Barışı aramak, soylu insan işi...
Sabırla hele biraz sıkarsan dişi!
Görürsün zalimin sunduğu aşı
Zehirle pişmiş aştan kavruluruz
Akıbeti meçhul halde soluruz
BARIŞTAN YANA
Âlem, barıştan yana durulmadı
Barış için öfkeler durulmadı!
Bizden sonraya sual sorulmadı
Hiç kimse huzur için yorulmadı
Haksız yere her savaş cinayettir
İnsan katletme nasıl bir niyettir
Böyle bir romanın adı cinnettir
BARIŞ MI YOKSA…
Barış mı, yoksa savaş mı kazanır?
Rahmetten gazaba uzanır mı yol?
Mümbit toprak döner mi birgün çöle?
Sorular, kendi içinde kanıyor!
İnsan, savaşla ölüme yürüyor
Barış, gün ışığı gibi aydınlık...
Savaş, gece karanlığında yorgun...
Üzüm, iki gözüm, barışta, tadım
Bazen yaz sıcağı, bazen güz bağım!
Her mevsim kendi rengini nakışlar...
İnsandır, hikmete tutkundur adım!
Adımla kimliğim, akıldan kalbe..
Sabır ekseninde yürüsün derim!
Huzur dolu bir dünya hasbelkader
Barış iklimine yürüsün derim
SULH VE BARIŞ İSTERİM
Âlem barıştan yana durulmadı
Barış için öfkeler durulmadı!
Bizden sonraya sual sorulmadı
Hiç kimse huzur için yorulmadı
Haksız yere her savaş cinayettir
İnsan katletme nasıl bir niyettir?
Böyle bir romanın adı, ‘cinnettir’
SULH VE BARIŞ
Sakin bir ruhla baktın mı âleme?
Berrak su gibi aktın mı kâleme?
Yangına körükle giden Nemrutlar!
Mazlum üzerinde oyun dileme
SULHA ÇAĞRI
Sulh, sükûnet huzurla gelen nimet
Bil ki, savaşın içinde hezimet!
Yıkılmasın şehirler; tarih, kültür…
Bir belâ gibi inmesin husumet!
BARIŞIMIZ YOK
Sevgi yüreğinde, nefret arama!
Öfkeyle, nefretle, yarışımız yok
Kötü çığırlara, fırsat arama
Fesatla, fitneyle, barışımız yok!
SULHA MERHABA
Damla oldum, deryalara karıştım
Gonca oldum, baharlara eriştim
Yürek oldum, sevdalarla yarıştım
Sulha, birliğe, dirliğe merhaba
SAVAŞ
Savaş; simsiyah kara bulut gibi
Akar, ‘âdem’e cehennem rüzgârı
Veyl onlara; kötü çığır açanlar
Akılsızlar bu âlemden yüzgeri
Şura ehliyle ister gönlüm sulhu
SAVAŞ
Savaş; en son çare, nefsi müdafaa
Savaşla yıkılır; şehirler, canlar
Çocuk, kadın, yaşlı; çığlık çığlığa…
Feryadı, düştüğü yerleri yakar
Ülkeni, insanını sulhla koru…
BARIŞIN KENDİSİ YOK!
Barışın adı var, kendisi yok!
Gün boyu, yalana sürülmüş katık
Ucube her söz, nihayeti batık!
Zaman düğüm düğüm; kâbusa yatık
ÇAĞRIM VAR
Sağduyuya, akla, izana çağrım
Şehrimiz için bir yürek, kıvılcım!
Bitsin artık dinmeyen sancım, ağrım
İrade koymamak gibi utancım!
Eğilme hiçbir zaman der, inancım!
Çağrım var, bilirim yanıktır bağrım
Gün olur sanki sanıktır çağrım (!)
ÇAĞRI
Çağrı, insafa, ihlasa, şefkate
İnsan, ‘aslına dönüşü’ hilkate!
Şu beden, ‘evimiz’ cana ikamet!
Dünya dönüyor, elbet hakikate!
ÇAĞRI GİBİSİN
Vatanımdan esen rüzgâr gibisin
Yemen türlüsüne çağrı gibisin
Kerkük'üm Anadolu'nun bağrı gibisin
Hüznümü yıkayan pınarlar akar
ÇAĞRILDIĞIM YERE
Çağrıldığım yere üşenmez giderim
Davetsiz misafir olmam, olamam da!
Had bilmek, ölçü bilmek, sınır bilmek
Bilmediğim çağrı da, olamam da!
ÇAĞRILMAK İSTERİM
“Huzur” ismiyle çağrılmak isterdim!
“Gönül” kervanına katılmak isterdim!
Coğrafyam, ‘vatanlaşsın’ bütün derdim;
Bin asrı, ‘halde yaşamak’ isterdim!
Ecdadın bıraktığı büyük servet;
“Devlet-i Âline” birlikte şükret!
Şükrü eda için, “dertlen ve sabret”
Sabırla, ‘güneşler doğsun’ isterdim!
Asırlar boyu, ‘uyutuldu’ millet!
Rehavet çöktü, ‘hastalık bu!’ illet…
Geçmişi bugünlere getir, ‘dinlet…’
İnleyerek kalkmasını isterdim!
“Cihat” fethi gönül, fethi cihandır!
İnsandan kâinata yol, ‘amandır…’
Sadıklar, sıddıklar yanında olmandır;
Hamlığı bırakıp ‘olmak’ isterdim…
“Çağ açıp, çağ kapamak” marifettir!
“Feth-i Mübin yaşamak” zarafettir!
Zafer tacı giysin artık zamane;
Gayri yontulmak, budanmak isterdim!
Hal ehli olanlara meftunum ben!
Cümlesi, dert ehline vurgunum ben!
Sevda bu ya, içim yangından beter;
Kül etsin kötülükleri isterdim
BİRLİĞE ÇAĞRI
Birliğe çağrı, sağduyuya selâm
Hakkı birlemek ne güzel bir kelâm
Yürü, hikmetiyle dağlar yürüsün
Birliğe, sevdaya bulansın âlem!
ÇAĞRIM VAR
Çağrım var; tebessüme merhaba!
Her iyilik birgün döner hesaba
Sevgiden uzak, günü etme heba
Tebessümdür, cihanda bir hoş eda