Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İnsan, binlerce kaygı endişe

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İnsan bu, binlerce kaygı endişe
Beyninde zonklar didişe didişe
Kan dağılır sihirli pencereden
Döşenmiş her doku lif lif hücreden
Harika fabrika dehşet verici
Öyle bir dolaşım ki ürpertici!
Karmaşık bir sistem içinde ahenk
Sinirden kerpeten akışa mihenk
Kendisini savunma siperlerde
Muhafız alayı mikroba perde! .
Ve sinir uçlarında kanalitler
Pis kanı pompalayan parazitler
Koskoca bir şehir, merkezi beyin
Enerji dağıtan bunca güç neyin?
Bir çiğnem et ki, şuurda Allah der
Her zerrede imanı tasdik eder

İNSAN

İnsan, şu fani dünyada halife
Hayat, kadife eldiven içinde
Bir ekincinin kazancına benzer!
Baharı özle, bahara çıkarsın
Dünya’m, cennet yolunda bize yarsın
Hesapta, tartıda iyi ki varsın…

İNSAN GARİPTİR

İnsan gariptir, hasret tüter gözü
Türkülerin gizeminde yaşar özü
Su akar, derin vadiler yoludur
O uzun yolun deryalardır sözü
Gör ki, iki dudak arasında közü!

İNSAN, İNSANIN KURDUDUR

“İnsan, insanın kurdudur” denildi
Öfke, ‘şeytanın yurdudur’ denildi
Nefsine hâkim, öfkesini yenen;
‘Zafer kazanmış ordudur’ denildi

İNSANLIK KAYIPLARDA

Ağlıyorsun değil mi, hem de içten
Doğu Türkistan, Kerkük, Filistin’e
Gözyaşına yüreğin uzanır mı?
Daha nice mazlum vatan iline…
Vur düşman vur, uyandır uyuyanı!
Eski yurt, yeni yurt dört bir yanı,
Huzurun adı yok; kan ve gözyaşı
Sileni de yok, dinleyeni de yol
Feryadını duyanı, anlayanı…
Kulak vereni de kayıplarda!
İnsanlık feryadıyla kayıplarda…

İNSAN

İnsan, et ile tırnaktan yaratılmış!
Toprağa hayat tohumu atılmış
Canlar için, ‘emanet yurdu’ dünya
Hasretle, ‘karar yurdu’ aratılmış
Göç, yaman göç; bu dünyadan ayrılık
İlla ki kalmaz arada gayrılık!
Bu dünyada, donatılmış ne varsa
Takvayla varsa, sana kalır ancak!

İNSANIM BEN

İnsanım ben, yüreğimin sesinde!
Doğduğum gibi yaşamak isterim
Hayır, hayır; nefsimin pençesinde
Günahlardan kurtulmak isterim
Saf, duru, temiz, berrak su sesinde
Hayata özgürce akmak isterim
Ak, mavi, yeşil renklerin hasında;
Gülistan şehrini görmek isterim

INSAN

Insan ölmeyecekmiş gibi yaşar
Kâh hevesleri öfke şelalesi
Azgın nehir gibi kabından taşar
Sarar ufkunu dünya meşalesi
Köpüren hevesler kibirle düşer
Yakar âdemi, elem velvelesi

İNSAN DOKUSU

Bozma! Yurdumun insan dokusunu
Kanla çizilmiş, vatan yokuşunu!
Kalbimde nakış nakış oluşunu
Yokuşlar döne döne çıkılırmış
Gözlerim ufuklara çakılırmış
Güneşin doğuşunu beklediğim
Büyük idealleri sakladığım
Ufuklar, Turan’a giden Aladağ’ım
Ufuklar söyler, fetih türküsünü

INSAN VE ZAMAN

Günler haftalar yıllar örümcek ağı
Çocukluk gençlik ihtiyarlık içimdeki çağı
Tükenen zaman mı, ben miyim?
Nefes ve zaman su gibi akan bağı

