Maide Suresi 54. Ayette şöyle buyrulur; “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki),
Allah (onların yerine) öyle bir kavim getirir ki, (O) onları sever; (Onlar da) O’nu severler; (O bahtiyar insanlar) Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı şiddetlidirler. Allah yolunda cihat ederler ve hiçbir dil uzatanın kınamasından korkmazlar!”
Bediüzzaman ve birçok İslam âlimleri bu ayetle; Türklerin işaret edildiğini belirtirler.
Bin yıl İslam’a hizmet eden bir ecdadın torunları olmak ne büyük bahtiyarlık!
Bütün gayemiz nedir? O hizmetin asrımızda da devam etmesidir…
GÖKTEN KAPI AÇIKSA
İman etmeyenlerin basiretleri o kadar bağlanmış ki, Kur’an bunu çok veciz bir şekilde ifade ediyor;
Hicr Suresi 14-15inci ayetlerde şöyle buyrulur; “Eğer onlara gökten bir kapı açsak da, oradan yukarı çıkacak olsalardı, gerçekten; “Herhalde gözlerimiz boyandı; daha doğrusu biz (galiba) sihirlenmiş kimseler topluluğuyuz!” diyeceklerdi.”
Onlara ne kadar mucize gelse, yine inkâr yolunu seçmişlerdir!
“Öyle ise Emrolunduğun şeyi, Çatlatırcasına söyle (açıkça anlat) ve müşriklerden yüz çevir” (Hicr, 94)
KÖTÜ HİSLER NE ZAMAN ATILIR!
Bu dünyada her şey, “zıddıyla…” bilinir.
Karanlıklar ve aydınlık, iyiler ve kötüler, zorbalar ve masumlar, inananlar ve inanmayanlar…
Ama ahret yurdu öyle değil; “Artık onların kalplerindeki kinleri (ve bütün kötü hisleri) söküp atmışızdır, (hepsi de) kardeşler olarak tahtlar üzerinde, karşı karşıya (oturmakta)’dırlar” (Hicr, 47)
“Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkartılacak kimseler değillerdir.”(H.48)
Dünya macerasında en büyük kaygımız nedir; “Ahiret Yurdunu…” kazanmak!
Kur’an bizlere yol haritasını veriyor; sadece yol haritasını vermekle de kalmıyor; yolumuzun üzerinde, bizlere rehberlik edecek ışıklar veriyor!
İNANCIMIZDA YE’S YOKTUR!
Ye’s, yani ‘ümitsizlik’ bizim inancımızda yoktur.
Hicr Suresi 56.ayette şöyle buyrulur; “(İbrahim) “Zaten delalete düşenlerden başka, Rabbinin rahmetinden kim ümid keser?” dedi.”
Meşhur bir hadistir; Allah Resulü ölüm döşeğinde olan bir gencin yanına girdi; Ona, “Sen kendini nasıl buluyorsun?” diye sordular. O genç, “Ben Allah’ın (affını) umarım Ya Resulallah! “Ve günahlarımdan korkarım” diye cevap verdiler.
Bu cevap üzerine Allah Resulü buyurdular ki, “Bu vakitte herhangi bir kulun kalbinde bağışlanma umudu, ve günah korkusu birleşince, mutlaka Allah o kuluna dilediğini verir. Ve onu korktuğu azabından emin kılar.”
Hadis, “Ben kulumun bana olan güzel zannı üzereyim!”
“Öyle ise beni (ibadetle) zikredin ki, ben de sizi (Rahmetimle) yâd edeyim; Bana şükredin ve bana nankörlük etmeyin!” (Bakara, 152)
O şükrü nasıl yapacağız?
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile (Allah’dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)
Yo açık, gayet berrak, bir dolunay misali…
İman, bütünüyle ‘teslimiyettir…’
KALPLERİ BİRLEŞTİRDİ!
“Birleşen yollar…” deriz. Ve hele günümüzde en fazla ihtiyacımız olan, “Kardeşlik Hukukundan…” bahsederiz. O hukuku bizler, İslam kazandırıyor. “Ve (birbirinize düşman olanların) kalplerinin arasını (İman ve ihlâsla) birleştirdi. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsini sarf etseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin; fakat Allah (onları birbirlerine kardeş yaparak) aralarını (muhabbetle) kaynaştırdı. Çünkü O, Aziz (kudreti daima galip gelen)’dir, Hakim (her işi hikmetli olan)’ dır.” (Enfal, 63) Bu ayeti sıklıkla okuyalım, İslam’ın ilk yıllarını düşünelim? O kardeşlik hukuku cihana, bütün kötülüklere meydan okuyacaktı… 21. asırda bizleri birleştirecek de, bu milleti cihana meydan okuyacak bir güce taşıyacak olan, “Kalpleri birleştiren…” İslam’ın nurudur, şüphesiz ki.
