Çoooook uzun zamandan beridir okurum. Tabi ki Zaman zaman hayat koşuşturmacası buna sekte vurabiliyor. Yoğunluğumu kaybettiğim zamanlarda inanın kendimi boşluğa düşen eksik biri gibi hissediyorum. Yeniden konsantre olunca, aradaki mesafeyi kapatmak ve okuma için planladığım yol haritama yetişmek için hız vermem gerekiyor. Ancak yetişmek sandığım kadar kolay olmuyor. Zaten ötelediğimiz birçok şeye, sonradan sahip olmak kolay değildir. Zira zaman yerinde duran bir şey değil.
Kitap alma konusunda çok açgözlüyüm. Programımı yetiştirmekte zorluk çekmemin nedenlerinden biri de budur. Hoşuma giden ya da tavsiye edilen her kitabı almak, okumak istiyorum. Nitekim çoğunu da alıyorum. Peki, hepsini okuyabiliyor muyum? Keşke mümkün olsaydı.
Yetişemememin bir diğer sebebi de okurken not almak. Ajandam ve kalemim çoğu zaman yanı başımda durur. Önemli ve ilginç yerleri not alırım, altını çizerim. Bu da bayağı bir zamanımı alıyor doğrusu. Ama herkese tavsiye ederim. Çünkü zaman zaman okuduklarımız unutulabiliyor. Not aldığımız tek bir cümle bazen okuduğumuz kitabın tamamını hatırlamamıza yardımcı olabiliyor.
Hemen sıkılmayın kıymetli okuyucular. “Adam kendi reklamını yapıyor” da demeyin lütfen. Biraz sabredin. Çünkü inanın bu yazdıklarım reklam değil. Biraz sonra asıl derdime geçeceğim. Ama sizde haklısınız okumak çok büyük bir sabır işidir. Ne diyeyim bilemedim.
Bu arada yazımı okuyan kıymetli arkadaşlarım. Kitaplarım bana özeldir. O yüzden benden ödünç kitap almak isteyenlere söylediğim şeyi tekrarlamak istiyorum. “Ödünç kitap vermiyorum. Çok net.” Ancak seve seve hoşunuza giden kitabı hediye alabilirim. Bunda da gayet samimiyim. Eminim sizler de insaflı davranırsınız. Bir Elazığlı olduğum için öyle ifade edeyim: “Hepsini istemezsiz zaar”. Zira o kadar zengin değilim.
Beğendiğiniz kitabın parasını verip, satın alın, kıymetli okuyucular. Böylelikle çocuklarınıza en kıymetli miraslardan birini bırakmış olursunuz. Ya da siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz öyle yapın.
Buraya kadar okuyanlara teşekkür ederim. Umarım sıkılmamışsınızdır.
Şimdi asıl derdime geleyim: Aslında yetişemediğim şey kitap okuma programım değil. Çünkü hiç kimse her şeyi okuyamaz. Yetişemediğim asıl şey, yukarıda anlattığım üzere, bu kadar çaba sarf etmeme rağmen; kitabı tuğla zanneden, cahillerin bilgisine bir türlü yetişemememdir. Bu kadar çok şeyi nereden öğreniyorlar çok da merak ediyorum. Soruyorum: “Bu bilgiye nereden ulaştınız? Hangi kitap acaba?” Cevap: “Şimdi hatırlayamadım adını ama ……….” Halla hallaaaaa! Kitabın adını hatırlamaz, yazarını bilmez ama içindekileri hıfzetmiş. Vaaay beeee!
Dört halifeyi sayamayıp İslami fetva verirler. Kana kırmızı rengini veren şeyi bilmez ama pandeminin reçetesi ondadır. Tarih okumaz, bilmez ama hain ya da vatanperver kimdir çok emindir. Ben, bunların yanında kim oluyorum ki? Bu seviyeye yetişmem mümkün mü? Bendeki de densizlik işte.
Malumunuz dijital bir dünyada yaşıyoruz ve artık sesli kitaplar da mevcut. O yüzden dinlemeyi de yeni bir okuma çeşidi olarak sayabiliriz. Ancak bu cahil ve süper bilgili arkadaşlar zaten bu yolu da mutlaka biliyorlardır. Hatta ve hatta bunun olacağını daha önceden bilmişlerdir. Sanırım bu alanda yarışabilmem ise hiç olası değil. O yüzden bu kısmı ağzıma bile almıyorum.
Vallahi bazen, “Ne gerek var?” diye soruyorum kendime. Niye okuyorum ki? Ben de pek ala envai çeşit konuda, rahatlıkla biliyormuş gibi saçmalayabilirim. Yok yok kalsın. Benden uzak olsun. Çünkü gerçekten bilen biri ile karşılaşınca ben o kadar pişkin davranamam, yüzüm kızarır, utanırım.
Elbette ki insanların kendilerine ait bir fikri olabilir. Olmalıdır da. Ama onu altını dolduracak donanıma da sahip olma zarureti vardır. İşte işin zor ve meşakkatli kısmı burada başlıyor. Kimsenin donanım, liyakat, yetkinlik diye bir derdi yok ki. Çünkü şu konjonktürde geçer akçe bu değildir.
TÜİK verilerine göre ülkede okumayanların oranı %73 imiş. Demek ki çoğunluk onların arkasında. Bizler azınlık durumdayız. Çoğulculuk kavramını yanlış mı anladık acaba? Belki de %27’lik kesim yanlış anladı. Karar toplumun diyeceğim ama onlar zaten kararını vermiş gibi görünüyor.
Sonuç olarak bu muhteşem donanımlı, bir satır okumadan kitaplar dolusu konuşan arkadaşlara bir türlü yetişemiyorum. Arkadaşlar mı dedim? Şerlerinden Allah’a sığınırım. Benim kesinlikle arkadaşım değiller.