26 Ağustos 1071…
Sadece bir tarihin değil, bir milletin kaderinin yeniden yazıldığı gündür. Sultan Alparslan’ın yiğitliği, ordusunun iman dolu yüreğiyle birleşti ve Malazgirt Ovası’nda yükselen tekbirler, Anadolu’nun ebedi yurdumuz olacağının müjdesini verdi. O gün, bizlere yalnızca bir zafer değil, bir kimlik ve bir gelecek armağan edildi.
Malazgirt, bize gösterdi ki sayılar, silahlar ya da imkânlar değil; iman, kararlılık ve vatan sevgisi zaferin en büyük anahtarıdır. O gün atalarımız, bu topraklara “vatan” dedirten ilk adımı attılar. Bizler bugün özgürce nefes alabiliyorsak, onların inançla açtığı kapı sayesindedir.
Anadolu’nun her taşı, her toprağı o günden bugüne nice fedakârlıklarla korunmuş, şehitlerin kanıyla yoğrulmuştur. İşte bu yüzden vatan, yalnızca üzerinde yaşadığımız toprak parçası değil; geçmişin fedakârlığı, bugünün sorumluluğu ve yarının umududur.
Bugün bizlere düşen görev, Malazgirt ruhunu unutmamak; birlik ve beraberlikten ayrılmadan bu topraklara sahip çıkmaktır. Çünkü Malazgirt sadece bir zafer değil, bir uyanış, bir diriliş ve bir millete verilen ebedi bir emanettir.
Gençler, sizlere sesleniyorum ve bu konuda lütfen duyarlı olun; geçmişimize sahip çıkın, tarihinizi koruyun ve en önemlisi de şanla şerefle dolu atalarımızla gurur duyalım. Goy goy muhabbetiniz sadece zamanızdan bir parça almadığı gibi, tarihinizi de unutturarak milli duygularınızı yok etmektedir.
Hülasa, Sultan Alparslan’dan bugüne vatan için can veren tüm kahramanlarımızı anıyor, bu aziz emanete daima sahip çıkacağımıza söz veriyoruz velhasılıkelam….