İbrahim Kayaoğlu

Ekonomik Sıkışma ve Toplumsal Yorgunluk

İbrahim Kayaoğlu

Türkiye bugün, yalnızca fiyatların değil, insanların ruh hâlinin de baskı altında olduğu bir dönemden geçiyor. Market rafları dolu, alışveriş siteleri rengârenk, vitrinler ışıl ışıl… Pazarlar kalabalık ama cebimizdeki paranın değeri her geçen gün eriyor. Ekonomik sıkışma artık bir istatistik değil; sofraların, hanelerin ve nefesimizin gerçeği.

Daha dün gibi… Geçtiğimiz yıl 5 liraya aldığımız ekmek, bugün 20 lira. Bir zamanlar oto yıkama için 1 TL’lik jeton alırdık; bugün 50 TL. Veliler çocuklarının hem okul harçlıklarını hem günlük ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Memurlar her ay maaşlarının alım gücünün nasıl düştüğünü daha net hissediyor; kiralar, faturalar ve eğitim masrafları derken nefes almak bile maliyetli hâle geliyor. Eskiden elektrik ve su faturası vardı; şimdi fatura çeşitleri bir evin bütçesini yutuyor. İşini kaybeden ya da belirsiz sözleşmelerle çalışanlar ise geceleri, gelecek kaygısını yorgan gibi üzerlerine çekip öyle uyuyor.

Ekonomik kriz yalnızca cebimizi değil, ruhumuzu da sıkıştırıyor. İnsanlar artık sadece hayatta kalmak için çalışıyor. Hayal kurmak, geleceğe dair plan yapmak ya da sosyal bir yaşam sürdürebilmek lüks hâline geldi. Gençler evlenmeyi düşünemiyor. Devlette istihdam sınırlı; bir masada üç kişinin çalışıyor göründüğü, ama işin yine de yürüyemediği bir düzen hâkim. Serbest piyasada ise ayakta kalmak tam bir mücadele: Yüksek kiralar, ağır vergiler, teknik eleman bulma zorluğu, sermaye sıkıntısı… Bir de bunlara iş ahlakını, helalinden kazanma sorumluluğunu ekleyince tablo daha da zorlaşıyor.

Orta yaş kuşağı, geçmişte bir birikim yapabilmişse şanslı; yoksa durum gerçekten içler acısı. Yaşlıların hâli ise ayrı bir yara. Torun sevecek yaşta, PTT meydaninda Banklarda ömür geçiriyorlar. Geçmiş dönem belediyelerinin ücretsiz tuvalet uygulaması olmasa, en temel ihtiyaç bile büyük bir dert olacaktı. Bugün emekli maaşları yalnızca yaşamı sürdürmeye yetiyor; belediye otobüslerinin ücretli hâle gelmesiyle onlar için sığınılacak tek liman, camiler oldu. Yardımlaşma kültürü ise yoklukla birlikte var olma savaşında.

Toplumsal dayanışma da yorgun düşmüş durumda. Bir zamanlar mahallede birbirini tanıyan, hal hatır soran insanlar; bugün ikram edememenin mahcubiyetini sineye çekip sessiz bir kabullenişle yaşıyor. Komşuluk bağları eriyor, küçük dayanışmalar kayboluyor. Devlet destekleri bulunsa da insanların içindeki ağırlık giderek artıyor. Sokakta birbirinin gözlerine bakanlar, yorgunlukla temkinliliğin aynı anda yansıdığı bakışlarla karşılaşıyor. Sanki herkes kendi yüküne odaklanırken, başkasının yükünü göremez hâle gelmiş.

Bu tablodan çıkış yalnızca rakamlarla mümkün değil. Cesur, şeffaf ve uzun vadeli politikalar şart. Tarımda sürdürülebilir üretim, sanayide yerli güç, gençler için gerçek iş olanakları… Somut adımlar olmadan bu ekonomik türbülansın dinmesi imkânsız.

Türkiye’nin insanı her zor dönemde ayağa kalkmayı bilmiştir. Ama bugün umut bile yorgun. Ve yorgun bir toplum, sadece geçinmek için değil; yeniden var olabilmek için nefeslenmeye ihtiyaç duyuyor. Küçük bir tebessüm, bir el uzatma, bir yardım zinciri bile bu yorgunluğu hafifletebilir.

Sonuç olarak Türkiye’nin gündemi yalnızca ekonomik veriler değil; aynı zamanda insanların ruh hâli, toplumsal bağları ve geleceğe dair umutlarıdır. Bugün nefes almak zor olabilir; ancak yarına beraberce atılacak adımlar, bu ülkenin yalnızlığını ve yorgunluğunu hafifletecek tek yoldur.

Yazarın Diğer Yazıları