Hızır (as.) bizim inancımızda var. Kehf Suresi 60. Ayette şöyle
buyrulur, “(Ey Resulüm!) Bir zaman Musa, (kendisine hizmet eden) o
gence (Yûşa bin Nûn’a); “artık durmayacağım; tâ ki (Hızır’ı bulmak
üzere) iki denizin birleştiği yere varacağım yahut (onu buluncaya
kadar) senelerce vakit geçireceğim!” demişti.”
Kehf Suresi 65. Ayette ise şöyle buyrulur; “Derken ikisi, katımızdan
kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim
öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu (Hızır’ı) buldular.”
Hz. Hızır (as) Hz. Musa zamanında yaşamış, Hak katında Ledün ile
şereflenmiştir. Ledün İlmi nedir? “Allah katında melek veya peygamber
aracılığı olmadan Allah’ın dilediği kuluna verdiği ilimdir!”
Hz. Hızır (as) hayatta mıdır? Veli insanlar şöyle derler; “Hayattadır,
hayat mertebeleri beştir. O ikinci mertebededir. Birinci tabaka-i
hayat, bizim hayatımızdır. İkinci tabaka-i hayat, Hz. Hızır ve İlyas
(as) hayatlarıdır. Üçüncü tabaka-i hayat, Hz. İdris ve İsa (as)
hayatlarıdır. Dördüncü tabaka-i hayat, şehitlerin hayatıdır. Beşinci
tabaka-i hayat, Kabir ehlinin hayat mertebeleridir.”
Harput’ta metfun bulunan İmam Efendi (Osman Bedrettin) hazretlerinin
hayatını okurken, Hz. Hızır ile geçen bir anısı bütün dikkatleri
üzerine çeker; “O (İmam Efendi), Erzurum Bevelkasım Köyü'ne sürekli
giderek derslerini hiç aksatmadı. Rivayete göre bir kış günü hocasına
gitmek için yola çıktı. Yolun yansına gelmişti ki, şiddetli bir tipi
ve sis onu iyice bunalttı. Osman Bedrettin elini açarak Hakk'a
yalvarmaya başladı. O, her başı darda kaldığında bunu yapardı. Üzgün
bir halde iken, yanında beyaz bir atlı gördü. Gelen bu atlı Osman
Bedrettin'e: "Tut elimden" diyerek onu atın terkisine aldı. Bir müddet
sonra Bevelkasım Köyü'nün girişinde Osman Bedrettin'i alından
indirerek kaybolup gitti. Hocasının kapısını çaldığında, Merami
Hazretleri ellerini kaldırmış onun için dua ediyordu. Onu birden
karşısında gören hocası, Allaha şükretmeye başladı. Hafız Osman
Bedrettin yolda başından geçenleri Hocasına anlatınca: "Ya Hafız, o
atlı Hızır'dı" dedikten sonra o gün Hafız Osman Bedrettin'e son
dersini verdi.”
Hz. Mevlana, “Her olayı hayır bil, her geceyi Kadir bil, her geleni
Hızır bil!” der. Bizlerde sıklıkla kullanılan bir söz vardır; “Kul
sıkışmayınca Hızır yetişmez!” Bu bir inançtır, kültürdür, örftür…
Büyüklerimiz bizlere, “Kapıya geleni boş çevirmeyin, belki de kapıya
gelen Hızır’dır ”derledi.
İnsanımız arasında genel bir kanaattir. “Hz. Hızır bazen insanlara
aksakallı biri olarak yardım etmek için gelirken bazen de onlara bir
ilim öğretmek amacı ile gelmektedir!”
Şair Harabi, “Mecmaü’l- Bahreyn’e vardığım zaman/ Hızr’ı bulup cândan
kölesi oldum
Ledün ilmin bana eyledi ihsân/ Sırrı sırrullâhın tamamı oldum!”
Eskiler, Yılı; “Kasım ve Hıdrellez olarak ikiye ayırırlardı.”
Dede'm Korkut Ata’mız, “ölümlü- Dirimli Dünya!” diyecekler.
“Al yaprağı elin, rengine bak/ Yeşili bahar, sarısı güz kokar
Üşüyen güneşi dalından kopar/ Yıldızlarla birlikte göğsüne tak!”
6 Mayıs tarihleri, bizlerin irfan kültüründe, “Hıdrellez Günü!” olarak kutlanır.
Bugün, Hızır ve İlyas peygamberin buluştuğu gündür…
Bugün, ‘dirilişi’ asıl baharın geldiğini müjdeler…
Bugün, ‘bolluğu-bereketi…’ ifade eder.
Hıdrellez Günü, “Gönül Coğrafyamızın Bayramıdır!”
Kafkaslarda, Balkanlarda, Anadolu’da, Hıdrellez Günü, “Halk Bayramıdır!”
Gönül Coğrafyamızda; genellikle, ‘yeşillik, ağaçlık, ormanlık ve su
kenarlarında…’ büyük kutlama merasimleri büyük coşkularla bizleri
ağırlar.
Bugünün anısına; kurbanların kesilir, sofralar kurulur, Ata sporları
düzenlenir. Mendil kapmaca, ip atlama, salıncak gibi oyunlar oynanır.
Kır gezileri, at yarışları… Maniler söylenir…
Hıdrellez, ‘sosyal dayanışmanın’ en bariz örneğidir! Ecdat, “Kıl
sıkışmayınca Hızır yetişmez…”
Kur’an’da, “Hz. Musa ile Hızır’ın yol arkadaşlığı…” O arkadaşlığı
tefekkür edelim!
