Dörtnala türkülerimiz vardı bizim
Ormanlardan aşağı aşar giderdik
Sarı gelin dönerken plaklarda
Odam kireç tutsun diye türkü söylerdik
Çeyiz sandığı gibi demet demet
Kırmızı türkülerle dolardı içimiz
Ne tez havalanırdı huma kuşu
Biz de beraber uçar giderdik
Suyu çeşmede unutur
Türkü doldurup dönerdin testiye
Bir sarı sabahlığın vardı ya
Bahçelerden toplamıştık deseni
Kadir Mevla’ya avuç açar
Muhtaç olmazdık namerde
“Ela gözlüm ben bu elden gidersem”
Gözlerim emanet olur verdiğin mendile
Kanadı kırık bir türkümüz vardı hani
Her akşam söylerdik ya üst üste
Şimdi uzun ince bir yoldayız gülüm
Göz kırpıp duruyor ‘sadık yârimiz’
“Havada bulut yok bun ne dumandır”
Geri döner mi acep bizim allı turnalar
Ah gülüm gülüm
Nereye gitti bizim türkülerimiz…..
Türkü; Türk sözcüğünden türetilmiş, (Türk’e ait, Türk’e özgü) Türklere mahsus bir ezgi olduğunu biliyoruz.
Bu şiirdeki hayıflanma; şiirin teması gereğidir, yoksa bu gün de; bangır bangır Türkülerimiz söylenmektedir.
Elazığlı Ozanımız Esat KABAKLI TRT.Müzikte her hafta yayınlanan ‘Sazın Dilinden’ programında tüm yörelerimizden ozanlarımızla Türküler sunulmaktadır. (Son programda bir şiir okudu ki okudu)
İstiklal Marşı’mızdan sonra anonim efkarı diri tutan yegane sanattır Türkülerimiz.
Öyle ki; Loyloyla çul sererken, akşam karanlığına kalırken, sarı sabahlık giyerken, bulutsuz havayı duman sararken: Hakkarili Hasan, Elazığlı İlhami, Trabzonlu Temel, Edirneli Nedim, İzmirli Zeynep,
Antalyalı Ayşe, Konyalı Ömer aynı duyguyu yaşarlar.
Ne diyordu merhum Neşet ERTAŞ, Türkü çığırandan zarar gelmez çöküver dizinin dibine.
UMUMİ EFKARIMIZLA, TUTKAL GİBİ BİZİ BİRİ BİRİMİZE YAPIŞTIRAN, BAĞLAYAN TÜRKÜLERİMİZ.
TÜRKÜLERİMİZLE DEVAM…