Ana Gibi Yâr, Baba Gibi Dağ Olmaz
İbrahim Kayaoğlu
“Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz” demiş atalarımız.
Bir söz, bir medeniyet özeti adeta.
Geçtiğimiz günlerde duyduğum bir Haber beni derinden sarstı.
Arabistan’da iki kardeş, anneleri yüzünden mahkemelik olmuştu. İlk duyduğumda şaşırdım. “İnsan annesi için nasıl kavga eder?” diye düşündüm. Meğer mesele bambaşkaymış.
İki kardeş de,yaslı bakıma muhtaç
“Anneme ben daha iyi bakabilirim” diye anlaşamayınca konu kadıya intikal etmiş.
Kadı, yaşlı anneye sormuş:
“Evladın, hangisinde kalmak istersin?”
Anne gözleri dolarak cevap vermiş:
“İkisi de benim ciğer parem. Nasıl tercih yapabilirim ki?
Biri sağ gözüm, diğeri sol gözüm…”
Bu söz üzerine kadı, kısa bir tefekkürden sonra hükmünü vermiş:
“Genç olan, kuvvetli olan annesine baksın.”
Diğer kardeş gözyaşlarına boğulmuş…Derinden bir off çekmiş...
Ben bu sevaptan nasıl mahrum kalırım...
Takdiri okuyuculara bırakıyorum.
Ama buradan sonra kendimize bakmak zorundayız.
Biz nasıl bir toplum olduk ki, bugün anne-babayı “yük” olarak gören, çözümü düşkünler yurdunda arayan bir anlayışı normalleştirdik?
Oysa Kur’an, meseleyi tartışmaya kapalı bir netlikle ortaya koyar:
“Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı kesin olarak emretti.”
(İsrâ, 23)
Dikkat edin; Allah’a kulluk emrinin hemen arkasından gelir anne-babaya iyilik…
Aynı ayetin devamında ise adeta kalplere mühür vurulur:
“Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme.”
Bugün “öf” demiyoruz belki, ama
gözümüzü kaçırıyoruz,
telefonu açmıyoruz,
ziyareti erteliyoruz,
sorumluluğu başkasına havale ediyoruz.
Bu da modern çağın “öf”üdür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise meseleyi daha da somutlaştırır:
“Cennet annelerin ayakları altındadır.”
(Nesâî)
Ve bir başka hadisinde üç kez vurgular:
“Kime iyilik edeyim?”
“Annene.”
“Sonra?”
“Annene.”
“Sonra?”
“Annene…”
(Buhârî, Müslim)
Baba da unutulmaz elbette. Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki:
“Baba, cennetin orta kapısıdır. İstersen o kapıyı koru, istersen kaybet.”
(Tirmizî)
Bugün anne-babalarımızı “hayattayken” kaybediyoruz.
Yanımızdayken yok sayarak…
Sesleri varken duymayarak…
Dizleri tutmazken sabır göstermeyerek…
Sonra bir gün mezar başında pişmanlık konuşmaları yapıyoruz.
Ama vicdan, “geç kaldın” dedi mi, geri dönüş olmuyor.
Şu soruyu kendimize dürüstçe sormalıyız:
“Ben yaşlandığımda evladımdan ne bekliyorsam, bugün anne-babama onu yapıyor muyum?”
Eğer cevabımız içimizi acıtıyorsa, hâlâ vaktimiz var.
Anne-baba hayattayken yapılan iyilik, hem dünyada huzur, hem ahirette kurtuluştur.
Unutmayalım:
Ana duası alanın sırtı yere gelmez,
baba rızasını kaybedenin yolu aydınlık olmaz.
Geç olmadan…
Onlar dünyadayken.