İbrahim Kayaoğlu

Kaybettiklerimizin sessiz çığlığı

İbrahim Kayaoğlu

Bir zamanlar mahallelerde hayat, insanın insanla var olduğu bir düzenin içindeydi.
Kapılar kilitlenmezdi, sofralar paylaşılırdı.
Bir evde cenaze varsa, mahallede yas olurdu.
Her evde televizyon yoktu; olan evlerde de televizyon açılmaz, ajanslar bile dinlenmezdi.
Bir evde dert varsa, mahallede dua edilirdi.

Komşu, sadece yan evde oturan kişi değil; iyi günde gülüşen, kötü günde omuz veren bir kardeşti.
İmece usulüyle evler yapılır, tarlalar birlikte sürülürdü.
Tandır başında ekmekler pişirilir, geceden işe koyulunurdu.
Erişte kesilir, bulamaç kaynatılır, orcik ve pestil birlikte yapılırdı.
Biber salçaları makinelerde çekilir, her şey doğal, her şey dayanışma içinde olurdu.
Kimse “benim işim” demezdi; herkesin işi, herkesindi.
O günlerin samimiyeti, insanın içini ısıtan bir merhametle yoğrulmuştu.

Bugün ise binalar yükseldi, kalpler küçüldü.
Komşuluk apartman kapısında bitti.
Cuma namazları, bayramlar, selamlar artık telefon ekranına sığdı.
“Desinler” toplumu olduk…
Yediklerimiz, giydiklerimiz, sürdüklerimiz, taktıklarımız, paylaştıklarımız hep “başkası” için.
Oysa insan, en çok kendisiyle barıştığında huzurludur.
Biz, kendi iç huzurumuzu “başkalarının gözünde iyi görünme” uğruna tükettik.

Bir zamanlar yoksulluk vardı ama gönül zenginliğiyle aşılırdı.
Şimdi bolluk var ama gönüller yoksul.
Eskiden insanlar birbirine emanetti, şimdi herkes kendine yetmeye çalışıyor ama kimseye yetemiyor.
Birlik ruhu kayboldukça, toplum da anlamını yitiriyor.
Çünkü bizi ayakta tutan şey; mallarımız, markalarımız değil; örfümüz, adetimiz ve dayanışmamızdı.

Belki de en acısı şu:
Geleneklerimizi unuttuk ama onların yerini dolduracak hiçbir değer koyamadık.
Sanal dostluklar, yüzeyselleşmiş ilişkiler, gösterişe dayalı bir mutluluk anlayışı…
Hepsi içi boş bir kalabalıktan ibaret.

Yine de bugün hâlâ hatırlayanlar var.
Yaşlı bir teyze komşusuna çorba götürüyorsa, bir genç yaşlısının kapısını çalıp hâl hatır soruyorsa,
işte orada hâlâ umut var demektir.
Çünkü bu toprakların mayası yardımlaşma, vefa ve samimiyet ile yoğrulmuştur.

Belki tekrar o günlere dönemeyiz…
Ama o günlerin ruhunu yaşatabiliriz.
Bir tebessümle, bir selamla, bir iyilikle.
Kaybettiklerimizi bulmanın yolu, yeniden hatırlamaktan geçer.
Yeter ki “desinler” için değil, gönülden yapalım.

Yazarın Diğer Yazıları