H. Burak Boyraz

Bir çocuğun suçu değil, bir toplumun aynası

H. Burak Boyraz

Adaletin terazisi bazen çocuklar söz konusu olduğunda şaşar. Çünkü çocuk, ne zaman suça karışsa; aslında kendi iradesinden çok daha büyük bir düzenin, bir ihmalin, bir sessizliğin içine düşmüştür. Bugün ülkemizde bir çocuğun adliye koridorlarında sanık sandalyesine oturması, sadece onun hatasının değil, toplum olarak bizim gecikmişliğimizin, eksikliğimizin, duyamayışımızın sonucudur.
“Suça sürüklenen çocuk” kavramı, kulağa soğuk ama aynı zamanda utanç verici bir ifadeyle yerleşti dilimize. Oysa çocuk suça sürüklenmez; biz, onu koruyamadığımız için oraya iteriz. Ailesinde şiddet gören, okulda dışlanan, sokakta yaşamaya mecbur kalan, yoksullukla erken yaşta tanışan çocukların adalet sistemine “fail” olarak girmesi, bir milletin en acı başarısızlığıdır. Bu noktada asıl yargılanması gereken, çocuğun eylemi değil, onu o noktaya getiren koşullardır.

Bugün Türkiye’de hâlâ çocuk adalet sistemi cezalandırma merkezli işliyor. Oysa gelişmiş ülkelerde çocuklar için uygulanan modellerde amaç, cezayı değil, dönüşümü sağlamak. Yeni Zelanda’da aile, mağdur ve sosyal hizmet uzmanı aynı masada buluşarak bir uzlaşı arıyor; İspanya’da çocuklar yetenekleri doğrultusunda toplum hizmetine katılıyor; Portekiz’de ise hapis cezası ancak son çare olarak uygulanıyor. Bizdeyse hâlâ çocuğun sesi adliye duvarlarında yankılanıyor, ama dışarıda yankı bulmuyor.

Çocuklar cezaevinde cezalarını değil, geleceğini kaybediyor. Çünkü hapishaneler, ıslahın değil, öğrenilmiş suçun okulu hâline geliyor. Orada kalan çocuk, dışarı çıktığında artık bir suçun değil, bir sistemin ürünüdür. “Çocuklar cezaevinden korkmaz; çünkü orası artık ait oldukları tek yer hâline gelir.” Bu cümle, bir sempozyumda dile getirilen bir tespit olmanın ötesinde, bu ülkenin en karanlık gerçeğidir. Bir çocuğa “ait olduğu tek yer” olarak cezaevi kalıyorsa, adalet değil, vicdan kaybetmiştir.

Oysa adalet dediğimiz şey, yalnızca mahkeme salonlarında aranmaz. Bir çocuk sokakta çalışırken, okula gitmezken, istismar edilirken de adalet orada sınanır. Çocukları korumak, sadece hukukçuların değil; öğretmenlerin, ebeveynlerin, komşuların, medyanın, yani hepimizin görevidir. Çünkü her ihmal edilen çocuk, bir gün karşımıza “sanık” olarak değil, sessiz bir çığlık olarak çıkacaktır.

Çocuk dostu bir adalet sistemi, toplumun vicdanının turnusol kâğıdıdır. Çocuğu anlamayan bir ülke, adaleti de anlayamaz. Adaletin temeli merhamettir; merhametin temeli ise çocuğu bir birey olarak görebilmektir. Çocuklara sadece “geleceğimiz” demekle övünmek yetmez; onların bugününü de güvenli, adil ve insanca bir yaşamla inşa etmek gerekir.

Bugün bir çocuğun parmaklıklar ardında geçirdiği her gün, bizim kaybettiğimiz bir gelecek günüdür. O yüzden asıl sormamız gereken soru şudur: Gerçekten suçlu olan kim? O çocuk mu, yoksa onu oraya getiren bizler mi?

Yazarın Diğer Yazıları