H. Burak Boyraz

Çocuk adaletinde yeni düzenleme: Ceza indirimi ve yaş aralığı tartışmaları

H. Burak Boyraz

Türkiye’de gündeme gelen 11. Yargı Paketi ile birlikte, kamuoyunun dikkatini çeken başlıklardan biri de “suça sürüklenen çocuklara” yönelik düzenlemeler oldu. Henüz tasarı halinde bulunan çalışmalarda, çocukların işledikleri fiiller karşısında uygulanacak cezaların yeniden değerlendirilmesi, yaş aralıklarının güncellenmesi ve ceza indirimi imkanlarının genişletilmesi gündemde. Bu mesele, yalnızca ceza hukuku açısından değil; aynı zamanda çocuk hakları, toplumsal barış ve adalet anlayışı açısından da önem arz etmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesi, çocukların cezai sorumluluklarını düzenlemektedir. Mevcut düzenlemede; 12 yaşını doldurmamış çocukların cezai sorumluluğu bulunmazken, 12-15 yaş aralığında “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama” ve “davranışlarını yönlendirme yeteneği” olup olmadığı araştırılmaktadır. 15-18 yaş aralığındaki çocuklar ise, yetişkinlerden daha düşük cezalarla sorumlu tutulmaktadır. Yeni pakette, özellikle 15-18 yaş grubundaki çocukların işledikleri suçlarda daha fazla indirim yapılması, bazı suç tiplerinde ceza yerine alternatif tedbirlerin uygulanması yönünde düzenlemeler beklenmektedir.

Bu noktada, uluslararası hukukun çocuk adaletine bakışı da dikkate alınmalıdır. Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocukların yüksek yararını gözetmeyi temel ilke olarak ortaya koyar. Ayrıca BM Çocuk Hakları Komitesi’nin Genel Yorumları’nda, çocukların cezai süreçlerde “rehabilitasyon ve topluma kazandırma” amaçlı muamele görmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (örneğin Blokhin v. Rusya kararı) çocuk yargılamalarında orantılılık, pedagojik yaklaşım ve özgürlüğünden yoksun bırakmanın son çare olması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Ancak tartışmalar yalnızca uluslararası belgelerle sınırlı değildir. İç hukuk açısından bakıldığında, çocukların erken yaşlarda cezaevine girmesi, onların topluma kazandırılmasından çok suça daha fazla itilmesi sonucunu doğurabilmektedir. Özellikle 15-18 yaş grubunda, kişilik gelişiminin tamamlanmamış olduğu, aile ve çevresel faktörlerin suç davranışında belirleyici olduğu görülmektedir. Bu nedenle, çocuklara yönelik ceza indirimlerinin artırılması, şartlı tahliye sürelerinin kısaltılması veya infazda daha esnek yöntemlerin getirilmesi, “toplumsal yarar” bakımından da tartışmaya açıktır.

Bununla birlikte, bu düzenlemeler bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Çocuklar tarafından işlenen “kasten adam öldürme, cinsel saldırı veya örgütlü suçlar” gibi ağır suçlarda ceza indirimi yapılması, mağdur hakları açısından tepki doğurabilir. Nitekim Anayasa’nın 17. maddesi, “yaşama hakkı” ve kişilerin maddi-manevi varlıklarını koruma yükümlülüğünü devlete yüklerken, mağdurların da adalet beklentisini göz ardı etmemek gerekir. Dolayısıyla, yapılacak her düzenleme dengeli olmalı; hem çocuğun yüksek yararını hem de toplumun güvenlik ihtiyacını aynı anda gözetebilmelidir.

Çocuk adaletinde ideal model, cezanın amacı olan “ıslah” ve “yeniden topluma kazandırma” ilkeleriyle bağdaşan bir sistemdir. Örneğin, Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde çocuk suçlulara yönelik “youth court” veya “juvenile justice system” uygulamaları, rehabilitasyonu merkeze alır. Benzer şekilde Almanya’da çocuk yargılamaları ayrı kanunla düzenlenmiş olup, mahkemeler pedagojik tedbirleri öncelikli olarak uygular. Türkiye’de de Çocuk Koruma Kanunu ile başlayan bu yaklaşımın, yeni yargı paketinde daha ileri götürülmesi mümkündür.

Sonuç olarak; suça sürüklenen çocuklara yönelik ceza indirimi ve yaş aralığına ilişkin düzenlemeler, yalnızca hukuki bir reform değil, aynı zamanda toplumsal bir tercih meselesidir. “Çocuk suçlu değil, suça sürüklenen çocuktur” anlayışıyla hareket edildiğinde, cezalandırmadan çok rehabilitasyonun esas alındığı bir sistem kurulabilir. Ancak bu yapılırken, mağdurların adalet beklentisi, kamu düzeninin korunması ve suçun caydırıcılığı gibi unsurlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’nin önünde zorlu ama aynı zamanda tarihi bir fırsat vardır: Çocuk adalet sistemini, hem ulusal hem uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu hale getirerek geleceğe daha güçlü bir toplum bırakmak.

 

Yazarın Diğer Yazıları