Hanifi Yavaş

Türkiye Yüzyılı ve Terörsüz Türkiye hedefinde 'Türk' ve 'Türkiyeli' Kavramı

Hanifi Yavaş

Türkiye Yüzyılı ve Terörsüz Türkiye hedefinde "Türk" ve "Türkiyeli" Kavramı


Osmanlı imparatorluğunda altı yüz yıllık tarih boyunca, geniş toprakları üzerinde yirmi farklı etnik grup ve 
dört ayrı din mensuplarının oluşturduğu bir toplumdan oluşuyordu.

Osmanlı toplumu, dini inançlar esas alınarak Müslümanlar ve gayrimüslimler şeklinde iki ana gruba ayrılır. 
Müslüman olan farklı ırklardan oluşan toplum, ümmeti Muhammed olarak kabul edilerek etnik ayrımcılığa tabi tutulmazdı.

1847'den 1868'e kadar yani yaklaşık 21 yıl süren bir dönemde Osmanlı da Kürdistan denilen bir eyaletde bulunmaktaydı.
Bu uygulama ırkçı bir yaklaşım olmayıp o bölgede Kürtlerin yoğun olması nedeni ile idari yapılanmada verilen bir isimdir.

Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra yeni oluşan Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri "ulus devlet" anlayışı üzerine kurulması tercih edilmiştir.

Bu anlayış ile toplumun etnik yapısı dikkate alınmayarak Türk olmayan diğer etnik yapılar için inkar politikası izlenmiştir.

Başbakan İsmet İnönü de 1926 yılı Kasım ayında Türk Ocakları Kurultayı'ndaki konuşmasında,
"Vazifemiz, Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anasırı (etnik unsurları) kesip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üzerinde aradığımız, Türk olmalarıdır."

1930 yılında dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, ünlü Ödemiş nutkunda İsmet İnönü'nün sözlerinin benzeri korkunç ifadeler kullanmıştır.

"Benim fikrim, kanaatım şudur ki, dost da, düşman da, dağ da bilsin ki bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır." (Milliyet, 19 Eylül 1930)

Yeni Cumhuriyet kurtulurken bu ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncu bakış açısı anayasa yazılımında belirleyici olmuştur.

Bugün tekrar tartışılan "Türk" yada "Türkiyeli" kavramları cumhuriyet kurulurken de gündeme gelerek tartışmalara neden olmuştur.

Kısa bir tarih yolculuğu yaparak bu konunun geçmişten bugüne nasıl geldiğini anlamaya çalışalım.

1921 anayasasının 2. Maddesinde "Türkiye Devletinin dini, Dini İslamdır. Resmi lisanı Türkçedir." İfadeleri yer alarak vatandaşlık kavramı ile ilgili herhangi bir madde yer almamıştır.

1924  anayasası hazırlanırken, Rum ve Ermeni gibi gayrimüslim azınlıkların Türk olamayacağı öne sürülerek, Konya mebusu Naim Hazım'ın "Türk" yerine "Türkiyeli" tanımının kullanılması için verilen önerge reddedilerek Hamdullah Suphi’nin “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk ıtlak olunur.” önergesi kabul edilmiştir.

Bu tartışmalardan sonra ilk kez 1924 anasayasında "Türk" tanımı kullanılarak, 88. maddesinde, "Türkiye'de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk' denir" maddesi yer aldı.

27 Mayıs darbesinden sonra hazırlanan 1961 Anayasasının 54. Maddesinde de  "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." İfadesi yer aldı.
Bugün uygulamada olan 1982 Anayasası 'dada vatandaşlığın tanımı 66. maddede "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" ifadesi yer almıştır.

Üzülerek belirtmek gerekir ki bu tartışmalar ile 1920'lerin Türkiye'sinin gündemine tekrar geri dönüyoruz.

2000'li yıllarda AB girmek için uyum yasaları kapsamında gündeme gelerek tartışılan "Türkiyeli" kavramı, terör örgütü PKK'nın kendisini fesh etmesiyle birlikte tekrar gündeme gelmiştir.

"Türkiyelilik" kavramını savunanlar, farklı dini ve etnik grupların tek bir üst kimlik altında birleştirilmesinin toplumsal barışa ile birlik ve beraberliği sağlayacağını düşünerek bu kavramı savunmaktadırlar.

"Türkiyeli" terimine karşı çıkanlar kimi milliyetçi ve Türkçü kesim ise  bu kavramın kullanılmasının, ülkenin üniter yapısını bozacağını ve etnik yapılara zemin hazırlayacağını iddia etmektedir.

Benim kişisel olarak görüşüm şudur.

Her ne kadar Cumhuriyet kurulurken yukarıda tarihi olarak izah ettiğim gibi, ulus devlet temelinde ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncu bir anlayış ile anayasada yer alan "Türk" kavramı ırkçı bir söylemi ifade etsede, bugün sosyolojik ve vatandaşlık temelinde kabul edilmesi gereken bir tanımdır.

Cumhuriyet tarihi sürecinde etnik unsurlara inkarcı bir yaklaşım uygulamaları var olsa da özellikle Turgut Özal ile birlikte başlayan, Ak Parti ve Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan döneminde yapılan açıklamalar ve uygulamalar ile geçmiş dönemin yanlış politikaları son bulmuştur.

Bu yeni dönem ile birlikte anayasadaki vatandaşlık tanımını belirleyen "Türk" tanımı da ırkçı ve ötekileştirici bir kavramdan öte vatandaşlık tanımı da olması gereken anlamına kavuşmuştur.

Sonuç olarak, "Türk" yada "Türkiyeli" kavramları beni rahatsız etmemektedir.

Ülkemizde toplumsal barışı bozmak isteyen Emperyalist devletlerin içimizdeki taşeronlarının tekrar bu hususuları kaşımalarına engel olmak, bu konuda ötekileştirildiklerini düşünen etnik kesimlerin hassasiyetlerini karşılamak, toplumsal birlik ve beraberliğe daha fazla yarar sağlayacağını düşünerek içerisinde "Türk" ibaresini taşıyan "Türkiyeli" kavramının anayasa değişikliğinde yer alması beni rahatsız etmiyor.

"Türkiye Yüzyılı" ve "Terörsüz Türkiye" hedefine emin adımlar ile giderken kavgalara ve ayrışmalara sürüklenmeden konunun tartışılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları