Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Dede Nüzhetin Meclise Davet Edilişi ve Gidişi

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

 

T.B.M.M’sinin açılışından (23 Nisan 1920) Cumhuriyetin İlanına (29
Ekim 1923) tarihi süreci iyi okumalıyız. Birinci Mecliste görev alan
Dede Nüzhet ’in torunu rahmetli Erhan Saraçoğlu ile sıklıkla bir araya
gelir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınında bulunan/ ve
‘Meclisin Gülü’ olarak anılan “Birinci Dönem Mebusu ‘Şark’ın Diyojeni’
Ahmet Nüzhet Saraçoğlu (Nüzhet Dede)’yi” Tarihin önemli bir kesitini
hatıralarıyla hafızalara taşırdık… Dede Nüzhet ’in Ankara’ya gidişi ve
o en sıkıntılı dönemde, “Meclis tahtasına yazdığı şiirin hikâyesini…’
rahmetli Erhan Saraçoğlu’nun anlatımıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.
Osmanlı Devleti birinci dünya harbinden yenilmiş olarak çıkmış, Serv
anlaşması ile Anadolu galip devletler tarafın paylaşılmıştır.
İstanbul’dan Anadolu’ya geçen Mustafa Kemâl Paşa, Erzurum ve Sıvas
kongrelerini yaparak Anadolu’da ilk Büyük Millet Meclisini kurmak
üzere Ankara’ya gelmiştir.
Anadolu genelinde ilmi, irfanı, güvenilirliği yönünde temayüz etmiş
şahıslardan müteşekkil bir meclis kuracaktır. Bu şahıslardan bir
tanesi de Nüzhet Dede’dir. O sırada Çemişgezek kaymakamı olan Nüzhet
Dede, arka arkaya aldığı üç telgrafla meclise çağırılır. Aile efradı
ve memleket halkıyla vedalaşan Dede, Harput’ta şeyhi ve tarikatta
ihvanı olan Osman Bedrettin Erzurumi Hz.inin de muvafakatini aldıktan
sonra Ankara’ya müteveccihen yola çıkar.
Daha evvel Ankara’ya gitmiş, memleketin elim hali karşısında
ümitsizliğe düşmüş ve geri dönmekte olan bazı arkadaşları ile
karşılaşır. Onlar, Dede’ye dönmesini, zira bir kurtuluş ihtimalinin
olmadığını söylerler.
Dede Nüzhet, (Ben bu dava uğruna yola çıktım. Geri dönemem, ya zafer
kazanır döneriz yahut ölüp veya kaybolup gideriz.) der ve yoluna devam
eder.
Bu derecede bir tevekkülün sahibi olan NÜZHET DEDE, Mustafa Kemâl’in
tabiriyle Dedebey ilk meclistedir.
İlk meclis ruhu deyip bir defa daha arayıp bulmağa çalıştığımız o
meclistedir. Top sesleri Ankara’dan duyulmaktadır. Zira Yunanlılar
Polatlı’ya kadar gelmişlerdir. Meclisin, Kayseri’ye nakli
düşünülmektedir. Ümitsizliğe düşüp, Mustafa Kemâl’i başımıza yeniden
bir gaile açtın diye itham edip, Serv antlaşmasını kasden, Konya ve
havalisinde bize de bir miktar toprak bırakmışlardı. Diyerek meclisi
terk eden milletvekilleri vardı. Buhranlı günlerdir. Meclisin bir
paydos saatinde

Milletvekilleri Nüzhet Dede’nin etrafını sarar  -(Dedebey halimiz ne
olacak ) diye sorarlar. Dede o günkü meclisin en yaşlılarından ve
devlet umuru görmüş en tecrübelilerindendir. Dede diyor ki
konuşamadım. Boğulacak gibi oluyordum. Konuşsam boğazımdan,
hançeremden boğuk ve anlaşılmaz bir feryad yükselecekti. Bu hal ve
duygular içerisinde meclisin karatahtasına aşağıdaki şiiri yazar.
Oğlunun vefat haberi verildiğinde hiç teessür alâmeti göstermeyen
Nüzhet Dede’de o metanetten eser kalmamıştır. Nasıl kalabilir ki?
Ortada yok edilmek istenilen bir millet ve bu milletin yağmalanan
vatanı var. Dünyanın en güçlü devletlerine ve en güçlü ordularına
karşı savaşmak ve istiklâlimizi kazanmak mecburiyetinde idik. İngiliz
başvekili Loydcorc –(altı aya varmadan Türk Milletini yeryüzünden ve
ismini de tarihten sileceğim) diye beyanatlarda bulunuyordu. Semalarda
saltanat kuran bülbülün feryadına mukabil kendi halini ve esaretini
Bülbül şiiriyle dile getiren Mehmet AKİF de bu meclistedir.
Nüzhet Dede’nin meclis tahtasına yazdığı hafızalarda yer alan ve
birçok Anadolu insanının da ezberinde olan o meşhur şiiri birlikte
okuyalım.
“İnkıbaz olmuş ise âlem-i İslâm bütün
İngiliz tuzu içer, Malta’da Yunan sıçarız

Afganistan kadehi ile çekeriz Hint yağını;
Gâh Loyd Corc, gâhi Körzon, gâhi Kostan sıçarız

Bolşevikler ile teşrik-i mesâ-i ederiz
Kızıl ordu gibi etrafa kızıl kan sıçarız

Bizi bir katra bile saymâdılar deryâda.
O köpekler ne bilir, katrandan ummân sıçarız.

Ecnebiler dil uzatmış Arabistan bokuna;
Sonra bilmez işeriz, başına her ân sıçarız.

Boklarız ortalığı pâk edemez deryâlar
Akıbet İngiliz’in burnuna, reyyân sıçarız

Ermeni milletine ver bu peyamı NÜZHET
Her sabah Ali Kemâl’in üstüne, mihrân sıçarız.

MİNİ SÖZLÜK
(İnkıbaz: kabız
Loyd Corc: o günkü İngiliz başvekili
Körzon : o günkü İtalyan baş vekili
Kostan: Yunan kralı
Bolşevik: Çarlıktan sonra kurulan Rus Yönetimi.
 Peyam: Haber
Reyyan: Sulu pislik, bo
Ali Kemâl: İstanbul hükümetinde içişleri bakanı. İzmit’te halk
tarafından linç edildi.
Mihrân: Güneşler büyüklüğünde)
Vekiller arasında bu görüşmeler cereyan ederken ve bu şiir yazılırken
Mustafa Kemâl meclis dışındadır. Meclisi teşriflerinde şiiri okur.
Mahlas beytinden şiiri yazanın ve âleme ferman okuyanın Nüzhet Dede
olduğunu anlar, gelir sarılır ve akabinde kürsüye çıkar, mealen şöyle
bir konuşma yapar -Arkadaşlarımızdan bazıları ümitsizliğe düşüp,
milletin başına yeniden bir gaile açtın diye beni de suçlayarak
meclisi terk ettiler.
“Dedebey gibi bu davayı benimle birlikte götürecek arkadaşlarım varsa
onlarla beraber,
Onlar da ayrılırlar ise ben; o ki bu davayı milleti başına ben açtım
sonuna kadar ben götüreceğim; bütün Türk yurdu işgal edilse bir
ayağını kaldırır ve bu ayağımı kaldırdığım yer de işgal edilse diğer
ayağımı bastığım yer benim mezarım olacaktır.” der
Meclis bu konuşmanın etkisiyle hüngür hüngür ağlamaktadır.  İşte
sizlere ilk Meclisin Ruhu… Mekânları Cennet Olsun…

Yazarın Diğer Yazıları