Yine dilime dolaşan birçok cümle ile karşı karşıyayım. Yazsam olmuyor. Yazmasam olmuyor. İçim içimi yiyiyor. Evirip çevirip kimseyi kırmadan nasıl anlatılır ki? Hiçbir çözüm yolu görünmüyor. Çünkü kimsenin doğrusu kimseninki ile aynı değil. Ne demiş İstiklal Şairi:
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Hani doğru tekti. Hep öyle öğretilmedi mi bize. “Öyle ya doğru tektir tabi ki. O da benim doğrumdur.” Evrensel doğru söylemleri, şunlar bunlar hepsi hikâye. Ortada bir doğru var. O da, o anki mevcut duruma karşılık, bizim dediğimiz şey neyse odur. Öncesi sonrasının hiçbir önemi yoktur.
Yaşam süresini, zaman sınırı ile hapsetmeye çalışarak yanlış yapan, ama çok doğru sözlerle bunu ifade eden büyük şairimizin tabiri ile hesap edecek olursam, yolun nerdeyse beşte üçünü bitirdim. Epeyce bir şey görmüş sayılırım. Yazılarımı takip edenler bilirler. Önceki yazılarımdan birinde daha bu konuya değinmiştim. Yaşama alışkanlıkları, değerler, toplumlara göre değişkenlik gösterir. Herhangi bir topluma ait olan doğru bize ait olmayabilir. Kendi ölçeğimizde, bize dair değerlendirmeler yapmak toplumumuza daha uygun olacaktır. Ancak bizim sıkıntımız esasen bu bile değildir. Bizim sıkıntımız şudur: Bizde doğru olan kimse yoktur. Yanlış olan da yoktur. Yine neler saçmalıyorum böyle? Hemen açıklayayım: “Benden değilse zaten doğru değildir. Benden ise yanlış asla değildir. Benim doğrum bana, seninki sana. Ama adaleti benim doğruma göre tesis edeceksiniz. Sizinki yok hükmündedir.”
Abisi olan her çocuğun söylediği bir şey vardır: “ Benim abim seninkini döver.” Bir diğeri de: “Benim babam seninkini döver.” ifadeleridir. Üzerine düşününce; hep birilerini dövme, alt etme anlayışını aşılamışız çocuklarımıza değil mi? O birileri de yine biziz ha! Ne güzel doğrularımız var değil mi?
Kendi kendime soruyorum: “Ben olarak kimin doğrusuna göre hareket etmeliyim. Birilerinin doğrusunun parçası olduğumda hangi yanlışın içinde olacağım? Kendi doğrularıma göre hareket etsem kimler tarafından yanlışla suçlanacağım? Kimin abisi beni dövecek? Beni savunacak bir abim bile yok? Babası olmayan binlerce, milyonlarca yetim ne olacak? O yetimlerin abisi, babası, dayısı, amcası olmadığı için hep yanlış tarafta mı sayılacaklar? Bu nasıl bir dünya? Neredeyim ben ya da nerede olmalıyım? Hemen aklıma Yeşilçam efsanesi olan “Şekerpare” filminden bir replik geldi. “Bekçi başı, bu karakolun nezareti neredeydi?” Velhasıl şaşırdım kaldım, çıkamıyorum işin içinden.
Film repliği deyince Vizontele Tuuba’ da ki bir sahneden de bahsetmemek neredeyse imkânsız. Filmdeki bir sahnede devrimci genç ve arkadaşları, sosyal faşistlerle kavga ettiğinden jandarmalar tarafından tutuklanır ve sevdiği kız ile buluşamaz ya; haberi götüren çocuğun anlatımı çok manidardır. Bir tokat gibi çarpıyor gerçeği yüzümüze.
Diyalog aynen şöyledir:
-Fadile abla, Mahmut abe gelemez. Onları jandarma götürdü.
-Jandarma mı? Ne için götürdü?
-Dün çarşıda kavga çıktı, sosyal faşistlerle.
-Kimlerle?
-Ya Cahit Abe gillerle.
İşte alın bakalım! Güler misiniz, ağlar mısınız? Devrimci dediği; Mahmut Abe, sosyal faşist dediği de Cahit Abe. Yani akrabamız, komşumuz, köylümüz ya da her neyse işte. Kızın ise daha kimin kim olduğundan haberi yok. Sonuç olarak biziz yani biz. Kimin ki doğru acaba? Ya da kimin ki yanlış?
Saldıran da biz, dayak yiyen de biz. Amaaa filmin sonunda şucu bucu demeden hep beraber aynı jandarma aracıyla hapse götürüldüler. Hafızalarımızı yoklayalım, gerçekte de aynen böyle olmamış mıydı? Şimdi onlar kimin doğrusunun yanlışı oldular? Ya da kimin yanlışının doğruluğuna inandırıldılar? Şimdi de sokaklarda farklı versiyonla, bir devam filmi gibi aynı oyun oynanmaya başladı. Yine mi aynı tuzağa düşeceğiz? Hiç mi akıllanmadık? Hayret verici gerçekten.
Yukarıda yetimler dedik ya aklıma elbette Gazze, Arakan ve Doğu Türkistan geldi. Onların da abileri olmadığı için, abileri olanlar tarafından sürekli dövülüyorlar. Dövülmek tabi ki çok basit bir mecaz oldu. O yüzden şöyle düzelteyim; “hunharca katlediliyorlar.” Onların hangi doğrusu bizim doğrumuz olmadı acaba. Ya da bunu hak edecek ne yanlış yaptılar. Kendi içimizdeki kör çatışmadan fırsat bulup onlar adına hiçbir şey yapamıyoruz-yapmıyoruz. Birbirine düşman olmamış iki İslam ülkesi bile yok. Avrupa’daki tepkiler kadar bile sesimiz çıkmıyor. Celtik taraftarı kadar bile olamıyoruz. Çünkü biz maç izlerken bile birbirimize saldırıyoruz. Katil İsrail ürünlerini boykot etmek kadar basit bir işi yapmaktan bile aciziz. Hatta tam tersini yapıyoruz. Vallahi o mazlumlar eğer bizden medet umuyorlarsa onlar adına yazık. Asıl bizim kurtuluşumuz onlardadır.
Sonuç olarak bildiğim bir şey varsa; o da her şey yanlış ve hiç doğru göremiyorum.