Halkımız, “Hıdrellez yaz kapısı, yedi gün sürer tipisi!”
Kul Hüdai, ‘Hıdrellez’ şiirinde şöyle der; “Hüdai bu günün kıymeti
çoktur/ Kıymet bilmeyene insanlık yoktur/ Fitneye fesada karnımız
toktur/ Kuruyan toprağa sel Hıdrellez!”
Burada dostları bir daha yâd etmek isterim. Yıllar öncesine gidiyorum.
Elâzığ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün binbir emekle
gerçekleştirdiği, “Orman Mesire Alanındaki Hıdrellez Programları…” O
kadar canlı, o kadar içten, coşkuyu yüreklerde hissederdiniz.
Hıdrellez kutlamaları sürekli olarak, ‘yeşillik, ağaçlık alanlarda, su
kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapıla gelmiştir. 5-6
Mayıs tarihleri, “Hızır ile İlyas peygamberin yeryüzünde buluştuğu ve
darda kalanlara da yardım elinin uzatıldığı bir gündür!” Hıdrellez,
Ruz-ı Hızır (Hızır Günü) olarak da bilinmektedir. “6 Mayıs’tan
başlayıp 7 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla ‘YAZ
MEVSİMİNİ’ 8 Kasım’dan 5 Mayıs’a kadar olan süre ise, Kasım Günleri
adıyla ‘KIŞ MEVSİMİNİ’ oluşturuyor.
Geleneksel, ‘halk bayramlarımızdan olan Hıdrellez, Elâzığ ilimizde de
büyük coşkularla kutlanır’
Geçmiş yıllar da, ‘Orman Mesir Alanında…’ kutlanan Hıdrellez Bayramı,
artık günümüzde, Elâzığ Kültür Park’ta geniş bir katılımla
gerçekleştiriliyor. Ülke genelinde, “Hıdrellez Kültür- Bahar Bayramı”
olarak kutlanmaktadır. Elâzığ Şehrinde, halkımızın geniş katılımıyla,
piknik ve kır şöleni etkinlikleriyle özüne/ veya ruhuna uygun olarak;
“Birlik ve Beraberlik teması…” işlenerek, “Hoşgörü, yardımlaşma, doğa
sevgisine…” sıklıkla vurgular yapılarak toplumumuzun temel taşları
olarak da bilinen, ‘asli geleneklerimizin yaşatılması’
Bugün, Hızır ile İlyas isimlerini birlikte paylaşıyoruz. Hızır ve
İlyas, karada ve denizde darda kalanın yardımına koşmaktadır. Bugün,
“Mehter gösterileri, halk oyunları, sergiler, güzel şiiriyet ve
sohbetlerle daha farklı bir anlam kazanıyor” Hayata erdemli bir
bakışla, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü ve paylaşmayı esas alarak
güzelleştirebiliriz. Dualarımızda, “Yarabbi! Rızık ve bereketimizi
artır. Bizleri kimselere muhtaç durumlara düşürme. Bizleri,
kaldıramayacağımız bir yükle de imtihan etme! Helal lokmanın dışında
bir kazanç düşünmüyoruz. Yarabbi! Hz. Hızır (as) bizlere yoldaş/
arkadaş eyle (amin)
6 MAYIS 1927 İLK RADYO YAYINCILIĞI…
İletişim Lisesindeki Yıllar gözlerimin önüne bir daha geldi… İletişim
Lisesi Müdürü Ali Canpolat ve Ekibinin gayretleri… Birçok önemli
projelere o yıllarda imza atılıyordu… Yıl 2012 Tarihi Radyo
Yayıncılığının 85 Yıldönümü… TRT GAP Diyarbakır Radyosu ile N.G. K.
Anadolu İletişim Meslek Lisesi “Türkiye’de Radyo Yayıncılığı…” konulu
paneli gerçekleştiriyor. Yer, N.G. K. Anadolu İletişim Meslek Lisesi,
Prof. Dr. Yasemin Açık Stüdyosu…
Katılımcılar, Bedrettin Keleştimur (Gazeteci Yazar), Fatih Yılmaz (
TRT Diyarbakır Radyosu Müdürü),
Murat Çöküreten ( Program Yapımcısı), İbrahim Halil Şahin (
Prodüktör), Program Yapımcısı, Elif Ece Tiryaki, Müzik Programcısı,
Soner Emre, Saliha Öner (FM 23 Radyo Program Yapımcısı)
O yılların heyecanını günümüze kadar taşımak… “6 Mayıs 1927’de Türkiye
radyolarının ilk spikeri Sadullah Gazi Avanos’un ilk anonsu; “Allo
allo… Muhterem samiin (dinleyiciler)… Burası İstanbul Telsiz Telefonu…
1200 metre tul-u mevç (dalga boyu), 250 kilosikl. Şimdi akşam
neşriyatımıza başlıyoruz.”
O anons, Eminönü Sirkeci’deki Büyük Postane’nin üst katında; Radyoya
ayrılan iki odanın birisi stüdyo, diğeri teknik oda olarak
düzenlenmiş… O tarihi heyecan yaşamalıyız… 1927’lerden günümüze alınan
yolculuk…
Sıkıntılarla başlayan yolculuk… Günümüzde, ‘mükemmeli yakalamak anlayışı’
O bilge anlayışa, 2025 yılında; bir daha merhaba demek istiyorum…