HER ÜMMET İÇİN
Sözlükte Ümmet, “Cemaat, kavim, taife… Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi… Bir peygamberin hakka davet ettiği cemaat… Bir dille konuşan millet…” anlamlarına geliyor.
Kur’an da ‘ümmet’ ile alakalı 48 ayet geçiyor.
En’am Suresi 42.ncü ayette şöyle buyrulur; “Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.”
Burada bahsi geçen, ‘kavimdir…’
Yunus Suresi 47.ncü ayette de şöyle buyrulur; “Hâlbuki her ümmetin bir peygamberi vardır. Artık peygamberleri geldiği (ve kimi iman, kimi de inkâr ettiği zaman) aralarında adaletle hüküm verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar”
Fatır Suresi 24.ncü ayette şöyle buyrulur, “Muhakkak ki, biz seni hak ile müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.”
Her ümmete bir peygamber gönderildiği Kur’an de haber veriliyor. “Her ümmetin bir eceli” olduğu Maide ve Yunus Sürelerinde belirtiliyor!
Bizlerden önce birçok devletlerin kurulduğunu, tarihte izler bırakan ‘medeniyetlerin…’ yaşadığını biliyoruz! (Biz) bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azab ediciler değiliz” (İsra, 15)
Her kavme mutlaka bir uyarıcı peygamber gönderilmiştir.
Hicr Suresi 5.ayette, “Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez”
“Hâlbuki (biz) her peygamberi ancak kendi kavminin lisanıyla/ diliyle gönderdik ki, (Allah’ın emirlerini) onlara açıklasın” (İbrahim, 4)
Peygamberler, ümmetleri/ kavimleri üzerinde ‘şahitlerdir…’ Nisa Suresi 41.ayette şöyle buyrulur;, “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine, Bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!” Tevhit mücadelesi ilk insanla, Hz. Âdem (as) başlamış; Allah Resulüne kadar devam etmiştir… Ve her Peygamber, Allah Resulünün geleceğini kavmine müjdelemiştir… O sebepledir ki, peygamberler kendi kavimleri üzerinde şahitlerdir; Allah Resulü, bütün peygamberlerin üzerinde şahittir.
Şu ayette, ümmet ‘inanmış toplum’ anlamına geliyor; “Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Hâlbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı…” (Hud, 118)
Hak ve Batıl mücadelesi de, ilk insanla birlikte başlamış Ve ahir zamana kadar da bu mücadele devam edecektir. İnsanlık âlemi arasında, ‘ihtilaf…’ hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır.
Ümmetlerin veya Kavimlerin akıbetlerine baktığımızda; “Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının” diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerin bir kısmına hidayet etti, Bir kısmına da sapıklık hak olmuştur…” (Nahl, 36)
Helak olan milletlerden Kur’an bizlere bahsediyor; “Yeryüzün gezin dolaşın…” akıbetleri hakkında uyarıcı dersler veriyor, bizlere…
Kur’an bizlere, bütün inananlara çağrıda bulunuyor; “Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhit dini olan Müslümanlık) bir tek ümmettir. (bir tek din olarak sizin dininizdir) Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.” (Enbiya, 92)
Bu ayette de belirtildiği üzere, ‘ümmet’ kavramından kasıt, dindir.
Ümmet kavramı, diğer canlılar içinde ifade edilmiştir; “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi bir ümmet olmasınlar…” (En’am, 38)
Bir arada toplu olarak yaşayan Hayvanlar ve kuşlarda; kendi içlerinde birer ümmettirler…
Din günü veya hesap günü; “O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağrılır, Onlara, “Bugün yaptığınız amellerin cezası verilecektir.” (Casiye, 28)
Tarihe yolculuk yapmak ve şöyle seslenmek;
“Ben uzaklarda, çok uzaklardayım,/ Tarihin gömüldüğü yerlerdeyim!
O gömülerde nice sırlardayım,/ İnsanlığın kalemi serlerdeyim…”
Kur’an bizlere o ibret harikalarından bahsediyor; “Sonra art arda peygamberleri gönderdik. Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, onu yalanladılar; Bunun üzerine(biz de) onları birbiri ardına takarak (helak edip) Onların (başlarına geleni) ibretli hikâyeler yaptık. O halde iman etmeyecek bir kavim, helak olsun! (Mü’minun, 44)
Bizlerden önce, nice ümmetler/ milletler gelip geçmişler; nice güçlü devletler ve medeniyetler kurmuşlar!
Her millete de, ‘kendi dilleriyle konuşan…’ “ müjdeleyici ve uyarıcılar olarak…”
Peygamberler gönderilmiş; hakkı tebliğ etmişler…
Kur’an bizlere, ‘tevhit mücadelesini…’ Ve iman etmeyen nice kavimlerin helakini anlatmaktadır.
Şu yeryüzünü şöyle bir gezip dolaşın da, sizlerden önce yaşamış olan milletlerin akıbetlerinden, kendinize dersler çıkarınız. Selam ve Muhabbetle