Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Yalan üzerine

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

“Doğruluk emanet, yalan ihanet!”
Her türlü yalana, şerrine lânet!
Müslüman’ın sözü, bizlere senet
Yalan, zihinlere en büyük talan!

“Aldatan bizden değil…” der, inancım
Çarşı, pazar, ahvalde başlar sancım
Yüzüne karşı yalanda, utancım…
Yalanda tebessüm, vahim bir alan!

Böyle bir alan, nasıl da oluştu?
Eyvah! Kazanç bilenlerle doluştu…
Kötüler aynı minvalde buluştu
Emaneti yere düşüren yalan!

“Doğru bir!” doğrudan ayrılan yollar
Hiziple birlikte savrulan kollar
İhtiras içinde kim kimi kollar?
Kollar kırılmakta, gaflettir kalan!

Gaflet, gözü şaş, ihanet devrede
Hüzün çöker, keder çöker çevrede!
Basamak, son basamak hangi evrede?
Yalan zehir, panzehir bulan var mı?

YALAN

Yalan, akıl ile dalga geçmektir
Vakti zayi ile zehir içmektir
Kör bir gözle karanlığı çekmektir!
Aldatanlar gönül evini yıkar

YALANCININ NARASI

Dinleyin yalancının narasını,
Açarmış iki kardeş arasını!
Yalan kılıfına sarılan dünya;
Dökermiş iki de bir safrasını…

YALANSIN DÜNYA

Yalansın sen dünya, benlik sırrıyla
Boyadın öfkeni, dünya kılıfına
Estin, gürledin, kazanma hırsıyla
Öfkeni koydun, mağrur kınıfına!

YALAN

Yalan, meydan meydan satılır oldu!
Fitne, fücur, fıska katılır oldu
Feryadım, dağlara çarpar yüreğim
Sabır, yayından atılır oldu

YALAN

Yalan içinde, zulmün tohumu
Kötü çığırlar, ondan neşet bulur
Yalan, içinde zehrini besler;
Zehri, meyveye düşer; nifak bulur

YALAN…

Yalan, bilginin içine sızarsa
Kâlem, kiriyle pasıyla yazarsa
Nasıl algı, sizler düşünün hele
Siyaset için bulunmaz pazarsa!
Sanal bir dünyanın içinde yüzer
Yalan düşlerine paradoks çizer
Şuur altında gizemli bir mikrop
Talan eder, dünyalarında gezer!

YALAN

Yalan, en tehlikeli bir hastalık
Yalan, fikir ve düşünceyi talan
Yalan, meşru değerleri yağma
Fitne ateşini tutuşturan kıvılcım
Yalan, aldatma, en büyük zulüm
Yalancılık, kan kusturan ihanet!

YALAN MAKİNESİ

Yalan makinası nasıl çalışır?
Öfkesiyle, dünyayı sırtında taşır
Ağlayan gözlerde mazlum rolünde
Münafıklık âlameti sırtında;
Kâh vicdan satar, o malum yatında
Kâh nefis duvarı, kendi katında!
Aldatan olmak, kahreder insanı!

YANLIŞA

Yanlışa doğru diyecek kadar,
Kendini kibirle dünyaya adar!
Göz körlüğü basireti de bağlar
Düşünmez bu hayat nereye kadar?
Zavallı toprak ağlar, gönül ağlar
Günah kirine dönüşür mü çağlar?
Feryadın içine düşer keder!

DİLİM VARMAZ

Dilim varmaz erdemsiz hiçbir söze
Kem bakış, nazar eder mahzun göze
Düşmeyesiz hâ, namert diyarına
O zalim diyarlar, dokunur öze

ARAPGİR POSTASINA…

Arapgir Postası, yetmiş iki yıl...
Her Cuma sabahı merhaba demiş!
Sırtında koskoca Kenti taşımış…
Sıladan haber, gurbete yol olmuş!
Bir sevda, bir yürek köprüsü olmuş!
Yıllara direnmiş, kalem erbabı...
Ödüller, gönüllerden kopan alkış...
Yetmiş iki yılın aklını taşır
O akıl, yüreklere can, ses olmuş!

MAHZUN BAKIŞLARDAYIM

Bugün yine mahzun bakışlardayım
Yetmiş yılın yorgunluğu üstümde…
Kemalden zevale akışlardayım
Keder, hüzün yorgunluğu üstümde
Gök Kubbe masmavi nakışlardayım
Baharın bütün özlemi üstümde

HER VAKTİN BİR RENGİ…

Her vaktin bir alımı, bir çalımı,
Farklıdır rengi, farklı cazibesi…
Şu âlem, asumanda bir yalı mı?
Kâinat, ahiretin bir izbesi
Dünya. zevk-ü sefa sürene yalı…
Dünya, defterini dürene çalı…

GÖNÜLDEN GÖNÜLE…

Gönülden gönüle yollar gidermiş
Sevgi yolları kederi gidermiş…
Bu dünyada kim muradına ermiş?
Dünyaya, gönül vermeden gidenler

Yazarın Diğer Yazıları