Yesi,
Türkistan Şehri!
Resulün izinden yürüyen
Bir büyük Veli,
Ahmet Yesevi
Ahmet Yesevi
Fethi Anadolu’dur,
Yesevi ’deki, ocak!
Hacı Bektaş Veli kadar,
Yunus kadar sıcak!
O’ dur,
İsmi ile Ahiyani Rum,
O’ dur, Baciyani Rum! ..
O’ dur, her açan gülün
Tomurcağı!
Rüzgârın taşıdığı,
Rahmet bulutları!
Yesi,
Türkistan Şehri!
Resulün izinden yürüyen
Bir büyük Veli,
TEFEKKÜR DÜNYAM!
Hey koca Asya,
Ey, Tefekkür dünyam!
70 yıl,
Seni benden ayırdı
Kızıl bir istibdat! ..
Sen ki,
Türklüğe mahşerdin!
Sen ki,
İslam’a nuruna rağbet
Medine’nin yolunda,
Ayak türabıydın!
Uluğ Türkistan semaları,
Işıl ışıl nur halkalarında,
Nasıl kaynardı!
Buhara,
İslam’ın ‘Hadis’ şehri,
Kaşgar,
Türklüğün ‘Divan’ şehriydi!
Veliler ordusu,
Yürürdü, konak konak!
Ahmet Yesevi ’den,
Şahı Nakşi Bendiye!
Farabi’den İbni Sina’ya!
İlimlerin zirvesinde,
Bir bahtlı coğrafya!
70 yıl,
Kâh Musa’nın çilesini!
Kâh Yusuf’un sabrını!
Okur gibi oldum...
Bir büyük talim,
Bir büyük terbiyeden geçti,
Koca Türkistan!
Ey Horasan Erenleri,
Ey Alperen ruhlu dervişler,
Hasret vaktidir bugün...
DOMANİÇ YAYLASINDAN…
Eski dünya, huzuru çimlendirmekte
Yenidünya, mazlumu çiğnettirmekte
Domaniç yaylasından Dalmaçya kıyısına
Bizi taşıyan iklim, nal sesinde duyulur
Her bahar sabahında, Türk’ün zafer muştusu
Surlarda gedik açan, top sesinde duyulur.
Gecenin karanlığı pusularla örülmekte
O pusuları kıran gün ışığı görülmekte
Gazi Süleyman Han’dan Rumeli sorulmakta
Kırk yarenin nefesi, su sesinde duyulur.
Edirne’den Üsküp’e, Kosova’dan Varna’ya
Türk’ün yüceliğini sorun uçan turnaya
Bir asma dalındaki akçeyle bakın Bosna’ya
Yaraya merhem adlin gür sesinde duyulur
SELİMİYE’DE YAŞAMAK
Harçtan kaftan giymiş, sütunlar mermerden başlar
Kesilmiş, biçilmiş, yontulmuş içiçe taşlar
Zevk, estetik vermiş; kemere çatılan kaşlar
Gök kubbe çakılmış, Selimiye'de nakışlar
Hem sala, hem sıla yükselir şol minareden
Nice kola uğurlanan şanlı arifeden
Âminlerle yola, nurdan heykeller serpilmiş
'Mübarek ola...' yakarışı ol minareden
Nizam davasında kubbedir ebedi eser
Gönül havasına miraçtır bizdeki neşter
Kösler vurula dendi mi kaynar Selimiye
Canlar pahasına yine açtır salalar
ÇEÇEN DESTANI
Kalbinde ızdırabın mabedi var
Korku ve endişenin nedeni var
Bakmayın vizyona, içinde kırıkları
İki büklüm kesilmiş, bedeni var...
Yıldızlar gece boyu kan ter içinde kalmış
Üşümesin diyerek bayrak rengini almış
Yeşile boyanmış yer, nede güzel yıkanmış
Durularak vatan külliyesini almış
Grozni, bir türbedir eteğinde dağların
Beyaz giyinmiş cübbe gibidir otağların
Yırtılır üstündeki düğüm düğüm ağların
Öyle bir ihtişam ki, kül nefesini almış
Ne boğazlar geçilir, ne de diyar-ı Çeçen
Bir kanat kırışı var ki, tankları kırıp geçen
Bir ömre bedel bugün yücelikleri seçen
Dualar ve âminler sermayesini almış.
BOSNA’YA ŞİİRİM
Kıyama kalkar
And içer;
Belki kıyamete kadar,
Hasret biçer.
Koparsa kıyameti,
Ne kıymeti kalır
İnsanlığın üzerine
Kesret düşer.
Akça saçlı kocamışlar
Yaman belirtir
Tevekkülü,
Kül ile bezemiş
Kor halindeki ateşi
Mihnet çeker.
Çaresizliğin şokunda
Kan tutar yüreklerini
”Biberon kadar sıcak
Bir çığlık…”
Dehşet saçar.
Kaldırımlar
Kan göletlinde
Pazarlar,
Ağarmış karanfil siluetinde
Günü kahpe bir pusu açar.
Hey Bosnalım;
Sırtındaki dağ mıdır?
Hain bir gölge mi?
Islık ve çığlık hortumunda
Hayaletler dolaşır
Kana ve gözyaşına bulaşan
Adımların nusret ister.
Uzağında değil,
İçinde yaşamaktayız,
Zamanın..
Zaman, insaf dilerken
İnsanlığın elini
İşret tutar..
FIRAT ÜSTÜNE
Boğum boğum kıvrılan dağlar omuz omuza
Ağrı’dan Toroslara taştan set oluşturmuş
Diz çökmüş eteğinde su gibi akan zaman
Malazgirt Ovasında tarihi buluşturmuş
Fırat Nil’in kardeşi, Tunaysa yay kirişi
Ok menzilinde takvim yapraklar tutuşturmuş
Afşin’i, Danişmend’i, Mengücek’i, Artuk’u
Edebi Devlet için dört yana at koşturmuş
Erzurum’dan Haleb’e, Artukoğlu diyarı
Kartal Yuvası bize Belek’i çağrıştırmış
Coğrafyadan vatana bir kutlu ve uzun yol
Sade ok ve yay değil, güzel dil konuşturmuş
Ferhat’ın hasretinde dağlar, ötesinde sır
Perde perde kalkarak ışığa kavuşturmuş
Erzurum’un barıyla, Elazığ’ın mayası
Kerkük’ün hoyratıyla halini soruşturmuş
Asırların nağmesi Hayrilerin dilinde
Emrahlar, Zihnilerle ezgiler konuşturmuş
Fırat sen hazinesin, mazin kadar zindesin
“Yedi Küpeli Gelin” çehreler değiştirmiş
ULU CAMİ DE...
Harput'ta, Ulucami'de divandayım
Anadolu'da fethin dilindeyim
Meydanlarda, sancaklı ve tuğluyum
Canlarla, civanlarla huzurdayım
Ulucami, sen de fethin âlemi
Gül Bahçesi’yle donatır Kale'mi
Her taşın şehadet eder, İl’imi;
En yüce duyguların hazındayım
Ulucami yanında ulu zatlar
Ruhaniyetiyle yatırlar, yatlar
Kıvılcımlarla toz kaldıran atlar;
Haz aldım, gönüllerin nazındayım