“Bugün şiir akşamı, düğünümüz!
Mahzun edalı, her zaman günümüz
Şiir; sestir, nefestir, süheyladır
Ne mecnun, ne şirin, ne de leylâdır!
Aşkın çilesidir, vaveyladır
Hak yoluna dizin dizin akar
Sanma, bu sevda gayri yola sapar
Öyle yangın ki, içten içe yakar
Mısralar, gözyaşı gibi evladır”
17-19 Ekim 2025 Tarihleri arasında; Elazığ’da, “Uluslararası Hazar
Şiir Akşamlarının…” 33.’sü gerçekleştirilecek! El-Hak! Diyeceğiz, “33
yıl bir nesil…” demektir. Elazığ’ın tarihinde, “bir kutlu dönemi…”
ifade eder. İlki, 1992 tarihinde gerçekleştirilen bu hareket neleri
getirmiştir?
Bu kutlu yürüyüşün mimarları, Şener Bulut ve arkadaşlarını yürekten
tebrik ederim. Özellikle de altını çizerek ifade etmek isterim, ‘ahde
vefa…’ bizlerin inancında, kültüründe bir şuurdur. O şuurla birlikte
her yazımızda, ‘geçmişi tefekkür ederim’
Burada bir şey daha söyleyeyim mi?
‘Kalem’e dost olan, ‘kelam’a aşina olur. “İkra” emri; vücudumuzun her
zerresini kuşatacaktır.
Allah Resulü (sav) buyuruyorlar; “şiirde hikmet var”
Hikmet, “Kur’an ve Sünnet’in şaşmaz hakikatleridir”
Ayet, “Sen, Rabb’inin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et” (Nahl, 125)
Hz. Ali, “Ruhlarınızı hikmetli sözlerle dinlendirin. Çünkü bedenler
yorulduğu gibi ruhlar da yorulur” buyururlar.
Tasavvuf Ehli insanlar, “Divan-ı Hikmetle” yola çıkarlar. O yolculuğun
kutlu ismi, Anadolu’nun “manevi fatihi” Ahmet Yesevi ne diyorlar;
“Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte
Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup
“İkinci defteri” sözlerini açtım ben işte.”
Gün gelir, “Anadolu Yunus” deriz Ve de, Yunus diliyle âleme çağrıda bulunuruz;
“Aşk imamdır bize, gönül cemaat
Kıblemiz dost yüzü, daimdir salât”
“Bugün sohbet bizim oldu, bize bizim diyen gelsin
Bu aşk zehrin seve seve içübeni kanan gelsin”
Bizim şiirimizde, “fetih” ve “fütüvvet” dili vardır.
Bu millet, 9 asır boyunca “ilim ve hikmet dersi…” aldı.
O şakıyan dillerde, O muhterem saydığımız kürsülerde, “gönüller…” vardır.
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları; Bu şehrin, “edeb, hikmet, irfan ve
vuslat…” bayramıdır.
33 yıldır gerçekleştirilen her şiir akşamı; “bilge kişilerin anısına…” yapılır.
Bu isimlerin her biri, bu şehrin veya gönül coğrafyamızın; “kimliğidir…”
O kimlikte; bu milletin, “çizgisi, deseni, rengi, boyası…” “kendin
ol!” çağrısını duyarsınız.
O kimlikte Yunus’un Dili, Mevlana’nın engin hoşgörüsüyle;
Ali Şir Nevai’de, Kaşgarlı Mahmut’la; “Türkçe Divan Meclisindeyiz…”
Yahya Kemalle, “akınlardayız…”
Necip Fazılla, “Sakarya’yla konuşuruz…”
Akif’le, “Çanakkale’yi yaşar” kıyama kalkar, “hürriyet şarkımızı…” dinleriz
Arif Nihat Asya’yla, “Bayraklaşır…”
Niyazi Yıldırımla, destanlar burcunda…” dolaşırız.
Şiir Sanatında, “birleştirici…” bir ruha, inceliğe, sadeliğe,
duruluğa sahiptir.
Ondaki, “aşk ritminde…” asırların feryadı duyulur.
O feryat, bu coğrafyanın en içli gözyaşı olmuştur.
Onlar, “rahmet aşılayıcı…” bulutlar misaline benzerler.
Yaşadıkları şehrin/ ülkelerinin/ coğrafyanın; “cazibe merkezi…”
konumunda yerlerini alırlar.
