Tabii bu gezimiz esnasında Balkanlardaki sessiz kahramanlardan da bahsetmem lazım. Özellikle Kosova’da elini taşın altına koyan, Kosovalı gençlere hem inanç hem tarih hem de kültürel bir bilinç vermeye çalışan, onları Osmanlı’da olduğu gibi eski değerlerle buluşturmayı gaye edinen sessiz kahramanlar var. Din ataşesi Bünyamin Bey bunlardan biri. Entelektüel birikimiyle kültürel donanımıyla Kosova’da inanç değerlerini yayma gayretinde. Priştina’da koordinasyonunu Bünyamin Bey’in yaptığı ve içinde medresesi, kalınacak yerleri olan külliye şeklinde büyük bir camii yapılıyor. Buradaki mühendisliği yürüten Mustafa Bey, müdürlüğünü yapan Ramazan bey caminin muhteşem yükselişinde katkısı olan insanlar.
Yunus Emre Enstitüsü koordinatörü Ramazan Bey de hem dilimizi hem kültürümüzü tanıtmak için gecesini gündüzüne katanlardan. Yine elçiliğimizde koruma görevi yapan Recep kardeşimiz, kendi gençliğini; Kosova gençliği inanç değerlerini kaybetmesin diye feda etmiş ümit kardeşimiz de sessiz kahramanlardan. Yani anlayacağınız şehitler tepesi boş değil birileri var orada bekliyorlar. Bahsi geçen kahramanların her biri alanlarında efsaneleşmiş kişiler.
Balkan gezisinde her daim yanımızda olan bize zevkle mihmandarlık yapan Muhammet Enes’i de ayrıca anmak isterim. Engin hoşgörüsüyle tabir yerindeyse kahrımızı çekti.
Balkanlardaki gezimizin ardından Osmanlı ile ilgili oluşan bir kanaatimi de paylaşmak isterim. Elbette Osmanlı güzel işler yapmış, gittiği yere adalet götürmüş, refah götürmüş ve fakat kültürel ve inanç değerleri bağlamında kalıcı etkiler bırakamamış. Sömürgeci Batı devletleri gibi zalim olsaymış demiyorum ancak dil ve kültür ve din şekillendirmesi yapmaması bu gün gelinen noktada “Türkler bizi sömürdü” gibi bir sonucu doğurmuş.
Türkiye’nin bundan sonraki süreçte Balkanlara ayrı bir önem vermesi gerektiğini de vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.