Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Dut Ağacı ve Kültürü

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Dut Ağacıyla birlikte bu coğrafyanın hafızalarda yaşayan, ‘Medeniyet
Kültürünü’ sizlerle paylaşmak istiyorum.
 Bildiğimiz bir şey varsa, ‘dut ağacının’ odunuyla, yaprağıyla,
meyvesiyle, her bakımdan ‘kültürümüzle iç içe’ ekonomik bir kaynak
olduğu gerçeğidir.

Dünyamız artık, haklı olarak  ‘doğal gıda ürünlerine’ yöneliyor.
Doğal Gıda Ürünleriyle ilgili çok ciddi akademik çalışmalar yapılıyor,
günümüzde ‘yeni sektörler’ doğarken, yeni tanımlamaları da beraberinde
getiriyor.

Bir gözlemci olarak dikkat ederseniz, Anadolu’da yol kenarlarına
dikilen dut ağaçları; gelen geçen yolcuya gölgelik etmesi, meyvesiyle
hayrat olması, börtü böceğe, kurda kuşa yem olması gibi doğal bir
cazibesi vardır.

Kaynak bilgileri alt alta sıralayarak, ‘garip yolcunun uğrağındaki’
dut ağacının faydalarını şöyle sıralayabiliriz;
“ Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak solucanlarını döker.
Dutun taze yaprakları ile derideki yaralara ve burundaki kanamalara
tampon yapılırsa kanamalar durur.

Anadolu'nun bu sevimli ürünü ne şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir
kan yapıcıdır.
Sabah aç karnına yenir ve üzerine su içilirse bağırsakların çalışması
temin edilir.

Beyaz dutun 15–20 gr. yaprağı 3 su bardağı ile kaynatılırsa iyi bir
idrar söktürücü olduğu görülür. Bu terkip aynı zamanda ateş de
düşürür.  İştah artırır, enerji verir.

Kalsiyum, demir,B1,B2 ve C vitamini yönünden zengin, karadut şurubu ya
da karadutun yaprak ve kabuklarının kaynatılması ile elde edilen sıvı
ağız ve boğaz antisepsisinde, diş eti iltihaplarında kullanılır.”
 Uzmanlar, araştırmacılar ‘gariplerin uğrağındaki’ dut ağacının
verdiği meyvede ne kadar büyük bir enerjinin ve şifa kaynağının saklı
olduğunu hayretli bakışlarla açıklamaktadırlar.
Artık Türkiye’den, dünyanın dört bir yanına ihracatının yapılmaya
başlandığını gördüğümüz bu şifa kaynağında bir bakıma ilaç deposu
olarak gözlemlenir.

“ağrı kesici, parazit önleyici, mikrop öldürücü, öksürük kesici,
Terlemeyi artırıcı, idrar söktürücü, yumuşatıcı, balgam söktürücü,
Kan şekerini düşürücü, tansiyon düşürücü, diş ağrısını giderici, gözle ilgili,
Göğüs ve solunum yolu hastalıklarını iyileştirici, sakinleştirici,
kuvvetlendirici”
İlmin üzerinde çalıştığı ve tanımladığı iyileştirici değerler olduğunu
görüyoruz.

Gıda uzmanları bizlere ‘marka bir içecekten’ besleyici değeri yüksek
bir içecekten söz ediyorlar, ‘dut suyu’
Meyve suyu içerisinde, ‘dut suyunun yaygın olmadığını…’ görmekteyiz!
Gıda uzmanları bizlere, ‘dut yaprağının yenebilir’ olduğundan söz ediyorlar.
Üzüm yaprağından olduğu gibi, ‘taze dut yaprağından sarma’
yapılabileceğini ifade ediyorlar.

 DUTUNU; bizim yöremizin bir simgesi olarak bilinen, ‘dut ve cevizin
birlikte ezilerek karıştırılmasından’ oluşan hakiki bir enerji
lokumudur.

Bahar mevsiminin o sıcaklığı, o canlılığı ile olgunlaşan ‘dut zamanı’
geldiğinde bizim köylerimizde ayrı bir telaş başlar.  O telaşı bütün
heyecanıyla yaşamak isterim.

İnsanımın da, o heyecana daha bilinçli bir şekilde katılmasını arzu ederim.
Dut’un, tamamen organik tek ürün olduğunu söylemeye gerek var mı?
Dut ağacında zararlı böceklerin barınmaması, böceklenmeyen tek yiyecek
olması onu diğer ürünlerden ayıran bir özelliğidir.
Üzüm ve dutu sürekli birlikte düşünmüşümdür.
Her ikisinin bizim kültürümüzde yer alan zenginliğini de birlikte
ifade etmeye çalışmışımdır.

“Duta, asma çubuğu aşılandığını” veya “dut dalından üzüm yendiğini”
düşünmemişizdir. Ama ziraat bunun ‘olabilirliğini’ bizlere haber
veriyor.