Keza, bir Yunus, bir Mevlana, bir Fuzuli; Ülkeler arasında, “köprüdür…”
Onlar, “kin, nefret, öfke…” duvarlarını yerle bir ederler.
Elazığ’ın, “huzur ve güvenilir bir şehir imgesinde…” Günümüzde
aksiyoner hale gelen bu ruhu buluruz.
Elazığ için bizler, “tarihi buluşturan şehir” diyoruz.
Hazar’da her yıl kurulan; “o gökçe çadırlarda…” Bir milletin edeple
yüzünü döndüğü; “tarihi tefekkür dersi…” okunur.
Düşünelim, 20 milyon km2’lik bir büyük coğrafyayı; O coğrafyanın,
“ses ve söz dünyasını…” Elazığ’a taşıyorsunuz.
O sebepledir ki, “Türkçe için ses bayrağım…” diyoruz.
Yunus Diliyle, “bütün gönüllerde…” dalgalan.
O, “ses ırmağı…” koluna kolyeler takarak aksın.
Şiirin yaktığı o meşalede, “vuslat şarkısını…” birlikte söyleyelim.
Elazığ’da, “şiir akşamlarının getirdiği…” o coşkuyla birlikte; “MANAS
GÖNÜL EVİ…” misali, edebi mahfiller oluştu. Manas Gönül Evi, bu
şehrin vefalı dostlarının yarım asrı aşan kutlu yürüyüşünün adıdır
aynı zamanda…
“BİZİM KÜLLİYE…” misali, edebi dergiler çıkmaya başladı.
“ONLARCA ŞEHRİMİZDE…” şiir akşamları düzenlenir oldu.
“OKULLARIMIZ…” o edebi kültürle beslenir oldu.
“GÜLDESTELER…” edebiyatımızın, şiir ve edebiyat albümü” oldular.
“ŞİİR, SANAT VE EDEBİYATTAN ZEVK ALAN…” “Kardeş Şehirler…” projeleri
hem ülkemin içerisinde Ve hem de, “gönül coğrafya’mda” birbirini takip
etmeye başladı.
Selçuklu ve Osmanlı’nın; O muhteşem tarihi coğrafyası; Bugün,
günümüzde, “ŞİİRİN SES COĞRAFYASINA” dönüştü.
33 yıl içerisinde; Gönül Coğrafya’mdan yüzlerce şairin yanısıra;
Devlet adamı, sanatkâr, yazar ve mütefekkir geldiler.
Birlikte “dağlar misali…” omuz omuza vererek yürüdüler.
Şiirin, sanatın, edebiyatın; “resmigeçidi…” o kadar muhteşem ki,
hikmet-i Huda, 9 asrın yürüyüşünü; bu şehre “nasiplendirdi…”
Çağrım şu olacaktır; 33. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarını; “aynı
ruhla/ veya aynı şuurla…’ şehir olarak görkemli bir şekilde idrak
edelim Ona, ‘heyecanımızı…’ verelim. Mısraların diliyle de, ‘özümüze
dokunalım…’
33 yıl, istisnasız olarak devam etmekte olan, “bu kutlu faaliyeti…”
geliniz, birlikte “tefekkür…” edelim! Hz. Kur’an, “İkra…” diyor.
Bizler, “oku…” emriyle bu kutlu yolculuğa çıkıyoruz.
Her nefes / soluk alış verişimizde; sorumluluklarımız bizlere, Güzel
bir niyet, sadıkane bir amelle “Hakkı birleyerek tefekkür et…” diyor.
“Elâzığ Şehrinin Nobel’i,
Yürek üstüne yazılır
Çarpan yürekte, hak eli,
Sevda üstüne yazılır
Sevdası, ikliminden belli,
Tuğrası üstüne kazılır…”
Sözümüzü, Medeniyet Coğrafyamızın/ veya ses coğrafyamızın ışığı,
Fırat’la noktalayalım;
“Fırat, Anadolu’dur.
Şefkatin damlayan gözyaşlarıdır.
Fırat’ta, kana kana içtim zamanı.
Fırat’ta dinledim, bin bir cennet masalını!
Fırat’ta sevdim hoyratı, maniyi, ninniyi!
Fırat’ta tanırsınız, şairin ruh güzelliğini,
Şiirin ilham gücünü!
Fırat’ta başlar,
Türk’ün Anadolu’ya sadakat yolculuğu!”