Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş aşamasında devlete hakim olan aydınların en temel özelliği halka ve toplumsal değerlere yabancılaşmasıdır.
Bu kesim, Cumhuriyetçilik, halkçılık, demokrasi ve özgürlük nutukları atarken samimi değillerdir. Bu aydın tiplemeleri haktan oy isterken her türlü fakirlik ve yoksulluk edebiyatı yapmakla birlikte, yaşadıkları lüks hayatın arka taraflarında her fırsatta bu halkı aşağılamaktadırlar.
Siyasi tarihlerini sekülerizm anlayışından yana kullanan bu kesim genellikle Cumhuriyet Halk Partisi etrafında toplanmışlardır.
Demokrasi, eşitlik ve özgürlük kavramlarını dillerinden düşürmeyen bu insanlar kendilerinden olmayanlara hiçbir zaman hayat hakkı tanımamışlardır.
Bu davranışları siyasette, edebiyatta ve kültürel hayatta hep böyle olmuştur.
Bu kesim, ülkenin sahibinin kendileri olduğuna inanan, topluma yabancı seçkinci, üstenci ve militarist bir anlayışın ürünüdür. Siyasette, sisteme muhalif gördükleri partileri kapatmaları bunun en bariz örneğidir.
Yakın zamanda, gençlik yıllarından beri hayatlarını CHP'ye adayan, gazeteci Barış Yarkadaş, siyasetçi Gürsel Tekin ve sinema sanatçı Berhan Şimşek'i bazı kinularda farklı düşündükleri için sorgusuz sualsiz partiden ihraç eden anlayış budur.
Sanat ve edebiyat alanında bu kesimlerin tekelkeşmeside, kendilerinden başkalarına hayat hakkı hakkı tanımadıklarındandır.
Bu yobaz zihniyet kendi siyasi iktidarlarına karşı olan veya kendi içinden bile olsa eleştiren normal sıradan bir insanı bırakın, hiçbir entellektüele dahi hayat hakkı tanımamışlardır.
Bugün her fırsatta baş tacı ettikleri Sabahattin Ali'yi hunharca öldüren bunlardır.
Yine her zaman övgüyle bahsettikleri ve şiirlerini kullandıkları Nazım Hikmet'i bu ülkede barandırmayan ve ülkeden kaçmasını sağlayan yine aynı zihniyettir.
Muhafazakar kesimden olan Necip Fazıl Kısakürek'i yıllarca hapishanelerde süründüren, çıkarmış olduğu gazete ve dergileri kapatan yine bu zihniyettir.
Aşık Veysel güzellemesi yaptıkları halde giyim ve kuşamını hor gördükleri için Ankara'ya sokmayanlar ve sazını parçalayanları eleştiremeyenler, edebiyat ve halk musikisi adına utanmadan ahkam kesebilmektedir.
Yine yıllar boyunca Türk müziğini yasaklayan anlayışlara karşı alkış tutanlar, utanma duygusunu kaybettikleri için asla özeleştiri yapmazlar.
Seküler kesimden olmakla birlikte milli konularda hassasiyet gösteren Tamer Karadağlı'nın Ak Parti tarafından, devlet tiyatroları genel müdürü olmasını bile kabullenmeyerek eleştirmektedirler.
Aynı kesim yıllarca reyting rekorları kıran ve yayın saatinde sokaklarda hayatın durmasını sağlayan, Kurtlar Vadisisi dizisini hiçbir dalda ödüle layık görmemişlerdir.
Yakın zamanda bir ödül töreninde yine seküler bir kadın, ödülünü aldığı sırada Tamer Karadağlı'ya teşekkür etmesi üzerine bu kitlenin sözde sanatçıları tarafından yuhalanmıştır.
Bu kesim yıllarca sermeye gücünü de tekellerinde bulundurmuşlardır. Türkiye'nin ekonomik kaynaklarını kendi aralarında bölüşerek zenginliklerini arttırmışlardır. Bu alanda kendilerinden başka kimsenin büyümesine izin vermemişlerdir. Yıllarca pastayı kendi aralarında bölüşerek yemeye devam etmişlerdir.
Bu kesim, kadınlara seçme ve seçilme hakkını biz verdik yalanını da her zaman söylemektedirler.
