Mustafa Demirbağ

Edep

Mustafa Demirbağ

Kavramların anlamı ne kadar doğru öğrenilirse, toplumdaki davranışsal olarak yapılan doğrular ve yanlışları tahlil etmek bir o kadar anlam kazanır. Bu kavramlardan biri de “edep” kavramdır. Bu kavramı duyan hemen herkesin aklına ilk olarak; kişilerin iffet ve ahlakı ile ilgili düşünceler gelir. Oysaki bu kadar dar bir çerçeveye sıkıştırılamayacak kadar önemli bir kavramdır.

İlkokuldan itibaren öğrendiğimiz çok basit bir etkinlik vardır ve bunun akabinde öğrencilere araştırılması istenilen bir “ödev” verilir. Hep ödev deriz ama aslında bunun daha doğru olanı “görev” olmalıdır. Çünkü ödevin kaygıları daha fazladır. Ama görevi yerine getirmenin manevi tatmini daha çoktur. Gördüğünüz üzere yine farklı kavramlar karşımıza çıktı ama şu anda konumuz ödev ve görev kavramları olmadığı için burayı geçiyorum.

Nedir bu etkinlik ve verilen görev?

Etkinliğimiz; kitaptaki bir metni okuyup anlamını bilmediğimiz kelimeleri ve kavramları bulmaktır. Görevimiz ise; bu kelime ve kavramların sözlükteki anlamlarını bulup, bunları cümle içinde kullanarak örneklendirmek, ayrıca metindeki kelime veya kavramın sözlükteki hangi anlamı ile kullanıldığını tespit etmek. Bazen de cümlenin akışından anlam bulma çalışması yaptırılır. Ne kadar basit bir işlem değil mi? Basit olduğu için kıymeti yeteri kadar anlaşılamayan mükemmel bir görevdir oysa. Belki de eğitim-öğretim hayatımız boyunca sırf bu öğretilse ve bizlerde sadece bunu hakkı ile yerine getirsek toplumdaki birçok sorunu otomatikman çözmüş olacağız.

İşte “edep” kavramı da dar çerçeveye sıkıştırılamayacak kadar derinliği olan bir kavramdır. Birden fazla anlamı ve uygulama yeri oldukça büyük bir çapı vardır. Hayat bitene kadar öğrenme asla bitmez. Öğrenme bitmediğine göre öğrencilik de bitmiyor demektir. Bende her zaman kendimi yeni şeyler öğrenmeye çalışan bir öğrenci olarak gördüğüm için görevimi hakkı ile tamamlayabilmek adına, “edep” kavramının sözlükteki anlamına baktım. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde kavramın anlamı şöyle geçiyor:

1.Toplumda oluşan töreye uygun davranış.

2.Utanma, çekinme, sıkılma duygusu, incelik.


Tabi ki bununla yetinmedim. Acaba başka yerlerde, başka başka şekillerde ifade edilmiş midir diye de baktım. Merak etmeyin bu işi kütüphanelerde yapmadım. Çünkü gerek de yok. Google denilen bir şey var. Tabi ki orada yazan her şeyi de kabul görmüyorum. O yüzden sağlam kaynaklara bakmayı tercih ediyorum. TDK’nın yanında “İslam Ansiklopedisi’ni” de son derece güvenli buluyorum. Bence “İslam Ansiklopedisi” yabana atılamayacak derecede özenle hazırlanmış, kaynakçası açık ve rahatlıkla erişilebilir bir çalışma. Orada muazzam detaylı bir açıklama vardır ancak kısaca şöyle tarif ediliyor: Bir toplumda örf, âdet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terim.

Görüldüğü üzere başlangıç fikrimizden ne kadar farklı bir yöne gittik değil mi?

Şimdi örneklendirme yapalım:

Bizim toplumumuza yerleşmiş, örf, adet ve kural halini almış bir takım dini algılar vardı. Evet, bir vecibe değildi ama dinin doktrinlerine de hiçbir zararı yoktu. Peki, biz bunları ne hale getirdik? Buna hepimizin bileceği bir örnek verelim: Hemen hemen hepimizin evinde, herkesin görebileceği bir noktada, duvara asılı, el emeği göz nuru ile işlenmiş kılıflar içerisinde muhafaza edilen bir “Kur’an-ı Kerim” vardı. Onun duvardaki varlığı insanlar üzerinde psikolojik bir toparlanma sağlardı. Allah kelamına saygı; insanların oturmasına, kalkmasına direk yansırdı. Konuşurken aykırı cümleler

kurmaktan imtina edilirdi. Ele alınırken göbek hizası üstünde tutulurdu. Karşıdan gelenler gördüğü zaman bilirdi ki bu taşınan Kur’an-ı Kerim’dir. İşte asıl “edep” buydu.

Biz ne yaptık?

Bunun İslamiyet’e çok büyük zararı varmış gibi, çok büyük bir hurafeymiş gibi, mukaddes kelamı oradan indirttik. Sözde okunsun, anlaşılsın diye. Orada kalınca okunmaz diye bir şey denmiş gibi. Aşağı indirdik! Aşağı indirdiğimiz yetmiyormuş gibi göbek hizamızdan da aşağı indirdik. Peki, okuduk mu? Okumadık tabi ki! Okumadığımız da yetmezmiş gibi edebimizi de kaybettik. Duvarda durması İslami değildi ya, şimdi çok İslami yaşamaya başladık maşallah.

Geçen gün sosyal medya hesaplarımdan birinde bir paylaşım gördüm. Paylaşılan fotoğrafta dört büyük kitap yer alıyordu. En altta “İncil”, onun üstünde “Kur’an-ı Kerim”, daha sonra “Tevrat”, en üstte ise “Zebur” yer alıyordu. Bu durum hiç hoşuma gitmediği için dayanamayıp mesaj attım. “Neden Kur’an-ı Kerim en üstte değil?” diye sordum. Aldığım cevap kısaca şöyle oldu: Önce şahsıma kısa bir ayar verme çabası ve hakaretten sonra, “şekilciliğe önem vermediğini, önemli olanın içindekiler olduğunu vs. vs. söyledi.” Bende: “Şekilcilik mi? Ben saygı diye biliyordum” dedim. Daha sonra da şekilci olmayan arkadaş beni engelleyip takipten çıkardı. Üzerime vazife miydi? Evet, vazifeydi.

Evet, belki o sıralama çok da önemli değil. Dinen bir sakıncası da yok. Ancak bir Müslümanın saygısını da mı hak etmiyor? Şekilcilik önemli değil, doğrudur. Peki, bu şekilcilik midir? Bana göre asla şekilcilik değildir. Edebin ta kendisi işte budur. “İçindekiler daha da önemlidir.” Bu da doğrudur. Fakat saygı görülmediği bir yerde okunmuş mudur ya da okunuyor mudur? Hiç sanmıyorum. Zaten okunsaydı bu durum cereyan etmezdi.

Bu örneklerden sadece biriydi. Namaz kılanın önünden geçmemek, bir büyük geldiğinde ayağı kalkmak, yemeğe aile büyüğü başlamadan başlamamak gibi birçok güzelliği, maalesef “şekilciliği bırakın, bunların ilmi ve İslami bir değeri yoktur” diye diye yok ettik. Edebi ortadan kaldırdık. Yerine İslami olan ne getirdik. HİÇ BİR ŞEY

Giden de geri gelmiyor artık cemaat. O zaman; buyurun cenaze namazına.

Yazarın Diğer Yazıları