Hac ve Kurban Bayramını bir arada, birlikte idrak ediyoruz. Yıllarca,
Elâzığ’da Şehit İlhanlar Caddesinde, İhsaniye Camisinin önünde
Hacılarımızı büyük bir merasimle/ tekbirlerle yolcu ederdik. Kurban
Bayramı yaklaşırken insanımızda, maddi ve manevi anlamda hazırlıklarda
hız kazanmaya başlıyor. Zamanla yarış ne kadar güzel… Gurbette
bulunanların en büyük özlemi şüphesiz ki, sıla-i rahim yapmak…
Takriben Türkiye genelinde, 3 ila 5 milyon insanımız yollarda olacak…
Bu bir seferberlik… O seferberliği bizler, şüphesiz ki, içerisinde
yaşadığımız şehrin her katmanında da yaşamaktayız. Hanelerimizde,
çarşıda, pazarda bir canlılık, bir güzel telaş var…
Kurban sözlük anlamı, “yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey!”
Kurban, ihlasla sevgi de itaat… Özünde, sözünde bir akıl, yürek
olmaya; hamd ile şükür ibadet…
Bizler bayramları anlatırken şu kanaatimizi paylaşırız; ‘Bayramlar,
sevgiye, barışa infaktır. Bayram aydınlığında, içimizdeki nifak
duvarları yıkılır! İnsanlarımız arasında, sımsıcak bir muhabbet ve o
muhabbetin esenliğinde insan, büyük davaları ‘gaye-ufuk bağlamında’
idrak eder.’
Ramazan ve Kurban Bayramı için ne deriz; “Buyruk yüce yerdendir!” Bu
bayramlar, Hakk’ın bizlere bir lütfu ve ikramıdır. Kulun, Yüce
Yaradan’a, ‘takva yolunda meramıdır’ O meram, kâinatın kuramıdır…
Bayram günleri, kapımız, her gelene açıktır. Yüzlerde tebessüm ile
insanlarımızı ağırlarız. Maksat, ‘Rıza makamıdır’ Kurban Bayramında,
“İbrahim’i sofralar, nefesler, teşrik tedbirleri, infaklar…” huzura
yürüyen adımlar…
Bu günlerde, Kurban ibadetini düşünürüm. Bugünkü anlamda ilk kurban,
Hz. İbrahim zamanında kesilmiş, Allah’ın Resulü de, bu ibadeti bizlere
sünneti seniye olarak ikram etmişler. İslâm’da, Kurbanın tarihçesi,
Hz. İbrahim’le başlar. Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i Allahû Teâlâ’ya
kurban etmeye nezreder. Bu bir sadakattir. Hz. İsmail’in ise bütünüyle
Hakk’a, teslimiyetidir… İman ne büyük bir cevher… Bizler, bu
hakikatle, insana yaklaşıyoruz. İnsanı, merkeze alıyoruz. Bir ve
beraber olmayı/ veya bölüşmeyi/ üleşmeyi/ paylaşmayı bir ibadet olarak
düşünüyoruz.
İki bayram arası, 70 gün, sizler 70 arşın deyiniz! Oruç, nefsi
terbiye! O terbiye ile dış âleme pencere açma! İnsanın belki de, en
çetin imtihanı! Kendi iç âleminde, büyük cihada yürüyüşü! Sabrı
yudumlayan gönüllerin bayramına, Ramazan Bayramı diyoruz!
Bu ayın en büyük özelliği nelerdi?
Toplumda, hayır yarışının başlaması! Yardımlaşma şuurunun giderek bir
kıvılcım halinden yüreklerde yangın haline dönüşmesi! Zengin bu ayda
zekâtını vererek, malının manevi sigortasını yapar! Hali vakti yerinde
olan, sadaka ile fıtır ile zayıfı/ yoksulu/kimsesizi/garibi ayağa
kaldırır! Bu güzel psikoloji ile hayatımız bir anda manevi gıdasını
alırken bir de bakarız ki, bir başka kutlu güne merhaba demişiz. Hac
ibadeti ile bütünleşen kurban bayramı! Bu bayramların sosyal iklimi
üzerinde hiç durduk mu? Her türlü yardımlaşmanın dumura uğradığı,
kirlenmenin hat safhaya geldiği bir dönemde bu bayramlar, bir ruhi
inkılap olarak karşımıza çıkıyor!
Kurban sözlükte, “Bir ideal uğruna feda edilen(şey) veya kendini feda
eden!” Ve hele o yol, Allah yolu olursa! Hz. İbrahim ile Hz.
İsmail’in Kurandaki kıssasını her Müslüman gayet iyi bilir... Hz.
İsmail’in, sonsuz teslimiyeti! Hz. İbrahim’de, o teslimiyete şefkat ve
merhamet kıvılcımlarıyla rücu ediş hali!
Kurban bayramında, bir iradi ideal… Feragatin zirveleştiği, melekût
âleminin üstüne çıktığı, bir Ayne’l yakin halidir! İnancımız, örfümüz,
aklımız bizlere burada neyi ve neleri telkin ediyor; fedakârlığı! İlk
bakışta biraz nefsimize ağır gelir değil mi? Hele günümüzde, yaptığı
en küçük bir iyiliğin karşılığını bekleyen bir insan dokusunu
hazırlayan bugünkü cemiyetimizde bir ruhi terbiye inkılabını bizlere,
önümüze nasıl getiriyor? İfrat ve tefrik arasında gidip gelen insan
iradesini vasat bir çizgiye çeken manevi yaptırım gücü!
