Mustafa Demirbağ

İslam'ın yeni insan bakiyesi

Mustafa Demirbağ

Görsel ve işitsel medya hızla değişiyor. Evimizin baş kösesinde bulunan dev televizyonlara artık neredeyse hiç bakmıyoruz. Baksak bile elimizdeki tablet ya da telefonla eş zamanlı olarak yürütüyoruz bu eylemi. En çok ilgimizi çeken içerikler ise reels videoları. Vakit kaybı olanların çoğunluk olması ile beraber gerçekten çok yaratıcı çalışmalar da var içlerinde. Bazen de çeşitli program içeriklerinden kesitler paylaşılıyor.

Daha öncede bir yazımda bahsetmiştim. Telefon ve tabletlerimizde bulunan yapay zekâ yazılımları sıklıkla izlediğimiz içeriklerin, benzerlerini koyuyor önümüze.

E ben de bu akımdan geri kalmıyorum tabi ki. Çok yoğun olmasa da reels videolarına takıldığım oluyor. Bunların içinde çok beğendiğim bir tanesi bu yazıma ilham oldu. Belki birçoğunuz izlemişsinizdir. “Bekir Develi ile Peynir Gemisi” adlı programa konuk olan “Ayçin Kantoğlu” hanımefendinin söylemleri içinde bir bölüm var ki gerçekten inanılmaz bir tespit içeriyor. Bu reels videosunu izledikten sonra programın tamamını izleme ihtiyacı hissettim. Bakınca programın bir yıl önce yapıldığını gördüm ve şimdiye kadar bundan mahrum olduğum için üzüldüm. Sizlere de izlemenizi tavsiye ederim. Bunu bir reklam olarak görecek önyargılı insanlar illaki olacaktır. Ama bu kesinlikle bir reklam değildir. Ben bunu bir bilgi paylaşımı olarak görüyorum.

Ana teması Gazze’de yaşananlar ve başta ülkemiz olmak üzere tüm insanlığın bu duruma olan bakış açısı konuşulmakta. Şimdi beni derinden etkileyen kısmı aynen yazmak istiyorum.

Ayçin Kantoğlu hanımefendi, şöyle diyor:

“İslam ait olduğu, doğduğu topraklardan havaya yükselmiş durumda ve globalleşiyor, küreselleşiyor. Yani bugün batıda bu katledilen şehitlerin mübarek kanının, homosapiensten âdem devşirdiğine şahit oluyoruz. İnsanlar İslam’a ilgi duyuyorlar. Müslüman oluyorlar. Demek ki İslam, mevcut insan bakiyesinden memnun değil, hocam. Kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor, korkarım.”

Şimdi; bu ifade mevcut bakiyeyi oluşturan bizler için çok korkunç bir manzara. Yeni insan bakiyesini oluşturanlar için ise bir gurur manifestosu gibi olmuş. İşin daha vahim olan tarafı ise Ayçin hanımefendi yerden göğe kadar o kadar haklı ki, haklılığının mahşerdeki şahitleri ise çok eminim Gazzeli çocuklar olacaktır. Bu ifadeyi söyledikten sonra programda bir suskunluk oluşuyor. Sayın Bekir Develi’nin yüz ifadesi olayın vahametini iliklerine kadar hissettiğini gösteriyor ve ağzından şu ifadeler dökülüyor: “Kendisini daha iyi temsil edecek….” Cümle sanki boğazında düğümleniyor. Bir insan olarak öyle bir utanç yaşıyor ki, kelimeler cümleler bunu anlatmaya yetmez. O yüz ifadesinde ki hüzün ve suçluluk duygusu sanki onu yaşlandırıverdi. Benim de gerçekten bu manifesto karşısındaki tavrım, Bekir Develi’den farksız değil.

