Bir haberin acı yankısı: gençlerimizi bu tuzaktan korumalıyız
İbrahim Kayaoğlu
Dün bir haber okudum…
Ve içimden bir şey koptu sanki.
Gözlerim bir satırda takılı kaldı, yüreğim başka bir yere gitti.
Gençlerimizi bekleyen büyük bir tehlikeyi görünce
bu yazıyı kaleme alma zorunluluğunu hissettim.
Bir kalem bazen bir feryattır;
bugün benim kalemim de tam olarak budur.
Okuduğum haberde; pasaport, yüksek maaş, ev, hatta Rus eş vaadiyle kandırılan bir gencin, bir anda kendini Ukrayna–Rusya savaşının ortasında bulduğu yazıyordu.
Ve o an düşündüm:
Bu tuzak yarın bizim kapımıza da gelebilir.
Elazığ’ın sokaklarına, Palu’nun, Kovancılar’ın, Bingöl’ün, Maden’in, Diyarbakır’ın gençlerine…
Bizim çocuklarımız;
daha dün toprağın kokusuyla büyüyen,
mahalle maçlarında ter döken,
arkadaşlarıyla kafede çay içip hayaller kuran çocuklarımız…
Bir yabancının sahte sözlerine inanıp,
bir anda bu coğrafyanın dışına savruluyor.
Işıklı Vaatler, Karanlık Gerçekler
Gençlere şunu söylüyorlar:
“Hayatın değişecek…”
“Para sıkıntın bitecek…”
“Ev veriyoruz…”
“Eş ayarlıyoruz…”
Ama kimse şunu söylemiyor:
“Oraya gidersen dönmeyebilirsin.”
Hiç tanimadigin dilini, Dinini,sınırını ve hiçbir şeyini bilmedigin kim için ne uğruna mücadele ettiğinin farkında olmadan bir mechule doğru yola çıktığını bilmeden sadece hayali vaadlerle bir kan gölünün ortasına...
Gidiş Kolay, Dönüş Meçhul...
Bazı gençler ailelerine bir videoyla sesleniyor:
“Buradayım… Rusya sınırındayım… Savaşa gidiyorum…”
Sonra bir sessizlik başlıyor…
Telefonlar açılmıyor, mesajlar gelmiyor.
Bir annenin elinde oğlunun son görüntüsü,
bir babanın cebinde sürekli açıp kapattığı bir fotoğraf…
Evin duvarlarında sessizlik büyüyor.
Kapı çalsa “belki geldi” diye fırlayan anneler,
geceler boyu ışığı kapatmayan babalar…
Bu topraklar çok acı gördü;
ama evlat kaybetmenin acısı hiçbir şeye benzemez.
Ve bu tuzak bugün bizim gençlerimizin kapısında dolaşıyor.
Gençlerimize çağrım...
Güzel kardeşim…
Hayatın yükü ağır olabilir.
“Bu şehir bana dar geliyor” diyebilirsin.
İş bulamayabilir, yarınını kestiremeyebilirsin.
Ama unutma:
Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapıyı mutlaka açar.
Yeter ki kendini keşfet.
Allah, hiç kimseyi yeteneksiz yaratmaz;
Bir kulunada bütün yetenekleri vermez;
her kuluna farklı farklı kabiliyetler verir.
Sen de o yeteneği bulmaya çalış.
Senin hayatının değeri,
bir yabancının sana sunduğu sahte vaatlerden katbekat büyüktür.
Hiçbir ülke sana iyilik yapmak istemez.
Bu cazip tekliflerin tek amacı:
Senin bedenini bir savaşın malzemesi yapmak.
Onlar için sen sadece bir sayısın.
Ne adın önemli, ne gülüşün, ne hayallerin…
Aileni, gençliğini, geleceğini umursamıyorlar.
Ama biz umursuyoruz.
Bu şehir umursuyor.
Bu topraklar umursuyor.
Ailelere de Birkaç Kelam:
Çocuklarımız “iyiyim” diyebilir,
ama içten içe kırılıyor olabilirler.
Dışarıda gülümseyip evde sessizleşebilirler.
Bir anda “iş buldum, gidiyorum” diye çıkabilirler.
Onları dinleyelim.
Onlara yalnız olmadıklarını hissettirelim.
Çünkü bir çocuğun çaresizliği
çoğu zaman sessiz bir çığlıktır.
Duymazsak çok şey kaybedebiliriz.
Son Söz: Bu Yazı Bir Feryat, Bir Uyarı, Bir Duadır
Dün okuduğum o haber içime bir ateş gibi düştü.
Belki de kendi evladımı düşündüm,
kendi kardeşimi…
Belki de tanıdığım o pırıl pırıl gençleri…
Ve dedim ki:
Eğer bugün yazmazsam,
yarın bir gencin adını “kayıp” listesinde görmek zorunda kalabiliriz.”
Bu yazı bir eleştiri değil,
bir siyaset değil,
bir suçlama değil…
Bu yazı bir çığlık:
Gençlerimize sahip çıkalım.
Bir feryat:
Onları bu tuzaklara kurban etmeyelim.
Ve bir duadır:
Hiçbir evde acı haber olmasın.
Hiçbir anne gözyaşıyla sabahı karşılamasın.
Hiçbir genç, başka topraklarda yok yere can vermesin.
Allah gençlerimizi korusun,
onlara doğru yolu, doğru kapıları nasip etsin.
Ve hiçbir ocağa ateş düşürmesin.