Yıllarca Elâzığ Şehrimizde, “Şiir ve Sanatı besleyen bir edebi muhitin varlığından söz ettik!”
Artık Elâzığ Şehrinin bir, “Taşra Şehri…” olarak anılmasının da çok yanlış olduğunu belirtmiştik.
Son yıllarda neler oldu, acaba diyoruz ‘sular tersine mi akmaya başladı!’
Yanlış bir ifade kullanıyorsam lütfen düzeltiniz, “bu şehirde 1990’ların heyecanını göremiyorum!”
“Heyecan” üzerine yazdığımız bir dörtlükte şöyle diyorduk;
“Heyecan yüksek, moral, milli şuur;
“Ey yükselen nesil” yüreğin sesi…
Yürekçe beslenelim; ‘milli gurur’
Can derim, milletimin her ferdine,
Nedim ol derim, kutlu sefer bizim.”
Bu şehrin, ‘şiir adına, sanat adına, musiki adına vesaire…’ bizleri de bir araya getiren, milli hislerimizi de sürekli uyanık tutan, kutlu seferleri vardı!
Bir an gözlerim kararır gibi oldu, ‘acaba idealizm öldü mü?’ İçin için titredim! Hayır, bu milleti yaşatan en yüksek moral kaynağı, ‘idealizmdir…’
İdeal insan, ‘ufuk insanı, gaye insanı, dava insanı, vakıf insanı…’ olarak tanımlarım.
Bir şiirimizde de, “İdeal İnsan…” için şöyle deriz;
“Kimdir de hele; ‘ideal insanı’
Yüreğinde sevgi-aşkla dolanı
Memleket için gül gibi solanı
Vefalı, vakıf bir insan olanı,
Sevdasında, ‘mum kimin eriyeni’
Kolay mı her zaman, ‘veren el olan’”
“Vatan olmaya…” deriz, “Millet olmaya…” deriz değil mi?
“Olmak!” fiili, bizleri içten içe kuşatır/ kuşatmalı da, efendim…
1990’lardan itibaren bu şehrin/ veya Şehir insanının, “edebi şöleni…” sadece ilim muhitini etkilemiyordu! Şehrin 7’sinden 70’ine bütün insanını kuşatıyordu… Hele, “Gazi Caddesinden Tarihi Öğretmenevi önüne kadar, omuz omuza uzanan yürüyüşler…” Şehir bir bayram havasına bürünüyordu!
“Hazar” başlıklı şiirimizde şöyle sesleniyorduk;
“Hazar, isminle bir meşale oldun
Gönüller içre Türk’e lâle oldun
Şiirin ihlasıyla kaynar, Hazar
Ruhumu besleyen şelale oldun
İkiliğe meydan okur, ey vefa;
Şair meclisinde bulurum sefa!
Küçük Hazar’dan Büyük Hazar’a,
Su gider, türkü gider, gönül gider
Türk’e bayrak olacak, hilal gider
Birlik ruhunu tutuştur, Hazar’da;
“Dil’de, İş’te, Fikir’de Birlik” gider
Elâzığ’dan; ‘bir büyük ülkü’ gider,
Kızılelma’ya hey… Kızılelma’ya
Asırların boyası, Turan gider…”
Asırların boyasında, vuslat şehri Harput’a, her gelen hayran kalırdı… Nasıl kalmasın ki,
Harput, maddi ve manevi ihtişamıyla asırların, ‘tarihi buluşturan efsane şehri oluyordu’
“Her gün duayla yıkanır, arınır
Takva boyasıyla huzur buluruz!
İman, islâm atlasında barınır
Şükür niyazında huzur buluruz!
İhlasla, hak menziline sarınır
Gönüller seferde hazar buluruz!”
Milli bir his, şuur ve heyecanı daha dün gibi yaşayamazsak, ‘yazık bizlere…’ hem de çok yazık!
Türk Dünyasının dört bir yanından, “Hazar Şiir Akşamı…” sorulurdu? Türkiye’nin dört bir yanından, ‘şairler, sanatçılar, mütefekkirler…’ Hazar Şiir Akşamının heyecanını yaşarlardı.
Elâzığ’da, Harput’ta, Hazar’da olmak, bir şair için, bir sanatçı için farklıydı… O insanlar, ‘tarihi ve edebi bir şöleni birlikte yaşamanın hazzı ve heyecanı içindeydiler…’
2025 yılında, elbette ki, bu şehrin bir yazarı olarak, ‘hissiyatımızı okşayan o heyecanı sormak ve soruşturmak da elbette hakkımız…’
“Bugün, şiir akşamı, vuslatımız
Hey küheylan, şahlanır yine atımız
Bağ kuralım, geçmişten geleceğe
Küçük Hazar’dan, Büyük Hazar’a…”
2025 yılının Ağustos ayındayız, Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarının tarihi hala belli değil! Gazetelerimiz de, Televizyonlarımızda, Radyolarımızda, “Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarıyla İlgili ne sohbet be ne de muhabbet yok gibi…” Gariptir, Türk Dünyasının Şiir Şöleni olarak da anılan bu koca faaliyeti belki de, yine bir haftaya sığdırılacak! Bizler isteriz ki, bu tarihi faaliyeti aylar öncesinden konuşalım… Şiiri, Sanatı, Edebiyatı sevelim ve de sevdirelim. Allah Resul’ünün (sav) “Şiirde hikmet var!” sözünden hareketle, gönül dünyamızın ilham kaynağı olarak düşünmeliyiz.
Allah Resul’ünün nübüvvetini şiirleriyle destekleyen şairler; “Hassan bin Sabit, Kâ’b bin Malik, Abdullah ibnu Ravaha…” Bu güzel sahabeleri de rahmetle anıyoruz.
“Şiirin Kaynağı” başlıklı dörtlüğümüzde şöyle diyoruz;
“Şiirin kaynağı, Rabbimden ilham
Marifet dünyasında gezinmendir
Meyvesi acı, çeker yükünü gam;
Mısralar, gönüllerin dilekçesi
Sözle hafızalarda gezinmendir…”
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Hocamıza ithaf ettiğimiz bir dörtlükte de şöyle sesleniriz
“Şiir olmasa dünya çöl olurdu”
Hikmet yıkamasa gök kül olurdu
Şiir aşktan doğar, ruhu yükseltir
Aşktan uzaklaşsa arz zül olurdu”
Şiirde, ‘gönül coğrafyamızı bir araya getiren, ortak değerler etrafında birleştiren manevi bir cihaz olduğunu da söylemek isterim!’ Bir olma/ veya beraber olma şuurunu besleyen şiirin, sanatın gücüdür dersem yeridir. Selam ve Muhabbetle…