Gazze tüm defoları ortaya çıkardı. Ümmet olarak sınıfta kaldık. Hatta ortada bir ümmet olmadığı aşikâr oldu. Maskeler düştü. Çünkü biz hep kandırıldık. “Ben Müslümanım” diyen herkesin eninde sonunda cennete gideceği öğretildi bizlere. Allah(c.c) adına vaatler verilerek koyunlaştırıldık. İslam’dan bilerek ya da bilmeyerek uzaklaştırıldık. Allah aşkına; ha bu ifadeyi kurmuşsun ha Şener Şen’in Züğürt Ağa filmindeki gibi cennetten tapu vadetmişsin. Durum aynen böyle değil mi? Züğürt Ağa ismi de oldukça manidar oldu. Çünkü öteki tarafa züğürt gittiğimiz gerçeğin ta kendisi.

Avrupa’da yaşayan yeni Müslüman olmuş insanlar (İslam’ın yeni insan bakiyesi) ya da farklı dinlere inançlara mensup insanların Gazze mücadelesine gıpta ile bakıyoruz. Resmen hepimizin onurunu sırtlanmış durumdalar. İçimizde ümmet kırıntıları yok mu? Elbette var ama onların varlığı bizi

kurtarmaya yetmez ki. Onlar kendi üzerine düşeni yapmaya gayret ediyorlar. Bize farz olanın yük çekeni isteseler de olamazlar.

Biraz ağır olacak ama bizler İslam’dan azat edildik. Helak edilen kavimleri gözden geçirelim. Hangisi bizden daha fazlasını yaptı. İster kızın, ister eleştirin, isterseniz hiç kabul etmeyin, en başta kendim olmak üzere bunu samimi ve kalben söylüyorum; “bizler helak edilmiş bir ümmetiz.” Helak edilmek için; illa bir tufan mı gerekir? İlla pişirilmiş kat kat taşların yağması mı gerekir? Tufan Gazze’ye geldi. Pişirilmiş taşların yerine ateş kusan bombalar, füzeler Gazze’ye yağdı. Ümmet olarak bir imtihana tabi tutulduk, tutulmaya deva ediyoruz. Ancak; heyhat ki, sınıfta kaldık. Çünkü Yüce Yaradan bizim aklımızı, kalbimizi, vicdanımızı helak etmiş farkında değiliz. O bizi uyandırmak için mesaj verdikçe biz sol kulağımız üstüne yatmaya devam ediyoruz. Artık bizden memnun olmadığı o kadar ayan ki, tarihin hiçbir döneminde kendine Müslüman diyen bir tebaaya bizim kadar çok gayrimüslim kisvesi giyindirmemiştir. Hep muzaffer etmiştir. Ta ki Allah’ı unutana kadar. Allah’tan çok kâfirin füzesinden korkuyoruz. Rızkı verenin sahibini unuttuk ve hep batıya el açıcı olduk. Peygamber öğretisi yerine hep batı temelli doktrinleri temel aldık. Boykot kadar basit bir şeyi bile beceremedik. Boykot edenlere yardımcı olması gereken yerel firmalar bile bunu fırsat bilip fiyat arttırdılar. Bunu sayfalarca uzatabiliriz.

Bizim inancımıza göre kıyametin en büyük alametlerinden biri, Güneş’in batıdan doğması değil mi? Şimdi düşünüyorum da batıdan doğan Güneş; yeni Müslüman olmuş, cihadı elimizden alan, elimizden alan demeyeyim çünkü bizde zerresi kalmamış; onun yerine şöyle ifade edeyim; cihadı bizim yerimize yüklenen bu yeni ümmet neden olmasın. Pek ala olabilir. Neden bazı şeyleri hep madde ile düşünme gayretindeyiz.

İslam batıdan bir güneş gibi doğuyor. Doğuyor doğmasına ama hatırlatırım, biz güneşin battığı tarafta kalıyoruz. Karanlık bizim üzerimize çöküyor. Uyanalım artık.

Yazarın Diğer Yazıları