Boşanma kararı, bir çiftin hayatındaki en zor dönemeçlerden biridir. Bu karar sadece iki kişi
arasındaki bağı değil, aynı zamanda yaşam düzenlerini, gelir paylaşımını ve çoğu zaman
çocukların geleceğini de derinden etkiler. Hele ki boşanma davası sürerken, taraflardan biri
evden ayrılmış, çalışamıyor ya da çocuklarla yalnız kalmışsa, ekonomik çöküntü kaçınılmaz
hale gelir.
İşte bu noktada, Türk Medeni Kanunu'nun sosyal adalet ilkesi çerçevesinde düzenlediği
önemli bir güvence devreye girer: tedbir nafakası. Peki nedir bu nafaka? Kim alabilir? Ne
kadar sürer? Ve toplumda bu hak neden yeterince bilinmemektedir?
Tedbir nafakası, boşanma veya ayrılık davası sırasında, tarafların ve çocukların geçici
olarak korunması amacıyla mahkemece hükmedilen maddi destektir. Türk Medeni
Kanunu’nun 169. maddesi açıkça şöyle der:
"Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince eşlerin barınmasına,
geçimine, malların yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin gerekli önlemleri
re’sen alır."
Bu hükümdeki “geçim” ifadesi, tedbir nafakasının özüdür. Nafaka, esasen dava süresi
boyunca mağdur olacak tarafın hayatını sürdürebilmesine olanak tanır. Özellikle ev hanımı
olan, çalışamayan ya da şiddet nedeniyle sığınma evine yerleşen kadınlar için bu nafaka, çoğu
zaman hayatta kalmanın tek aracıdır.
Tedbir nafakası, yaygın kanının aksine sadece kadınlara özgü değildir. Ekonomik açıdan zayıf
olan her iki eş de bu nafakayı talep edebilir. Ancak Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliği
nedeniyle çoğunlukla kadınların mağdur duruma düşmesi, nafakanın fiilen kadınlara verildiği
algısını oluşturmuştur.
Ayrıca, nafaka yalnızca eş için değil, çocuklar için de düzenlenebilir. Bu noktada çocuğa
ödenecek tedbir nafakası, “çocuk için iştirak nafakası”nın geçici versiyonu olarak
değerlendirilir. Boşanma gerçekleşene kadar, çocuğun bakım ve ihtiyaçları bu yolla güvence
altına alınır.
Tedbir nafakası, genellikle boşanma davasıyla birlikte talep edilir. Ancak dava açıldıktan
sonra da ayrıca bir dilekçeyle istenebilir. Örneğin; eşin evden ayrılması, şiddet nedeniyle
kadının sığınma evine gitmesi gibi durumlarda acil olarak mahkemeye başvurarak tedbir
nafakası talep edilebilir.
Uygulamada hâkim, tarafların maddi durumlarını gösteren belgeleri (maaş bordrosu, kira
sözleşmesi, banka kayıtları, SGK dökümleri) dikkate alarak nafaka miktarına hükmeder.
Ancak kimi zaman eşler bu belgeleri gizlediği için, hâkimin takdiri büyük önem kazanır. Bu
nedenle dilekçelerde açık ve ayrıntılı beyanlar verilmesi gerekir.
Tedbir nafakası, belirli bir tarifeye bağlı değildir. Mahkeme, tarafların yaşam standartlarını,
gelir-gider durumunu, varsa çocukların yaşı ve ihtiyaçlarını değerlendirerek adil bir miktar
takdir eder. Örneğin;
Asgari ücretle çalışan bir baba, çocuğu için 3.000 TL tedbir nafakası ödeyebilirken;
Yüksek gelirli bir iş insanı, eş ve iki çocuk için 30.000 TL’yi aşkın tedbir nafakası
ödeyebilir.
Ancak burada önemli olan yalnızca miktar değil, bu nafakanın geciktirilmeden ve düzenli
olarak ödenmesidir. Çünkü boşanma süreci zaten travmatik bir dönemdir; bir de ekonomik
sıkıntılarla boğuşmak, süreci içinden çıkılmaz hale getirir.
Tedbir nafakasının süresi, boşanma davasının sonuçlanmasına kadar devam eder. Boşanma
kararı verildiğinde mahkeme, eş için yoksulluk nafakasına, çocuk içinse iştirak nafakasına
hükmedebilir. Ancak tedbir nafakası, boşanma kesinleşmeden önce verilen geçici bir
güvencedir.
Ne yazık ki bazı durumlarda davalar yıllarca sürebilmekte; bu durumda tedbir nafakası da
uzunca bir süre devam eder. Nafaka ödemeyen taraf için ise icra takibi başlatmak
mümkündür.
Kamuoyunda sıkça duyulan “Kadınlar boşanma davası açıp sırf nafaka almak için ayrılıyor”
ya da “Erkekler yıllarca çalışıp karşılıksız nafaka ödüyor” gibi söylemler, ne yazık ki hem
hukuki gerçekliği hem de toplumsal sorumluluğu çarpıtmaktadır.
Tedbir nafakası, boşanma sürecinde eşit koşullarda mücadele edemeyen bireylerin haklarını
savunmak için vardır. Bu hakkı kötüye kullananlar olabilir, ancak istisnalar üzerinden koca
bir sosyal güvencenin meşruiyeti sorgulanamaz.
Ayrıca unutulmamalıdır ki tedbir nafakası hiçbir zaman zenginleşme aracı değildir. Hâkimler,
yalnızca asgari geçim düzeyini sağlayacak miktarlara hükmeder.