İNSANA CESARET VEREN

İnsana cesaret veren, imanı
Yüreksize ne demeli, bilmem ki?
İhlas, ‘hakkı görür gibi’ imanı;
Âleme, edebiyle meydan okur!
İz bırakır, tarihler anar adını
Ulubatlı’dan Bağdat Fatihine
Şecaat yürür fetih dilimize…

İNSAN OLMAYA GELDİM

İnsan olmaya geldim bu âleme;
Sabırla, çileye tebessüm eder
İç dünyamız ayna tutar kaleme;
Kalem, oku der, ilmi izhar eder
Sükût bir zırh gibi gelir halime;
Halden hale hayra vuslat eder!

İNSANLIĞIN SOY AĞACI…

Hac ibadeti, deruni bir derstir!
Arafat, Müzdelife ve Mina’da;
Soy ağacının başladığı yerler…
İnsan ve tarih burada okunur!
İki Cihan güneşinin doğuşu;
Yeryüzünü rahmet rahmet nur kaplar!
O nur halkası, dalga dalga büyür…
Yüzü Kâbe’ye dönük insanlığın!
Tevhit lisanıyla kıyamdadır hep!
Makam-ı İbrahim’e akan sevgi;
Derya olur akar, gül ravzasına…
Huzur ve emin beldedir, oralar;
Gözyaşı içinde sükûnet bulur!
Kâbe’nin etrafında su gibidir;
Akar, akar vuslat akışı onlar!
Aşk rahlesinde kâinatın dersi…
Bütün renkler orada, aynı safta!
Yakarışlar, hıçkırıklar af diler!
Bir büyük hülyadır, sevgi yumağı;
İhramla anılır, takva örtüsü!
Yarışların en güzeli; takvadır…
O yarışla, dağılırız âleme!

İNSAN

İnsan, tarihin soylu ağacı
O ağaçta gizlenir, zamanın kaydı
Kökler emzirir, asrın Alplerini
“Milletler, kahramanlarıyla yaşar!”
Setleri, kahramanlarıyla aşar
Beş bin yıllık tarihim, soylu sesim;
Haktan bize emanettir nefesim

İNSAN MI?

Baktım vicdanına, insan mı diye!
Kanamaz yüreği, acıya niye?
Kurumuş çeşme gibi göz pınarı,
Yüreği yanmayana, çığlık niye?

İNSANIN ÖZÜNDEN YÜKSELİR

Yeri göğü ayakta tutan adalet!
Miskinliğe damga vuran atalet
İnsan erdemli, fazıl arif olmalı
Toprağın kökünden yükselir asalet;
İnsanın özünden yükselir asalet

İNSANI YAŞAT Kİ

"İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın"
Âlemi kuşat ki, millet yaşasın
'Devletlim' derim, güvendiğim dağlar;
Gönlün uzat ki, irşad yaşasın

ÂDEM SOY AĞACI

Kâinat bir ağaç gibi
Âdem, kâinatın soy ağacı
Ağaç bir çekirdek gibi
Çekirdek varlığın hülasası
Bahar, Hak’tan rahmet muştusu
Bahar bir çiçek gibi
Çiçek vuslatın nur perdesi

ÂDEM DÖKÜLDÜ

İnsan, “âlemde bir sırdır” sırrı döküldü!
Haya ve iffet kalkınca adem döküldü
Yerine bir garip yaratık çıktı da;
Yandı, yakıldı cemiyet tel tel döküldü

ÂDEM’İN ANDI

Âdem’in andı, Bezm-i Eleste’dir
Doğru yol, hak yolcusu, halastadır
Âdemin nefesi aynaya düşmüş;
Ah! Günahımla aynalar yastadır

ÂDEM’İN DİLİYLE

Beş duyu, beş vaktin rahmeti üzre
İfadem dökülür, şuurla nesre
Kaderin cilvesi, kalemle yazar
Âdem’in diliyle renk katar asra

Yazarın Diğer Yazıları