Tarihi ve kültürel kazanımlarımızla birlikte, ‘üreten bir toplum olmalıyız’

DUT ÜRÜNLERİ DEDİK!

Hem beyaz ve hem de karadutun kurusunun özellikle kış aylarında büyük
bir zevkle, iştahla tüketildiğini biliyoruz. Özellikle, karaduttan
elde edilen ‘meyve suyunun’ bizde pek yaygın olmadığını belirtmek
isterim.

Burada, ‘dut lekesini’ ovalanmış dut yaprağının çıkardığını ve bunun
da, leke çıkaran formülün kendisinde saklı olduğunu vurgulamak
isterim.

Dut Pekmezi, besin değeri çok yüksektir. Halk arasında; kansızlığa,
ülser ve mide hastalıklarına, astım ve bronşite iyi geldiği, vücut
direncini artırdığı söylenir.
Bizim çok güzel atasözlerimiz vardır, “Sabırla koruk helva olur, dut
yaprağı atlas.”

Dut yaprağı bizim geleneklerimizde ‘sabrı’ temsil eder.
"Dut yaprağı açtı soyun, döktü giyin" derler. Bahara düşen ilk nişan
dut ağacınadır!
Tarihimizde, ‘ipek yolu’ bir medeniyet yolu olarak sürekli anılır. O
yola ismini elbette ki, ‘dut yaprağı’ ile beslenen, ondan ‘ipek
salgılayan’ İpek Böceği vermiştir.

Ta Doğu Türkistan’dan, Anadolu’ya uzanan bir yolculuk!
O yolculuğu, o kültürü günümüzde ne kadar devam ettirdik veya ettirme
çabasındayız?

Ömrü iki ay olan bir İpek Böceği, tek bir kozadan bin metre
uzunluğunda ‘ipek teli’ üretilir!

Bizlere her haliyle ilham veren bir ağaç, bir böcek ve ders alacağınız
gayet tabii bir laboratuvar! Gülcemal durdu bir şiirinde, “Salladım
dut dallarını / Yıldızlar düştü / İpler yaptım yıldızlardan / Taktım
Samanyolu’na”

Âşık Veysel'in sözleri hikmet pınarı gibi çağlar; “Gizli dertlerimi
sana anlattım /Çalıştım sesimi sesine kattım / Bebe gibi kollarımda
yaylattım  / Hayali hatır et beni unutma / Bahçede dut iken bilmezdin
sazı / Bülbül konar mıydı dalına bazı / Hangi kuştan aldın sen bu
avazı / Söyle doğrusunu gel inkâr etme / (…) / Sen petek misali Veysel
de arı / İnleşir beraber yapardık balı / Ben bir insanoğlu sen bir dut
dalı / Ben babamı sen ustanı unutma. ”

Prof. Dr. Metin Saip Sürücüoğlu; “Türklerin besin muhafazası için
geliştirdiği pekmez; bir taraftan çabuk bozulan üzüm ve üzüm şırasının
dayanıklı hale getirilmesini sağlamakta, diğer taraftan da tatlı ve
şeker ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olmaktadır. Pekmez, meyve
şırasının yoğunlaştırılıp kaynatılması ile elde edilen tatlı bir
sıvıdır ve en çok üzümden yapılır. Üzümün yanı sıra dut, erik, elma,
armut, şeker pancarı, karpuz, şeker darısı, nar gibi meyvelerden de
yerel pekmezler yapılmaktadır.”

Yıllarca sürekli bir şekilde ‘ev’ veya  ‘aile’ ekonomisinden söz ettik.
Özelliklede yeni istihdamların oluşturulmasında ve bunların
desteklenmesinde, insanımızın ‘bilinçlenmenin’ ne kadar önemli
olduğunu sadece, doğal gıda ve şifa kaynağı ‘dut ürünlerinde’
görebiliyoruz.

Türkiye'de, insan ve kaynak israfı diye iki kavramı birlikte kullanmak isterim.
Yıllar boyu, ‘dut, üzüm ve kayısı’ şenlikleri yaptık. Mahalli
soframızın zenginliklerini bu şenliklerle daha fazla duyurmaya
çalıştık.

Bilhassa dut ve üzüm ürünlerini yaygınlaştırmak için patentler aldık
Türkiyemizin birçok illerinde, ‘birlikler’ ve ‘kooperatifler’ kurduk!
Şuna gayet iyi inanıyorum ki, ‘gıda sektöründe’ Türkiye, kendi
dinamiklerini harekete geçirirse dev adımlar atabilir.

Toprağa döneceğiz… Toprağın kokusunu içimize sindireceğiz. Anadolu
Coğrafyasıyla her bakımdan zengin… Yeter ki, ‘üzerimizdeki ataleti’
atalım.

Zaman bizim için en büyük kaynak. Her türlü dedikodudan uzaklaşarak,
‘zamanla yarışalım’

Yazarın Diğer Yazıları