Malum Medyanın, malum yayın ve neşriyatın, malum çevrelerin o kadar
tahripkâr çalışmalarına rağmen hala bu milleti ayakta tutan bir
sihirli değnek varsa, o da, inancımızın getirdiği güçlü telkinler ve o
telkinlerle hayatını bir sistem halinde güzelleştiren ruh ve gönül
zenginliğidir.
Bu ay içerisinde bütün gözler nerede? Hac mevsiminin her anı ile
bizleri kuşatan manevi raksındayız! Mahşer âleminin yansıyan ihtişam
dolu dekoru... O dekor içerisinde, bütün vücudu titreten bir yöneliş
vardır! Oradaki durulan safları, dünya hayatımızda ne kadar
koruyabiliyoruz!
Evet, iki bayram arası; 70 gün, sizler yetmiş arşın deyiniz! Bir
manevi cilalanma döneminden geçiyoruz. İslâm, en mükemmel din! Şair ne
diyor; “Uyuyan nesli uyandır…” Öyle ki, kinin olduğu, nefretin olduğu,
öfkenin olduğu yerde ‘din...’ yoktur! Hele, şöyle veya böyle; insan
celladı kesilenler! Hâk sevgisinden mahrum olan zavallılar; kendinizin
asıl esaret halinde olduğunuzu bir defa olsun düşünmez misiniz?
Şu caddeler, sokaklar, yaşadığımız şehir ve ondaki bilumum hayat,
bizim aynamız! Kirlenmeden bahsediyoruz, çürümeden, kokuşmadan söz
ediyoruz Haksızlıktan dem vuruyoruz. “Her toplum layık olduğu idare
ile hükmolunur…” Bir noktada, kendimizi, kendimize şikâyet ediyoruz!
Adalet kabının hasret kaldığı güzel sahabe Hz. Ömer, “Kendinizi
düzeltmedikten önce, bir başkasını düzeltmeye çalışmayın...” Testinin
içerisinde ne varsa, dışına da o sızıyor değil mi? İki bayram arası 70
gün, siz yetmiş arşın söyleyin! Bizlerin en fazla neye ihtiyacı var;
takva yürüyüşüne! O yürüyüşle, hayatı kucaklamaya! İnsanımıza, her
halükarda, sahiplenmeye! Oruçta, nefislerin terbiyesi! Sonrasında, dış
dünyamıza yöneliş!
GELECEĞİMİZ ÇOCUKLARIMIZ!
Çocuklarımız, geleceğimiz üzerinde ne kadar ilgiliyiz? Medyada o masum
yüzlerin çirkin emellerde kullanıldığını gördükçe, içimden fırtınalar
kopar! Kâh dilenci olarak kullanırlar, kâh hırsızlığa azmettirirler,
kâh kendi kötü emellerine birer basamak olarak!
Aile çatımızda, Okullarımızda, Çevremizde yönelişimiz çocuklarımıza
olmalıdır, diyorum!. Onlar neye açtırlar; sevgiye, merhamete, şefkate,
güler yüze, tatlı dile! Ahmet Kabaklı, çocuklarımız için ‘adam
ufağı..’ derlerdi!. Ne kadar doğru ve yerinde bir tespit! Çocuk bir
teyp gibidir; anne, baba, büyük ne yaparsa onu hafızasına kaydeder.
Hareketlerinde, önce taklit vardır... Sonrasında, hayatın özü ve de
cüzü olmaya başlar!
Hadis; “Çocuklarınıza değer ve kıymet veriniz ve onların terbiyelerini
güzel yapınız.” Çocuğumuzun karşısında, kendimizi en zorlu imtihanda
hissedeceğiz!. Kelimeleri seçerek, hareketimizin her anını kontrol
ederek, davranışlarımızı güzelleştirerek çocuğumuza, ‘model…’ olmanın
hasletini duyacağız! Çocuğu azarlamak mı? “Çocukların cennet
çiçekleri…” olduğu düşüncesi ile onların ellerinden tutarken,
geleceğimizi tuttuğumuzu düşüneceğiz!
Nüfusumuzun, %60’ları, genç, enerjik ve dinamik bir nüfus!. O nüfusu,
kontrol etmek, belli disiplinleri geliştirmek elbet zor. Ama bir şey
var ki, çocuklarımızı yönlendirirken, onları hayata hazırlarken; imkan
seferberliği içerisinde olmamız gerektiğine inanıyorum! İnancımız ne
diyor; “Hiçbir baba, çocuğuna güzel bir edep ve terbiyeden daha
faydalı (yararlı) bir şey vermemiştir. (ve veremez)”
Çocuk edebiyatından tutunuzda, çocuk kütüphanelerine kadar bir
sistemin il, ilçe ve hatta büyük merkezi köylerimiz bazına kadar
yayılmasına çalışma! Kendi desenimiz, renklerimiz, motiflerimiz,
hasletlerimizin birer yansıması olan; çizgi filmlerin, tiyatro
eserlerin, hikâye kitaplarının hazırlanması! Burada, köklü bir eğitim
seferberliği karşımıza çıkıyor... Bu noktada, --sorumluluklarımız o
kadar fazla ki!