Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şiir ve musiki sohbetleri

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Muş İlimizde, Şair ve Yazar arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz.
Gündemimizde, ‘Sohbet Kültürü…’

O tarihi ecdat kültürünü, Muş İlimizde de, ayağa kaldırmak…
“Muş Şiir ve Musiki Akşamlarıyla/ Divan Sohbetleri…”
Bir bahar edası misali neşvünema bulsun diyoruz…
İnancımız, “içinizde hayrı söyleyen bir topluluk bulunsun” diyor.
Güzel ve erdemli bir yolculuk her insanımızın gayesi olmalı…
Her nefes alıp verişimizi, ‘ibadet hasletiyle…’ düşünmek,
Kendi hayatımıza da, büyük bir feyiz/ veya bereket verir.
Evet can dostlar! Bizim tarihten bugünlere taşıdığımız, güzel
geleneklerimiz var!

Güzel Anadolu’muzda, ‘Sohbet Kültürü…’ farklı isimlerle anılır.
O kültürün, kökü bir, sevdası ve yüreği de bir…
Bu sohbetlerin bizim dilimizdeki adı, 

“Muhabbettir…”
Ne deriz,  “Muhabbetten doğdu, Muhammed!”
Bu kavramın kökünde; Sevgi vardır, Dostluk vardır,
Kardeşlik Hukuku vardır, Yarenlik vardır!
Elazığ’daki, “Kürsübaşı” Sohbetlerinin adı;
Diyarbakır’da,  “Velime…” olarak bilinir!
Urfa'da, “Sıra Geceleri…”
Sivas, Tokat, Gümüşhane'de,  “Herfene…”
Gaziantep'te, “Barak Odası…” Kerkük'te, “Çayhane…”
Erzurum da ise, “Bar Odası…” olarak bilinir.
Birçok güzellikleri özünde taşıyan Muş İlimizde,
Bu sohbetlerin adı, “Divan…” olarak tanımlanır.
Sohbet geleneğinin bütün Anadolu’da;
Değişik isimlerle anıldığını görüyoruz!
Ama, gayesi, gayreti, hasreti, ufku aynı…
Azeri Şair Nebi HEZRİ bir şiirinde;
“Muhabbet sonsuzdur, ömürse kısa
Ne olur, sadakat ebedi kalsa!
Kimin yüreğinde bir tel kırılsa,
Benim yüreğimdir, benim yüreğim

Yüzlerde gözlerde sevgi okunur
Muhabbet yürekten yüreğe konur
Güzeller gözünde o ateş, o nur
Benim yüreğimdir, benim yüreğim”

Harput’u anlatırken bizler;
“Evliya’nın,  Âlimlerin, Ariflerin, Ulu Zatların mekânı…” deriz!
Bütün bunları, ‘sohbet ehli…’ insanlar olarak tanımlarız…
Bir döneme ışık tutan, ‘abide şahsiyetler’
Elazığ’da sohbet geleneği,  “bir kürsü etrafında…” olduğu için,
Bu sohbetlere, “Kürsübaşı Sohbetleri” ismiyle tanımlıyoruz.
O mekânlar, toplumun üzerinde ittifak ettikleri,
“Karar verici mekânlardır…”
Karar vericiler arasında,
Şehrin ileri gelenleri, ‘aksaçlıları’  olarak da bilinen,
“Kanaat Önderleri…” vardır.
Bizim inancımız,  ‘şuraya’ ‘istişareye’ önem verir.
Bu mekânlar gerçekte, ‘şura meclisleridirler…’
Muş İlimizde dostlardan dinlediklerimizle,
Ecdattan bizlere en tabii miras olarak kalan sohbet kültürünün aynı
mecraya aktığını görüyoruz.
Anadolu’da,  ‘sohbet geleneğini…’ günümüze taşıyan; aynı zamanda,
‘edebi mahfillerimizdir’
Harput ve Kürsübaşı Sohbetleri üzerinde biraz daha derinleşelim…
Harput, “ses ve söz sanatının…”  tarihimizde ki, zirve şehridir!
Harput, tabir yerinde ise Anadolu'ya ‘ışık tutan’
Gönül coğrafyamızın,  ‘manevi rıhtımı’ üzerinde yer alır.
O sohbetlerde, ‘aksaçlılar’ pür dikkat dinlenir!
“Kanaat Önderleriyle…” kendinizi irfan okulunda hissedersiniz!
Bizler, kültürü tarif ederken, ‘hayatın kendisi’ deriz…
O güzel kültürümüzü korumak, bu bağlamda, ‘hayatı korumaktır…’
Nesli ve geleceği korumaktır…
Sorumlulukları birlikte paylaşmaktır!
Kürsübaşı Geleneği bizlere çok önemli ipuçları veriyor.
Kur’an’ın bizlerden istediği, “şura ehli” olma ihtiyacını,
Bu mekânlar,  karşılamışlardır!
“Onların işleri kendi aralarında şura iledir”
İnsanın, ‘toplumla aynileştiği…’ güçlü bir bağ!
İnsanın, ‘çevreyi kuşattığı…’
Ve ona, ‘boyasını verdiği…’ iç dinamizm!
Sohbetten, “kültür çağlayanı…” doğuyor!
Bir sözü sıklıkla tekrarlarız; “Eski sohbetler yok artık…”
Şairin sözüyle bizlerde sesleniyoruz;
“Eğil de kulak ver…” geçmişin o muhteşem dekoruna!
İnsan ve mekân dostluğu, “dost meclislerinde” kurulur!
Toplumdaki, ‘Barış ve Hoşgörü Sedası” o meclislerden yayılır…
O meclisler, Harput’ta “Kürsübaşı” Diyarbakır’da, “Velime”
Gümüşhane'de, “Herfene” Muş İlimizde, “Divan…”
Her ilimizde, bu meclislerin ‘var olduğunu’
Varlıklarıyla, ‘birlik ateşlerini’ yaktıklarını biliyoruz!
O sıcak iklime,  O sımsıcak duygulara,
Şair yüreğiyle, “merhaba” diyoruz!
O sohbetle, Malazgirt'ten Harput’a,  Anadolu’ya bir daha yöneliyoruz;
Gez gör Anadoluyu bir baştan öte başa!
Malazgirt-1071’de, fetihler müjdesi…
O müjdeyle asırlar dile gelir, söyleşir;
Divriği’den Bursa’ya, bir Ulu Mabet süsler…
Sinan, heybetle büyür, Vatanın nakışında!
Şehir, yaslanır dağa; Cihangir Otağı dağ…
Bolu, Ayvaz, Köroğlu; Toros Karacaoğlan!
Uludağ kıyamdadır, Aziziye rükûda!
Çanakkale Mahşeri, Şüheda niyazında…
Fırat, Harput’ta Hoyrat; Esintisi, Sakarya!
Antep, Şahin bakışlı; Maraş'ta Sütçü İmam…
Mermi, omuzda sancı, Kağnılar, yürür sessiz…
Anadolu yüreği; Sabır taşır, İlahi!
Ağırlar, Mevlana’yı; Konya’da Meram bağı…
Revan Yolu, Murat'ın; Ufkunda, Bağdat Kapı…
Koca Yunus, gönlüdür; Bozkır Anadolu’nun!
Dört mevsim, yedi iklim; İstanbul, beyaz Lale!
Bir sofra Anadolu; Gönüller Sultanına…”

Yazarın Diğer Yazıları