Tefrika, bir diğer adıyla ‘Nifak ’sözlükte, “Ayrılık, bozuşma, sürekli
anlaşmazlık” anlamlarına geliyor…
Ali İmran Suresi, 103 ayette şöyle buyrulur; “Hep birlikte Allah’ın
ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın, Allah’ın size olan
nimetini hatırlayın; Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O,
gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler
olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da
sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru
yolu bulasınız.” (Ali İmran, 103)
Siyaset, toplumun bütün fertlerini ‘birleştirici’ rol oynamalıdır.
Siyasi üslup o kadar önemlidir ki, o üslup bozulursa, ‘fesat kazanı da
kaynamaya başlar!’
Siyasetin tarifini yaptığımızda; “İdare etme sanatı! Birleştirme,
Uzlaştırma, Kaynaştırma Sanatı” gibi bir kavram karşımıza çıkar!
Sorarım sizlere, “O kavramın neresindeyiz…”
İnancımız, bizlere emrediyor; “bölünmeyiniz, parçalanmayınız…”
Bölünürseniz ne olur?
“Devlet kudretiniz elinizden kayar gider…”
Ali İmran Suresi 104.ncü ayeti birlikte okuyalım; “Sizden hayra
çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Toplumun ‘akil kişilerini’ onların belirli özelliklerini bu ayetle
görmemiz mümkündür.
Onlar, toplumun ‘güvenilir’ kişileridirler!
Onlar, kendilerini kötülüklerden koruyan ‘takva sahipleridir’
Ali İmran Suresi 105. Ayette de şöyle buyrulur; “Kendilerine apaçık
deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.
İşte bunlar için büyük bir azap vardır.”
Lütfen! İslam coğrafyasının 21. Asırdaki fotoğrafına bakınız!
Hani nerede, kendi içerisinde ki, o müthiş ‘kardeşlik ruhu…’
Hani nerede, kendi içerisindeki, o sağlam ‘ittifak…’
Akif şiirinde ne diyorlar;
“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!”
İster adına, ‘tefrika’ isterseniz, ‘nifak’ deyiniz…
İster adına, ‘fitne’ isterseniz ‘fesat’ deyiniz…
Hadis, “Âlim olan kişi fitneyi gelirken anlar.
Cahillerde dönüp giden fitneyi anlar.”
Âlim bir kişi, ‘teşhisi, hastalığın başında koyar!’
Hastalık millete bulaşmadan, ‘tedavi önlemini…’ alır!
Yıllarca bu ülkede, ‘fesat tohumları’ ekildi…
İnancımız, “fitneyi uyandırmayınız” diyor!
Her ne surette olursa olsun; “İkilik, bu millete en büyük düşmanlıktır…”
İkilik, ‘zehirdir…’
İkilik, ‘katrandır…’
İslam ne diyor; “Müslümanın Müslümana kanı, malı, canı, ırzı vs. haramdır”
İslam ne diyor, “Müslüman, bir binanın tuğlaları gibidir”
Hani nerede bu ülkede, “Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi…”
Hani nerede, bu ülkede, “Nizam-ı Âlem Davası…”
Günümüzün adıyla, “Büyük Türkiye İdeali…”
Bir şiirimizde ne diyoruz;
“Kapanmaz!
Dil yarası, kapanmaz
Açma tefrikaya kapı
Aralarsan kapanmaz”
Israrla tekrarlayarak söylüyoruz, Siyaset, haset urbasını atsın!
Sofrasına, gül çorbasını katsın.
Gül remzidir, Resul’ün nazarında; İçinden, nefis torbasını atsın.
Nifak başlığını taşıyan bir şiirimizde; “Nifak, niza, birer fitne
oyunu/ Ebu Cehiller gezer aramızda/
Görmeli, ikiyüzlünün oyununu/ Her dem onlar kanayan yaramızda!”
Tarihin, vuslat şehri, Harput’tayım! Harput, “Bir açık hava müzesi…”
Tarihi tefekkür için, paha biçilmez mekânlara sahip. Düşündüm,
“Resulün izinden yürüyen Veliler…”
Burayı kendilerine konak tutmuşlar… Fatihler, Alpler, Erenler,
Âlimler, Şehitler, Gaziler… Bizlere Hacı Bektaşi Veli kadar, Yunus
kadar sıcak geliyorlar… O sıcaklığı, bugünde ‘yaşamak…’ istiyorum!
Beyler, Efendiler! Medeniyet içinden, ‘harsı/ kültürü…’ alınız…
Geriye ne kalır? Söyler misiniz, “Sadece enkaz kalır…”
Bu coğrafyayı, ‘himayesiz/ korumasız’ bırakmak isteyenler; Kuşkusuz,
hiç şüphe yok ki, bu coğrafya insanının, ‘kimliğiyle/ irfanıyla’
oynarlar… Yazıktır! 23 Nisan Gününde neleri düşündüm?
Çanakkale'den Kocatepe'ye; sabır yolculuğunu… O yolculuğun, hüzün
yağmurlarıyla beslendiği özlemi düşündüm. O düşler, Şefkatin,
merhametin kollarına aldı, sardı, sarmaladı bizleri! Tahammülü
emzirdi, metaneti besledi, sadakati büyüttü. Ey çilem! Uğruna feda
olacağım kutsallarım için var ol. Varlığında yaşamak, bayramlaşmak
isterim.
Bir zamanlar, nerelerdeydik?
“Bir zamanlar üç kıtaya hâkimdik! Ah! Nerede kaldı, o eski kimlik?
Çekildik, ama nelerden çekildik!
Bizleri dimdik ayakta tutacak; Cihattan, şecaatten, fütuhattan;
Bizleri, biz yapacak, hamiyetten…”
21. asrın, Yunuslarını aramaktayım… 21. asrın Mevlanalarını aramaktayım…
O ulu dilleri, derviş gönülleri, ısrarla aramaktayım?
“Bir gönül yapmaya geldim/ ‘Bin ah!’ işittim/ Binlerin ahıyla, Taht
kuranların, Masumların Yurduyum” diyebilen yürekli bahadırlar…
Memleket sevdalılarını hasretle arıyorum.
Öfkesini yenebilen, ‘benliklerini’ ayakları altına alabilecek
kahramanları özlüyorum!
Bizim inancımız; bütünüyle zarafet, incelik, sadelik, yüksek ahlak ve
moral dinidir! Şeyh Edebali’nin, Osman Gazi Han’a ‘nasihati…’ O
nasihatte, ‘devleti geleceğe taşımanın manevi zırhı’ var.
Geçmişe, sadece ‘mazi’ demeyelim… Şüphesiz ki, ‘geleceğe ayna tutan adımları…”
Anadolu, o kadar zor ve çetin bir coğrafya ki, bu coğrafyada, “fitneye
kaçacak sözlerden kendimizi azad edelim!”