Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Yol olur

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Dünün at izi, bugüne yol olur
Derviş Gaziler, vatana yol olur
Gönüller safta, secdeye yol olur
Ol nefesler, Hak'ka giden yol olur
Seyret âlemi, vuslata yol olur
Akan nehirler, deryaya yol olur
Hakkı birleyen, rahmete yol olur
O yollar, meyve veren ağaç olur
Dualar, her nimete şükran olur

BİZİ BEKLER

Uyan ey gönül, uyku bize haram
Sohbet ehli civanlar bizi bekler
Gün doğdu, zaman dinler mi merâm
Şura için divanlar bizi bekler

KİTAP FUARI

Adım adım Anadolu'yu gezerler
Edirne'den Kars'a kadar; 'Kitap Fuarı'
"Okuyan Türkiye Türküsü" yazarlar
Bu kulvar bizim, aydın kulvarı

DOST KİMDİR

Dost kimdir, daha derinden düşündüm?
Her zaman, serin esen rüzgârlar mı?
Elini, taşın altından çeken mi?
Öfkesini, cümle âleme döken mi?
Bir girift bilmece mi, bunca soru?
Yunus gibi dervişler, gel gayri...

YÂR ETMEYENLER

İnsan sevgisini yâr etmeyenler,
Âleme bu dünyayı dâr edermiş!.
Gönül meskenini bar tutmayanlar,
Sükûtu bozulur, zâr edermiş

AZI KALDI

Ömrümüzün çoğu gitti, azı kaldı
Mevsimlerin bilmem kaç yazı kaldı
Gençlikte yokuş tırmandık, bilmedik
Vücudun bize artık nazı kaldı

ŞİDDET

Şiddet, şeytani; hiddet, nefsani
Vermiş el ele iki büyük cani
Hamiyetin yükselen sesi hani?
Akıl, idrak, iz ’an, şuur isterim;
Selamete taşıyacak bir gemi…

BİLMEM YARINI

Bilmem yarını, hayır için dua ederim
Dualar, âminlerle zırhımı giyerim
Dünyanın kâhrını, çilesini çekerim
Şu garip yurda, fani âleme vatanım derim
Dünya, ahiretin azığı derim

BİLİRİM

Şiirde, hâki rengi sır bilirim
Kırmızı da, karanfil kokusu...
Yeşili, renklere ser bilirim
Mavi de, sonsuzluğun türküsü,
Usul usul eser bilirim.

NASIL BİR RUH?

Bir çift selâmdan kaçmak nasıl bir ruh?
Nasıl yetişti böyle bir güruh!
Şaşarım doğrusu makam aşkına,
Nasıl çevirmiş insanı şaşkına?
Sular bile gelmez böyle taşkına!
Yazık! Aklın sığmadığı kına...

CANANDIR

İstanbul, her yanı yokuş, merdiven
Çiçek, çiçek lâle, sümbül, erguvan
Yedi tepesini, türlü naz çeker
Canandır, her tepesinde şakıyan

İSTANBUL

Sen, ne güzel bir şehirsin İstanbul
Rabbim, ‘dünyanın cenneti’ yaratmış
Köprüler boğaza altın gerdanlık!
Yağmur, can şehri rahmetle arıtmış

İSTANBUL’A

Bugün, penceremden baktım, İstanbul'a
Işıklar içinde, nağmeye benzer
İstanbul gecesine nur yağar
Yıldızlar bir içli nağmeye benzer

SOSYAL MEDYA

Milletin gözü sosyal medyada
Sanma, gelecek taşınır sedyede!
Yedi/ yirmi dört alfabesi olduk
İrfanı, mahşeri taşır dünyada
Ecdadın, erdemi okunur dünyada

İSTANBUL

İstanbul, boğazıyla daha güzel
Yazılmış üstüne binlerce gazel
Resul vermiş, aşkla fetih müjdesi
O fetih müjdesinde doyulmaz sesi...
Hak takdir etmiş ruhani nefesi
Fatih Köprüsü kıtadan kıtaya,
Bizlerden, maziye yadigâr eser
Boğazın rüzgârı, durmadan eser

CUMA GÜNÜNE

Cuma günü, bil ki kıyamdır bize
Omuz omuza verdiğimiz gündür
Bugün, hürriyete selâmdır bize
Selâm veren gönüllere düğündür

CUMA GÜNÜNE…

Cuma günü, kalbi bir tefekkürdür
O tefekkürle, ruhuyla birlikte
Sağlık ve esenlik içinde hürdür
Hür olmak; mutluluk, huzur, güvendir

İBADET BİLİRİZ

Her anı bizler, ibadet biliriz
Seferde gözler, yürekte biliriz
Hasbidir sözler, ocakta biliriz
Bilgelik yolu; yürektir, ocaktır

“AL SATARIM…”

"Al satarım, bal satarım" dahası,
Pahası gönül, güzel söz satarım
Şairim, sanma gece-gündüz yatarım
Geceye, ilham mektubu atarım
Gün, ışıl ışıl akan aşk nehridir
Nehirler, sevdamın asil şehridir

DOĞU TÜRKİSTAN

Yüreğimin bir yanı, Türkistan'da
Düşlerimde esir Türk İlleri;
Göktürkler, Uygurlar, Karahanlıları,
Yükselen medeniyetin izleri...
Yazısı, alfabesi var, Uygurun...
Matbaa baskısı cilt cilt kitapları...
Kaşgar, Turfan, Yarkent, Hoten, Altay'ı
Bayangolin, Tarbagatay, Kumul, Aksu...
Şehir kültürünün damarları…
Kutlug Bilge Kağan'dan Gök Bayrağa...
Sevdası, derin mi derin işlemiş
O sevda, Kürşat'la bayraklaşmış...
Ak alınlar, seher vaktinin yolcusu
Yolcusu biziz, Doğu Türkistan'ın
Hürriyet meşalesi yanana kadar

ÇOCUKLAR

Çocuklar, oyun arkadaşım benim
Çocukluğuma götürür beni
O masum, duru, coşku yıllarıma...
Hayata çocuklar gibi bağlanmak
Çocuklar gibi yaşamak isterim

İNSAN SANIYORDUM

İnsan sanıyordum, yanılmışım!
O kahpe pusulara yenilmişim!
Kim bilir nerde, nasıl  anılmışım,?
Hey zavallı dünya, yalancıya mahkûm!
İnsaf sille yemiş, merhamet yerde!

GİDER

Şaha mı kalkar, dörtnala mı gider
Bu dert, yük, cefayla hâlâ mı gider
Bir göç dalgası kapıyı çalmasın;
Bu kervan bizim, yola mı gider

Yazarın Diğer Yazıları