teminatlarıdır. Bunlarda sızıntı ve çatlak olmayınca diğer alanları organize etmek, sorunları çözmek çok daha kolay olacaktır.

Şimdi bir karşılaştırma yapalım:

İran’da ki durumun çok açık bir istihbarat zafiyetinden kaynaklandığı aşikârdır. Hem de o kadar büyük bir zaaf ki, bu kadar kapalı olduğu iddia edilen bir ülkede, ajanlar birçok hedefe komando operasyonu yapmış, füzeler ateşlemiş, lazer işaretlemeler yaparak hedef tespiti yapmışlardır. Bir nevi İsrail hava unsurlarına yol açmışlardır. Yani elini kolunu sallayarak girip çıkmışlardır.

Bir diğer husus İran ordu yapısıdır. Ordu, İran’da iki parçalıdır. Bunlardan biri devrim muhafızları, diğeri ise normal silahlı kuvvetlerdir. Her birinin kara, hava ve deniz unsurları ayrıdır. Bu yapının komuta kademesinde oluşan iki başlılık, karar alma ve reaksiyon verme hızını direk etkilemektedir.

Bu kadar karmaşanın yaşandığı bir yerde sağlıklı bir eğitim yapısından söz etmek ise abestir.

Görüldüğü üzere saydığım bu üç kurum bir devletin en temel sacayaklarıdır. Buralardaki zafiyetler tamir edilmesi zor gedikler açılmasına neden olmaktadır.

Burada Pakistan örneğini de mutlaka vermem gerekiyor. Hindistan saldırısına karşı hem istihbarat anlamında hem de askeri reaksiyon verme açısından ne kadar hızlı olduklarına açıkça şahit olduk. Aradaki farkı bu örnekten kıyaslayabilirsiniz.

Artık cephe savaşları tarihe karıştı. Şimdi düşman ufuk hattının çok gerisinden taarruz ediyor. Bu yüzden saldırı sistemleri kadar savunma sistemleri de oldukça önem arz etmektedir. Tabi ki savunma deyince de hava savunması bunların en önemli olanıdır. Gördük ki İran’da buna yönelik bir hazırlıkta pek yokmuş. Ellerinde bu sistemler yok muydu peki? Elbette vardı. Ancak farklı farklı ülkelerden alınan farklı farklı sistemleri, birbiri ile bütünleşmiş bir şekilde çalıştıracak organize bir sistemleri yok. Yani milli bir radar sistemleri yok. Bu silahları katmanlı bir şekilde çalıştıracak yapay

zekâya sahip bir savaş yönetim sistemleri de yok. Bunlar olmayınca göremediğiniz bir hedefe angajman yapmanız mümkün değildir ki yapamadılar zaten.

Hava savunması mutlak suretle katmanlı olmalıdır. Çünkü bin dolarlık drona, bir milyon dolarlık füze atamazsınız. Yakın hava savunma sisteminden başlayarak, alçak, orta ve uzun menzilli sistemlerin tamamına sahip olmanız gerekmektedir. Gelen tehdidin ne olduğunu, hangi tehdide hangi silahla karşılık verileceğini ise nitelikli bir radarla entegre çalışan, bilgisayarlı hedefleme; diğer bir değişle savaş yönetim sistemi gerçekleştirmektedir.

Türkiye bu konuda hangi durumda?

Son yıllarda, bu alanda Ülkemiz önemli aşamaları atlatmıştır. Korkut, Sungur gibi yakın hava savunma sistemlerinin yanında “Hisar A+” alçak irtifa, “Hisar O+” orta irtifa hava savunma sistemleri yerli ve milli olarak TSK envanterine geçmiştir. Ayrıca “Hisar U” (Siper) yani uzun menzilli hava savunma sisteminin testleri tamamlanmış ve seri üretim aşamasına geçmiştir. Bu sistemlerin çalışmasını sağlayan; Aselsan ve TÜBİTAK SAGE gibi kuruluşlarımızın geliştirdiği ve aynı anda bin hedefi takip edebilen radar sistemlerimiz mevcuttur ve geliştirilmeye devam etmektedir. Ayrıca HAVELSAN tarafından geliştirilen ADVENT savaş yönetim sistemi, hava savunma füzelerimizin entegre bir şekilde çalışıp angajman yapabilmelerini sağlamaktadır.

Rusya’dan aldığımız S400 sisteminden hiç bahsetmedim bile. Neden biliyor musunuz? Çünkü S400’ler henüz savaş yönetim sistemimize bağlanmadığı için sadece kendi üzerinde bulunan radarlarla çalışmaktadır. Yani evet caydırıcı olması bakımından iyi, kullanım açısından ise sistematik değildir. Dedim ya bir drona bir milyon dolarlık füze atmak mantıklı ve sürdürülebilir değildir.

Şimdi biraz hafızalarımızı tazeleyelim. Bu savunma sanayi ürünlerinin tanıtımı esnasında “Bana ne helikopterden, sihadan, uçaktan, füzeden; ben para istiyorum daha fazla maaş istiyorum.” Diyenleri hatırladınız mı? “Bence bunlar yalan, bunların hiçbiri yok, siyaseten göz boyamak istiyorlar.” Diyenleri de hatırladınız mı?

Ben hepsini hatırlıyorum. Şimdi de korku bedene girince fellik fellik Türkiye’de böyle silah sistemlerinin var olup olmadığını neden merak ediyorlar ve hiç sesleri çıkmıyor. Hatta utanmasalar çıkıp bunları biz yaptık diyecekler.

Elbette herkes daha çok para kazansın, maaş alsın. Buna kimsenin itirazı olmaz. Ancak sapla samanı karıştırmayalım. Yapılmayanı elbet eleştirelim. Yapılanı ise kim yaparsa yapsın gururla söylemeyi öğrenelim

Yazarın Diğer Yazıları