“Hakikatin araştırılmasında adaletin terazisi, uzman görüşüyle denge kazanır.”
Yargılamada maddi gerçeğe ulaşmak ve adil bir karar tesis etmek amacıyla, hukuki bilgi dışında özel veya teknik bir bilginin gerekli olduğu hallerde başvurulan bilirkişi müessesesi, hem hukuk hem de ceza yargılamasında son derece hayati bir rol üstlenmektedir. Bilirkişi raporu, dosyada yer alan delillerin yorumlanmasında hâkime ışık tutar, ancak hâkimin takdir yetkisini kısıtlamaz. Bu yazımızda, bilirkişi raporunun yargılamadaki işlevini, bağlayıcılığını ve hukuki sonuçlarını avukat perspektifiyle irdeleyeceğiz.
Bilirkişilik Nedir? Ne Zaman Başvurulur?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.266 ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.63 uyarınca, hâkimin veya mahkemenin çözümleyemeyeceği özel teknik bilgi gerektiren konularda bilirkişiye başvurulabilir. Örneğin; bir trafik kazasının kusur dağılımı, iş kazasında işverenin sorumluluğu, yazı veya imza incelemesi gibi durumlarda bilirkişinin değerlendirmesi kaçınılmaz hale gelir.
Bilirkişi, hâkim veya savcının emriyle dosya kapsamındaki verileri teknik bilgi çerçevesinde değerlendirerek rapor düzenler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel unsur, bilirkişinin hüküm vermemesi; yalnızca teknik bulgularını sunmasıdır.
Hukuk Yargılamasında Bilirkişi Raporunun Etkisi
Hukuk davalarında bilirkişi raporu çoğu zaman kararın temel dayanağını oluşturur. Özellikle tazminat, muhasebe, işçilik alacakları, imar ve kamulaştırma gibi dosyalarda bilirkişi görüşü olmadan hüküm kurulması neredeyse mümkün değildir.
Ancak burada altı çizilmesi gereken husus, bilirkişi raporunun hakimi bağlamadığıdır. HMK m.282 gereğince, hâkim, bilirkişi raporunu serbestçe takdir eder. Rapora katılmadığı takdirde gerekçesini kararında açıkça göstermek zorundadır.
Bu noktada Yargıtay içtihatları, bilirkişi raporlarının "tek başına hüküm kurmaya yeterli olmadığını", hâkimin maddi olguları da göz önünde bulundurarak serbest değerlendirme yapması gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak uygulamada, birçok karar bilirkişi raporuna yaslanarak verildiğinden, raporun içerik kalitesi ve objektifliği kritik önem arz eder.
Ceza Yargılamasında Bilirkişi Raporunun Rolü
Ceza muhakemesinde bilirkişilik, daha çok delilin değerlendirilmesi, failin kimliği, suçun vasıfları veya failin cezai ehliyetinin tespiti gibi durumlarda devreye girer. Örneğin, sahte evrak düzenleme suçunda imza veya belge incelemesi, bilişim suçlarında IP tespiti veya adli tıp raporları bilirkişi marifetiyle hazırlanır.
CMK m.217 gereğince, ceza hâkimi vicdani kanaatine göre karar verir. Bilirkişi raporu da bu kanaatin oluşmasında bir unsur teşkil eder. Ancak rapor, hükmün esaslı delili niteliğindeyse ve çelişkili yahut yetersizse, savunma makamı tarafından mutlaka itiraz edilmeli ve ek rapor ya da yeni bilirkişi talep edilmelidir.
Bilirkişi Raporuna İtiraz ve Yeni Rapor Talebi
Taraflar, düzenlenen rapora karşı HMK m.281 ve CMK m.67 çerçevesinde süre içinde itiraz edebilir. Bu itiraz üzerine mahkeme ek rapor alınmasına veya yeni bir bilirkişi tayinine karar verebilir.
Uygulamada sık karşılaşılan sorunlardan biri, yüzeysel ve taraflı raporlar nedeniyle maddi gerçeğe ulaşılamamasıdır. Bu durumda avukatın, raporun dayanaklarını teknik olarak çürütmesi, eksik hususlara dikkat çekmesi ve bilirkişinin uzmanlık alanını sorgulaması hayati önem taşır. Nitekim bilirkişinin objektiflikten sapması, yargılamanın yönünü doğrudan etkileyebilir.
Bilirkişi Raporunun Aykırılığı ve Sorumluluk
Bilirkişi raporunun açıkça hukuk kurallarına veya somut delillere aykırı olması hâlinde mahkemenin bu rapora dayanarak hüküm kurması, hak ihlallerine yol açabilir. Bu gibi durumlarda gerek ilk derece mahkemesinde gerekse istinaf ve temyiz mercilerinde bu aykırılık ileri sürülmelidir.
Ayrıca, kasten yanlış rapor düzenleyen bilirkişiler hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun 276. maddesi uyarınca "bilirkişilikte yalan beyan" suçundan kamu davası açılabilecektir. Bu hüküm, bilirkişilik sorumluluğunu artıran ve keyfi raporların önüne geçmeyi hedefleyen önemli bir düzenlemedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Bilirkişi raporları, yargılama sürecinde teknik adaletin tesis edilmesinde önemli bir araçtır. Ancak bu araç, yargıcın takdirini devre dışı bırakan bir mekanizma değil, sadece karar verme sürecini destekleyen bir danışmanlık işlevi görür. Raporun doğruluğu, uzmanlığı, gerekçeliliği ve tarafsızlığı; adil yargılama ilkesinin doğrudan yansımasıdır.
Bu bağlamda, raporun içeriğine dair eleştiri hakkını etkin biçimde kullanmak, teknik hataları ortaya koymak ve gerektiğinde yeni bilirkişi tayinini talep etmek, avukatın savunma stratejisinde vazgeçilmez birer hamledir. Zira, adaletin tecellisi sadece kanunun lafzına değil, uygulayıcıların doğru bilgilendirilmesine de bağlıdır.