Yakın siyasi tarihe kadar kendilerinin belirlediği düşünce ve yaşama kalıpları içinde olmayan kadınlara okuma, çalışma seçilme hakkı tanımamışlardır.
Kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan milliyetçi ve muhafazakar kadınların ne eğitim alanında ne de kamu ve siyaset alanında faaliyet göstermelerine izin vermemişlerdir.
1950'li yıllarda toplum, kendine yabancı olan bu batıcı anlayışın baskıcı ve ötekileştirilen anlayışına karşı baş kaldırmıştır.
1970'li yıllardan itibaren özellikle Erbakan'ın siyasi hayata çıkışı ile birlikte milli görüş hareketi, sisteme alternatif olarak ortaya çıkmış ve toplumsal bir taban oluşturmuştur. Yıllarca ezilen ve ötekileştirilen halk kitlesi kurumsal bir yapı içerisinde kendisine yer bulmuştur.
2002 yılından itibaren AK Parti hareketi ile birlikte daha önce Erbakan döneminde oluşturulan uyanış hareketi iktidara gelmiştir.
Sistem tarafından ezilen ve ötekileştirilen halkın çeşitli kesimleri ile barışılmış ekonomik, siyasi ve kamusal hayata kendilerini yer bulmaya başlamışlardır.
Kendilerinin kurulu sömürge düzenlerine karşı yeni oluşan ve halk tabanından gelen bu insanları kabullenmeyen sözde batıcı cumhuriyet aydınları, kaybettikleri sosyal, siyasal ve ekonomik statülerini koruyabilmek adına yine saldırılarına devam etmektedirler.
Artık Türkiye eski Türkiye değildir. Bunların en büyük sorunu bunu görememeleridir. Toplumun seküler kesimi ile dindar kesiminin birbiriyle sorunları yoktur ama bu kesim toplumu kutuplaştırıp kavga ettirerek kaybettikleri düzenlerini yeniden ele geçirmeye çalışmaktadırlar.
İşin bir diğer tarafı kendilerini genellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nde temsil eden seçmen kitleleride ilginç bir düşünce ve tercih yapısına sahipler.
Kendilerinden olmayan hiçbir kimsenin sözlerine itibar etmedikleri gibi kendilerinden olan insanların sözlerini hiç sorgulamadan ve araştırmadan mutlak gerçekmiş gibi kabul etmektedirler.
Yine bu insanlar siyasal tercihlerini yaparken öteki olarak gördükleri siyasi kişiliklere olan nefretleri dolayısıyla kavanoz kapağına ve tuvalet terliğine dahi oy verecek kadar zavallı bir duruma düşmüşlerdir.
Araştırmayan ve sorgulamayan bu kesim, Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınması adına yapılan, herkesin gözle gördüğü, dünyanın takdir ettiği eserleri bile inkar edebilecek kadar akıl tutulması yaşamaktadırlar.
Bu insanlara yıllarca TOGG fabrikasının, Bursa ilinin Gemlik ilçesinde olduğuna inandıramadık.
Bu insanlara savunma sanayide yapıdan başarılarda gelinen durumu anlatamadık.
Bu insanlara milli petrol ve madencilik anlayışı doğrultusunda Gabarda ve Karadeniz'de petrol ve doğalgaz bulunduğunu ve oralarda devasa tesisler yapıldığını bir türlü gösteremedik.
Bu seçmen kitlesi Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve hırsızlık davası ile yargılananların arkasından gitmekte ve bunları savunmak adına 102 yıllık partilerini feda edecek kadar akıl tutulması ile korkunç şekilde savrulmaktadırlar.
Bu kitle, sözde milliyetçiliği ilke olarak kabul etmelerine rağmen hiçbir milli meselede Türkiye'nin yanında olmayacak kadar gayrı milli davranışları desteklemekte sakınca görmemektedirler.
80 yıldır tüm alanlarda başka ülkelerle kıyaslandığında hiçbir şey yapamamış olan bu anlayış bugün Türkiye'nin geldiği gelişmişliği ve kalkınmışlığı görmekte zorlamaktadırlar.
Tek yaptıkları ve en başarılı oldukları şey inkar, iftara, yalan ve algıyı topluma pompalamaktır.
İşte Türkiye'nin en büyük sorunu yıllarca yapılan toplum mühendisliği ile birlikte özünü kaybeden sözde aydın düşünceli karanlık zihniyettir.