Hüseynik türküsünün hikâyesi nedir?
Önce, Hüseynik türküsünün sözlerini sizlerle paylaşalım;
“Hüseynik'ten çıktım Şeher yoluna
Can ağrısı tesir etti koluma
Yâradan'ım merhamet et kuluna
Yazık oldu yazık şu genç ömrüme
Bilmem şu Feleğin bana cevri ne
Telgrafın direkleri sayılmaz
Ati Hanım baygın düşmüş ayılmaz
Böyle canlar teneşire koyulmaz
Yazık oldu yazık şu genç ömrüme
Bilmem şu feleğin bana cevri ne
Lütfi gelsin telgrafın başına
Bir tel vursun Musul'da gardaş'ıma
Bu gençlikte neler geldi başıma
Yazık oldu yazık şu genç ömrüme
Bilmem şu feleğin bana cevri ne?”
Bu mısralar, o acı hikâyeyi bizlere bütünüyle anlatır.
Bu hikâye, daha genç yaşta hayatını kaybeden telgrafçı Akif’in hikâyesidir.
Hüseynik türküsünün hikâyesi, “Saçlızade Hacı Vehbi Efendi’ye aittir.
Hüseynik türküsünün kaynak kişisi, Hafız Osman Öge’dir.
Türküyü notaya alan, Mehmet Özbek’tir.
Türküyü icra eden, Enver Demirbağ’dır.
Türkünün Makamı, Uşşak Makamıdır.
Bu hikâyede, “Hüseynik’ten çıktım Şeher Yoluna…” sözleri bizleri,
Hüseynik’ten Harput’a giden bir Şeher Yolunun varlığından bahseder.
Telgraf İdaresinde, Ser memur olarak çalışan Akif Efendi 1894 tarihi,
sıcak bir yaz günü evinden telgrafhaneye giderken yolda kalp krizi
geçirir, genç yaşta hayatını kaybeder. Bu türkü, bir büyük acının bu
yörede uyandırdığı çığlıktır, feryattır, o feryadın dili, “Akif/ veya
Hüseynik türküsüdür!”
Hüseynik türküsü birçok usta sanatçılarımız tarafından yorumlanmıştır.
Her farklı yorumda içimiz burkulmuş, o anı yaşar gibi
hüzünlenmişizdir. Harput’ta, o yıl içerisinde doğan birçok çocuğun
ismine, Akif ismi verilecektir. Rahmetli İshak Sunguroğlu, “Harput
Yolları” isimli eserinde bu hüzünlü türkünün hikâyesine 2 sayfa
ayıracaklar. O hüznü, tarihe/ veya günümüze taşıyacaklar. Akif
Efendinin Babası Hacı Hasan Ali Efendi, annesi Esma Hanım, Eşi ise
Asiye Hanımdır. Kız Kardeşi, Ati/ veya Atiye Hanımdır. Telgrafçı Akif
Bey’in bir kardeşi de, Musul’da yaşamaktadır. Telgrafçı Akif, 23
yaşında Devlet Hizmetine girmiş olup, birçok yerlerde hizmet verdikten
sonra Harput’a gelir. Harput’taki hizmeti 15.nci yılına ulaşmıştır.
Akif Bey’in sakin bir hayatı vardır. Akif Efendi, Sabahları saray
yolunu kullanmakta; Akşam dönüş yolunu ise Deliktaşyolu-Hüsynik yolunu
kullanır. Yakışıklı, kıymet bilir, beyefendi bir kişiliğe sahip olan
Telgrafçı Akif, Harput’ta ve kendi muhitinde sevilen bir şahsiyettir.
Bu şahsiyetin ani vefatları, sevenleri tarafından ‘ağıt yakılmasına…’
sebep olur.
Bu hikâye, bizlere ışık tutacak Yazar Sedat Çağlayan’ın, “Hüseynik
Kitabına…” götürecektir. Hüseynik’i bizler Harput ile birlikte
anıyoruz. Harput’un efsanevi tarihiyle bütünleşen bir tarihi kimliği,
kültürü, o kimliğin izdüşümü olarak düşündüğümüz, tarihi konaklarıyla,
serin bahçeleriyle baharda coşan çeşmeleriyle, okulları, camisi,
türbeleri, tarihi mimarisiyle sizlere merhaba der. Gerçi bizler,
Hüseynik’te, Harput’u yaşarız… Vali Hasan Hilmi Bey zamanında, 1887
tarihinde 3. Belediye Dairesinin Hüseynik’te kurulduğunu biliyoruz. Bu
dönemin Belediye Başkanı, Halil Efendidir. Hüseynik’te, dokuma
atölyelerinin olduğunu da biliyoruz. O yıllarda, Harput gibi
Hüseynik’te, canlı ve diri, hareketli bir nüfusa sahiptir. “Tarihi
Hüseynik Yolu…” Elâzığ Belediyesi tarafından yeniden canlandırıldı.
Tarihi Şeher Yolu, Harput ile Hüseynik arası 2100 metre uzunluğunda, 6
metre genişliğinde/ yolun çevresi yeşil alan ve çardaklarla
çevrelenmiş durumda… Yol güzergâhında çeşmeler, oturma üniteleri,
çardaklar, barbekü alanları, dekoratif aydınlatmalar yer alıyor… Şunu
da ifade edelim, Telgrafçı Akif ile ilgili bilgileri,
araştırmacı-yazar Sedat Çağlayan ve Musiki Konservatuarı Başkanı Feti
Ahmet Deniz ile de istişare ettik. “Hüseynik’ten Çıktım Şeher Yoluna…”
eseri o kadar dokunaklı ki, bizleri kendi içimizdeki çığlıklara
taşıyor… Selam ve Muhabbetle…
TÜRKÜLERDEDİR COĞRAFYAM!
Türkülerin de bir dili vardır;
O dil, bizim ‘gönül dilimiz’
Türkülerinde bir coğrafyası vardır;
O coğrafya, bizim ‘gönül coğrafyamız…’
Ruhumuzdan yükselen sesle, Türkçeye, ‘fetih dili’ deriz!
O dilin ezgisinde, makamlarımız;
Dağa, taşa, toprağa, yola, köprüye,
Ve bütün hatıralarınıza, ‘nüfuz…’ eder!
Türküler, coğrafyanın ‘ses tapusudur’
“Yeşil Tuna” Fırat’la, Nil’le yoldaştır!
O nağmelerde, ‘Evlad-ı Fatihan Ruhu’
Türküler bizi söyler, bizi anlatır
Türkülerde, yürek aşkımız,
Türküler, bam telimizdir.
Türküler, kâh azığımız, kâh sırdaşımız!
Koca bir bulut kümesinde,
Hüznüm, sevincim, kederim akar!
Sımsıcak bir esintidir, rüzgârların dilinde;
İncecikten dökülür, ruhuma yürür nağmeleri…
Türküler; Zeybektir, Horondur, Halaydır, Bardır
Türküler; deyiştir, koşmadır, semahtır
Türküler; Baraktır, bozlaktır, hoyrattır, divandır, mugamdır
Türkülerde yaşarız; yol havasını, yayla havasını, gurbet havasını!
Türküler ‘dünyamızdır…’
Türküler kâh ninni olurlar, kâh ağıt!
Türküler, hayatın duygu vadisidir
Türküler, gökkuşağımız!